Açık vantilatörün önünde Tembel Hayvan modunda kanepeye uzanmış kitabımı okurken dışardan gelen "Eeeeeeooooeeeey" şeklindeki üstüste üç bağırışla "Hayırdır inşallah" diyerek balkona çıktım. Çıkar çıkmaz yüzümü yalayan hafif rüzgar ve fırın gibi suratıma çarpmayan hava beni ısının düşeceği konusunda umutlandırdı biraz. "Eeeeeoooeeeeey" bağırtısını çıkaranınsa tablasındaki simitleri satmaya çalışan bir simitçi kişisi olduğunu tesbit ettim. Güneş altında ayna gibi parlayan kel kafasına tablayı kaydırmaması için yerleştirdiği siyah bez simitle çok komik görünüyordu yukarıdan. Apartmanın altındaki berberin kalfasına gazete kağıdına sardığı beş simite ilaveten sarmadan bir simit daha verip parasını cebine attıktan onra tablayı kafasına yerleştirdi ve normalde "Simitçeeeeeeey" diye bağırması gerekirken "eeeeeeooooeeeey" diye bağıraraktan yoluna devam etti.
Sokak satıcılarının bağırışları hep ilgimi çekmiştir. Neden sattıkları şeyin tam olarak anlaşılmasını sağlayacak bir bağırma biçimi seçmezler de garip sesler çıkarırlar ki? Satılan ürünün adını yüksek sesle telaffuz etmek zor mudur acaba? Tek tek hecelemektense yuvarlayıp söylemek daha kolay geliyor sanırım. Lakin bazı istisnalar da olmuyor değil, eskiden hergün bir patates-soğan satıcısı geçerdi Ankara'daki evin önünden. Market arabasının biraz daha kabacasından bir el arabasına doldurduğu patates ve soğanlarla yol boyu yürür bir yandan da "Pataaatiz suvaaaan" diye bağırırdı. Bu bağırış bizim eve yaklaşırken değişir, birkaç yıl önce evin altındaki bakkal dükkanını işleten kişinin adını çığırmaya başlardı: "Aaaamet Aamet". Bu sesi duyan annem "Ahmet'in satıcısı geldi" diyerek gülmeye başlardı. Bakkal Ahmet'se zaten kırmızı olan suratı sinirlendiği için iyice kızarmış olarak dışarı fırlar, yarı şaka-yarı ciddi söylenirdi adama.
İstikrarını hiç kaybetmeyen sokak satıcısı örneği ise Antalya'da 20 yıldır oturduğum evin önünden aşağı yukarı 15 senedir her yaz geçen karpuzcudur. Akşam üstleri, hava serinlemeye yüz tuttuğunda duyarsınız sesini, bunca yıldır tek hecesi bile değişmemiştir: "Korpizci geldi korpizci. Seç seç al. Biiir tene kobak korpiz bulana ooon tene korpiz bedava. Korpizci geldi korpizci." Zaman içinde kullandığı araç el arabasından at arabasına, daha sonra kamyonete dönüştü ama müşterisine sesleniş biçimi hep aynı kaldı.
Ben bu satırları yazarken dışardan "Sııır, sıır" bağırtıları duymaktayım. Balkona çıkmama gerek yok, bu sesin sahibini biliyorum, üst geçitte icra-i sanat eyleyen mısır satıcısı kapıcı sabahları mobilize olur, öyle pazarlar mısırlarını. Sokak satıcıları da bir renk insan hayatında, kaybolan bir sürü şey gibi dilerim günün birinde onlar da yokolmazlar şehrimizin sokaklarından...
Görsel: Buradan
Çok güldüm:)
YanıtlaSilBuranın karpuzcuları kessssmeeeeeeee diye bağırıyor haberin olsun. Şifreyi çözebilmek için az kafa patlamadık ama...
Yazın her akşam üstü saat 5'te haşlanmış mısır satıcısı geçer kapımızdan -darı haşlanmışşşş, darı haşlanmışşş- diye. Eskiden de aklımda kalan lahmacuncu bir çocuk -lamacunn sıcakkk- diye diye geçerdi...bir de küçüklüğümden bir gevrekçi seslenişi " eşti piştiiii" :))
YanıtlaSilİlkokul beşteyken bizim öğretmen bütün sınıfa (35 kişi vardık) herkesin kendi sokağından geçen sokak satıcısının sesini çıkarttırmıştı tek tek. Çok hoşuma gitmişti o çocuk aklımla bile. Özgün bir alıştırma olduğu belliydi. Ben şunu yapmıştım:" pışşş pşşşşşşş pşşşşşşşşşşpışşşmaniçççiiii" Pişmaniyeci. Şimdiki aklımla düşününce söylenenin tam anlaşılmaması markanın sesli logosu yerine geçen bir şey gibi olmalı. Çocukken bu sesleri duyduğumuzda çil yavrusu gibi evlere dağılır para alırdık ve sanki canımızı kurtarıyormuşuz gibi peşlerinden koşardık. Sanki adam orda dondurma almak isteyen son çocuğa satmadan gidecek yapacak daha önemli işi var sanki. Ne safmışız. Bir de niye insan sabahtan para almaz ki evden dondurmacının mısırcının pişmaniyecinin çığırmasını bekler? Ah eskilere gittim çok eskilere...
