Pazar günü sabah makul bir saatte hareket ettik Ankara'dan. Lakin ben yine yolculuk öncesi koşuşturmanın verdiği yorgunluk, geç yatıp erkenden kalkmanın getirdiği uykusuzluk nedeniyle yolun büyük kısmını sütçü beygiri misali ayakta uyuyarak geçirdimse de (ki yüzlerce kez gidilip gelinmiş Ankara-Antalya arasında bir Leylak Dalı klasiğidir bu durum) uyanık olduğum zamanlarda etrafın güzelliğini hayran hayran izlemekten kendimi alamadım. Şoförle aramızda nikahtan kaynaklanan bir akrabalık olsa da torpil yapmadı, fotoğraf çekmem için yollarda durmayınca ben de seyir halinde ancak bu kadar görüntüleyebildim arabanın camından manzarayı. Günlerdir yağan yağmur bedenlerimizi çimlenmenin eşiğine getirse de doğaya çok iyi gelmiş. Yeşilin canlılığı, tazeliği ve tonları şimdiye kez gördüklerimden çok farklıydı. Tabiat yıkanmış adeta, suya doymuş. Kendimi pastoral bir tablonun içinde gibi hissettim. Uzun zamandır bulutlarla bu kadar yakından hemhâl olmamıştım. Sanki elimi uzatsam yakalayıverecektim pamuk şeker kıvamındaki yığınları.
Gözümü bulutlardan ayırabildiğim anlardan birinde önümüzde giden aracı görünce kahkahalara boğuldum. Muhtemelen piyasaya ilk çıktığı yıllarda alınmış bir Şahin'di solladığımız. Pas lekelerinden asıl rengi kaybolmuş, çamurlukları düşmüş, orasından burasından yere sürünen birşeyler sarkan aracın arka camında kocaman görkemli harflerle "UÇAN TENEKE" yazıyordu. Hemen alta da daha küçük boyutta "........ Kardeşler" eklenmişti. Pilot kabinine(!) baktığımdaysa gerçekten birbirine su damlası kadar benzeyen kara kuru, 3 numara traşlı, seyrek bıyıklı ve cin bakışlı iki genç adamın sözü geçen kardeşler olduğunu tahmin ettim. Onlara hayırlı uçuşlar dileyerek yola devam ettik.
Afyon'a yanaşırken yağmur başladı; sakin, iç açıcı, keyifli bir yağmur. Çok sürmedi ardımızda bıraktık zaten. Mola verdiğimiz İkbal'de aç karnımızı doyurup devam ettik yolumuza.
Dağlar, tepeler, ovalar aştık. Mevsim ve konum itibarıyla yolun iki tarafında buğday tarlalarına haşhaş tarlaları komşuluk ediyordu.
Nasıl güzel bir çiçektir haşhaş çiçeği ve nasıl güzel dalgalanır o çiçekler incecik saplarının üstünde rüzgarla. Saatlerce seyredilebilir ve esrik hale gelinebilir seyrinden bile, tüttürmeye gerek yok:)
Keçiborlu'ya girerken bizi yol kenarındaki gelincikler karşıladı.
Burdur'a girerken de şiddetli bir yağmur, yer gök birbirine karıştı, silecekler yetersiz kaldı. Çok ilginçtir ki Burdur'dan çıkar çıkmaz şıp diye kesildi o tufan gibi yağmur, neredeyse bir çizgi çizilmiş bir yanı ıslak, bir yanı kuru kalmıştı.
Ve efendim Kepez'e yaklaşırken iklim değişti Akdeniz oldu. Buralara yaz gelmiş çoktan. Saat 14.30 civarında girdik Antalya'ya. Kapıdan girer girmez uzun pantolonları, atletleri, gömlekleri fora edip şort ve askılı bluzlere geçiş yaptık. Sonra da temizliğe giriştik. Balkonları yıkamam bir saati geçti. Döktüğüm her kova su, vurduğum her süpürge darbesinde yokluğumdan istifade balkonumu babasının evi gibi kullanan ve muhtemelen doğumhane hizmeti alan, bu esnada da bilumum tıbbi ve biyolojik atıklarını, tüy ve teleklerini terkedip giden mahallenin kumru nüfusuna, daha birinci cemre havaya düşerken çakma barbeküsünü yakıp küllerini hem balkona hem kapı altından mutfağıma savuran etobur ve bulduğum kürek dolusu çekirdek nedeniyle siyah zeytinsever olduğuna hükmettiğim üst kat komşuma ve yedi sülalelerine saygılarımı sundum. ortalığı iyi kötü temizleyip bilgisayarımı kurmaya sıra geldiğindeyse yaşadığım hayal kırıklığı büyük oldu. Herkes yanında kuş kafesini ya da kedi-köpek sepetini taşırken ben sabırla kasamı taşıyorum ama bazen monitör ara kablosunu unutmak gibi bir gaflete de düşebiliyorum. Laptop önereceksiniz biliyorum ama F klavye alışkanlığım laptoplara karşı bir soğukluk uyandırıyor bünyede, mahkumum emektarıma. O nedenle dün bilgisayardan uzak geçti, sabah ilk iş olarak kablo temin edildi. Aranıza tekrar hoşgeldim efendim, bir süre size Antalya semalarından sesleneceğim. Şimdilik hepinize sevgiler yolluyorum, tafsilatlı haberler bir dahaki posta...
