Geldiğimden beri her sabah gülümseyen bir güneş ve yazdan kalma bir havayla güne başlayan ben bugün bu gökyüzüne uyandım ve gerçekler alemine popo üstü çakıldım. Antalya sonunda mevsimlerin farkına varmıştı. Haydi biz alışkınız da deli gibi yağan yağmurlara, bayram sebebiyle Antalya'ya göç edecek popülasyon için hayli tatsız bir durum. Umarım 1-2 günlük meseledir, zira o popülasyon içinde benim de beklediklerim var.
Dün Antlya Devlt Tiyatrosu ile sezonun siftahını yaptım. "Piş.ti" isimli oyunu matinede izlemek için tiyatroya yollandım. Erken gitmişim, biletimi, broşürümü alıp Cafe Calypso'ya yerleştim, kahvemi ısmarlayıp kitabımı açtım.
Lakin okumam pek mümkün olmadı, hemen solumdaki camın dışında, cafenin terasında oturan kadının telaşlı halleri dikkatimi çekince ona yoğunlaştım ister istemez. Kısa saçlarını krape ile kabartmış, beyaz bir elbise giymiş, elinde çakma Louis Vouitton çanta taşıyan kadın bir oturup bir kalkıyor, saatine bakıyor, kendi kendine birşeyler mırıldanıyordu. Az daha dikkatli bakınca krapeli saçların arasında iki adet ayçekirdeği kabuğu olduğunu gördüm. İçeri girerse ve yakınıma oturursa söylemeye karar verdim. Bir gözüm o kabuklarda bir gözüm "Ölü Kelebeklerin Dansı"nda kitabımı okumaya çalıştımsa da çekirdekler baskın çıktı toparlayamadım. Sonra içeri girdi kadın ama öyle bir hava ile geçti ki yanımdan "Kabuklarınla bin yaşa" dedim ve toparlanıp tiyatro salonuna doğru yürüdüm. Salon yaş ortalaması 60+, bastonlu oranı üçte birdi. Devlet tiyatroları 65 yüş üstüne ücretsiz, özellikle matinelerde yaşlı nüfus fazla oluyor ve çok güzel oluyor. Bu uygulamayı çok yerinde buluyor ve devamını diliyorum. Girişte tuvaleti soran kadının ardından tuvalete girdim ve ellerini yıkamadan çıktığını görünce yollarıma gül dökse bile yemek davetine gitmemeye karar verdim, eminim çok üzülecek:)
Oyuna gelince, "eh" diyeceğim. Oyuncular çok iyi iş çıkarmıştı, oyun ise bana biraz basit ve didaktik geldi, kadın haklarını komedi yoluyla bile işlemesi güzeldi ama benim tiyatrodan beklentimi karşılamıyordu. Yine de oyun nasıl olursa olsun emeğe, hele ki tiyatrocu emeğine saygım sonsuzdur; iyi ki varlar, iyi ki tiyatroları yaşatmak için çabalıyorlar...
Anatalya havası tam benlik olmuş desene Leylağım:))
YanıtlaSilO kadın kesin benim de dikkatimi dağıtırdı, numunelikmiş:))
Tiyatro ile ilgili hemfikirim seninle çünkü tiyatro yaşamalı, yaşatılmalı...ne yazık ki henüz bası eserler iyi işlenemiyor tiyatroda ama uzman destek almak da sanırım maliyetli oluyor.Neyse yine de iyi-kötü varolsunlar...
Merhaba, bir süredir blogunuzu takip etmeye çalışıyorum. Çok güzel şeyler yazıyor ve fotoğraflıyorsunuz.
YanıtlaSilBen de sizden ilham alıp bir süredir aklımda olan blogumu hayata geçirdim. Sizin kadar istikrarlı yazamasam da, azimliyim.
Her türlü yorum ve eleştiri benim için sevindirici olacaktır.
Her şey için teşekkürler, ellerinize sağlık ...
"http://ccbulletin.blogspot.com/"
Nurşen ablacım, louis vouitton'un çakma olduğunuda anlamışsınız ve o kadar detaylı anlatmışsınız ki, gözümde canlandı..
YanıtlaSilLeylakcım Ölü Kelebeklerin Dansı'nı nasıl buldun merak ettim.
YanıtlaSil