YanıtlaSilİlkokul beşteyken bizim öğretmen bütün sınıfa (35 kişi vardık) herkesin kendi sokağından geçen sokak satıcısının sesini çıkarttırmıştı tek tek. Çok hoşuma gitmişti o çocuk aklımla bile. Özgün bir alıştırma olduğu belliydi. Ben şunu yapmıştım:" pışşş pşşşşşşş pşşşşşşşşşşpışşşmaniçççiiii" Pişmaniyeci. Şimdiki aklımla düşününce söylenenin tam anlaşılmaması markanın sesli logosu yerine geçen bir şey gibi olmalı. Çocukken bu sesleri duyduğumuzda çil yavrusu gibi evlere dağılır para alırdık ve sanki canımızı kurtarıyormuşuz gibi peşlerinden koşardık. Sanki adam orda dondurma almak isteyen son çocuğa satmadan gidecek yapacak daha önemli işi var sanki. Ne safmışız. Bir de niye insan sabahtan para almaz ki evden dondurmacının mısırcının pişmaniyecinin çığırmasını bekler? Ah eskilere gittim çok eskilere...
YanıtlaSilBenim başım kel mi. Bilirsin(iz) hiç duramam. Aklıma geliiveren daha doğrusu hiç unutmadığım yazlık sinema gazozcusu. " Süyyook gazzzçeynn:))" Soğuz gazoz içen.
YanıtlaSilKunegondcum,
YanıtlaSilValla değmiş kafa patlattığına, sensiz tadı olmuyordu blogun:))
Şenizcim,
YanıtlaSilGevrekçinin seslenişi iyice garipmiş, eşti pişti ne demekse:)))
Sevgili Ne Yazdı,
YanıtlaSilSizin öğretmen çok yaratıcı imiş valla, gerçekten takdir ettim. Ben de macuncu gelince kapıya öyle koştururdum para diye, ah olsa da yesek:))
Asucum,
YanıtlaSilBen de o gazozcunun "soyyuk suyçen" versiyonunu bilirim, hani eskiden sokaklarda testiyle satarlardı:))
ben size bana çok ilginç gelen bir şeyi anlatayım. ben İstanbulda yaşıyorum ve çok uzun süredir Nişantaşlıyım. Önce 95-2002 arasında Valikonağında , ondan beri de Teşvikiyedeyim. Ve 95 senesinden beri bizim buralarda bir " muslukçu " dolanır. 30-40 yaşları arasında bir adam, kolunda büyükçe bir çanta ( tahminim alet çantası ) sürekli dolaşır gündüzleri " muslukçiaaaaa" diye bağırarak.Sabak 10 civarları valikonağı tarafında yani Nişantaşı denen yerde duyulurdu sesi. Teşvikiye daha altta kalır,oraya inmesi saat 12-13 civarlarını bulur. En ilginci aynı sese ben eski adıyla Akaretler şimdiki adıyla Süleyman Seba caddesinde de saat 15 civarları rastlarım. Hadi patatis-suvan,pişmaniye,boza, yani bir şeyler satmayı anlayabiliyorum. Ama bu şekilde dolaşan bir tamirci ( muslukçu ),ve bunu yıllardır her gün ,rotası ve zaman dilimi hiç şaşmadan yapmasını anlayamıyorum.
YanıtlaSilhaha bizim ordanda geçen patitissss patistiss suuuvvvaaannnn :)))
YanıtlaSilSevgili Leylakcığım, buna inanamadım ama dün sabah bizim dükkanın önünden de aynen tarif ettiğin gibi bir simitçi geçti. O kadar yüksek sesle bağırıyordu ki, anlayamadığım için çıktım baktım. Simitçi olmasına çok şaşırdım.Aynı yazdığın gibi birşey söyleyerek simit satıyordu. Kesin aynı simitçi bu:))
YanıtlaSilBeşevlerin yoğurçusu Ali 40 yıldır bağırıyor, üç tekerlekli araba bisikletinin üstünden.
YanıtlaSil''Yuuut vaaaa'' ''Ali geeeeldi''
Beraber büyüdük.Ben okudum, o çalıştı. Onun çocukları da üniversitelerini bitirip evlenmişler. Bacakları artık pedala basamadığı için motor taktırmış.'' ''Neden Halâ çalışıyorsun '' sorusuna cevabı ''alışmışım bir kere, eski müşterilerim yoluma bakarlar''
Sokak satıcısı deyince aklıma bozacı gelir bir de yoğurtçular vardı eskiden çıngırakla geçerlerdi:))
YanıtlaSilÖzlemcim,
YanıtlaSilYoğurtçuları pek bilmiyorum ama "Boooooza booza" hala işbaşında. Hatta bu yıl Antalya'da bile duydum bu sesi:))
Aylincim,
YanıtlaSilEn yaygın sokak satıcısı cinsi sanırım "Pattis-suvan"cılar:))
Sevdacım,
YanıtlaSilEminim ki aynı simitcidir, zira beni de yattığım yerden kaldırıp balkona koşturdu garip çığırışı. Bugüne kadar duyduğum en garip simitçi sesiydi:))
Sevgili Sis,
YanıtlaSilSizin muslukçu sadakattte bizim karpuzcuyu da geçmiş, bıkmadan 15 senedir aynı rotada dolaşıyor olduğuna göre, belki öncesi de vardır. Tüm Nişantaşı civarının su tesisatlarını ezberlemiş olsa gerek.
:))
Nedukcum,
YanıtlaSilBen seyyar yoğurtçu görmeyeli yıllar oldu. Yenimahalledeyken bizim de vardı çok sempatik bir yoğurtcumuz, nerelerde acaba. Yaşıyorsa Allah selamet versin çok tatlı bir adamdı. Ne ilginç aileen biri gibi oluyorlar zaman içinde.