Fotoğrafları tıklayıp büyütün isterseniz, hiç fena değiller zira:)
Fotoğrafları tıklayıp büyütün isterseniz, hiç fena değiller zira:)
Hoş geldiniz:)) Ne iyi ettiniz de geldiniz. Hoşluklar yaşamanız dileği ile sevgiler ve selamlar Begonvilli Ev'den.
YanıtlaSilEnfes fotoroman tadındaki yolculuktan sonra Antalya' na kavuştun Leylak' cım. Gözün aydın.
YanıtlaSilUmarım havaların yakın zamana kadar bozuk gittiğini arkadaşımdan haber aldığım şehrinden güneş hiç eksik olmaz...
Bu aylarda Antalya nasıl güzeldir kimbilir. Bizim için resimler çek bol bol.
YanıtlaSilHoş geldin Leylak'cım, ne kadar Antalya semalarında olacaksın?
YanıtlaSilÖzledim seni görüşelim bir ara :))
O kadar güzel anlatmışsınız ve resimlerle belgelmişsiniz sanki sizle yolculık yapmış gibi oldum.İyi tatiller
YanıtlaSilHoş gelmişsiniz Antalya'ya, görüşmek kısmet olur inşaallah...
YanıtlaSilAntalya'ya hoşgitmişsin Leylakçım:)) Başlığına bakınca, 'biir kedim bile yok, aaanlıyor musun?' diyesim geldi ama ayak altımda dolanan iki mırnavı hatırlayınca vazgeçtim gülerek..Kalemine sağlık..Sevgiler..
YanıtlaSilEn çok İkbal kısmını kısa geçmiş olduğuna hayıflandım:))) Hımmm... Kuzu haşlama, tandır...Hıımmm...
YanıtlaSilLeylakcığım, sağolasın sayende Ankara'dan Antalya'ya güzel bir yolculuk yaptım :)
YanıtlaSilÜst kat komuşuna benden de bir uçan tekme :)
Sevgiler...
ohhh, göçmen kuşlar gibisiniz bakıyorum :)
YanıtlaSilÖyle bir anlatmışsın ki Antalya yolculuğu yapasım geldi. Eh, belki de zamanı geldi de geçiyor. En son 3-4 sene önceydi.
YanıtlaSilBulutlar harikaymış gerçekten de.
Uçan Teneke'ye de bayıldım.
Hayırlı yazlar olsun :)
YanıtlaSilbayılıyorum şu fotoğraflar eşliğinde yazılarına,
YanıtlaSiliçimizi açıyorsun, ferahlatıyorsun resmen:)
canım benim ellerine sağlık!
Yaz Antalyada buldu sizi demek ki!
YanıtlaSilBu evden eve geçişler biraz yorucu oluyor sanırım ama sonra değiyor,şimdi keyfini sürün.Mutlu yazlar olsun:)
Fotoğraflarınızı da çok beğendim.Umarım yorumum ulaşır...
Sevgiyle kalın.
iklim değişmedi, hala yağmurlu, suratım asık, çimlenme ihtimalim yüksek, keyfini çıkart benim içinde, öpüyorum
YanıtlaSilbizim bıraktın demek haa bu dört mevsimli günlük ANKARADA:(( keyfin bol olsun,ayrıca dönüşünde nikahlı şoför beyiniz müsade etsede etraflıca kareler görsek hani hiç fena olmaz;)
YanıtlaSilGülümsedin ve de gülümsettin... Bi gün yolculuk da yaparız seninle eminim...Daha seninle Prag programım var benim... Asla başkasıyla gitmem heheh... Şu D'ler bitsin. Bundan sonraki çalışmalar P' ler için...
YanıtlaSilBuraya henüz bahar gelmedi... Öyle bir mevsim olduğunu bile unuttuk.
Öpüyom seni çok çok
" hiç fena değiller" de ne demek. Fotoğraflara da yazınıza da bayıldım.sevgiler.
YanıtlaSilAnkara-Antalya arası yolculuk yapmamıştım şimdiye kadar.
YanıtlaSilArtık yaptım, biliyorum :)
Çoook hoşsun be bacım!! Bayıldım!!