.

.
.

3 Ağustos 2009 Pazartesi

KUAFÖRDE


Deplasmanda olmam nedeniyle epeydir bakımsız kalmış saçlarımı artık bir düzene sokmam gerektiğine karar verip Ankara'dayken gittiğim kuaförün yolunu tuttum. İnsan böyle zamanlarda evini ve yaşadığı şehri daha çok arıyor. Alışkın olduğunuz, sizin ve saçınızın kodunu çözmüş kuaförünüz, etin yumuşağını hazırlayan kasabınız, marketteki tanıdık kasiyerler, peynir reyonunda tercihinizi bilip sormadan tartan tezgahtar, meyveleri, sebzeleri tek tek seçmenize ses çıkarmayan pazarcılar, fotoğraflarınızı tabettirirken siz söylemeden sipariş kağıdına "mat" yazan fotoğrafçınız, bulamadığınız kitabı hemen getirttiren kitabevi görevlileri; hasılı tanış olmanın getirdiği o bildik huzur duygusu. Yıllarımı Ankara'da geçirmiş olsam da artık Antalyalıyım ben ve bu durum böylesi küçük ayrıntılarda daha belirgin hale geliyor.

Her neyse, iyi kötü müşterisi olduğum genç, ince yapılı, kırılgan görünümlü, az ve alçak perdeden konuşan, bu nedenle de her söylediğini birkaç kez tekrar ettirmek zorunda kaldığım, hafif peltek kuaförümün gösterdiği koltuğa yerleşiyorum. O saçlarımı boyarken ben de etrafı incelemeye koyuluyorum. Az eşyalı bir salon burası; iki ayna, iki koltuk, bir saç yıkama eviyesi, bekleyen müşteriler için bir kanepe ve üzerinde gazetelerin, dergilerin durduğu bir sehpa, temiz üstelik o yüzden ferahlık duygusu veriyor insana. Duvara gömülü raflarda muhtelif saç ürünleri var, yazdığına göre kimyasal boyalar kullanılmıyormuş, pek aklım almıyor bu iddiayı. Burnum boyanın keskin kokusunu zoraki de olsa içine çekerken gözlerim muhtelif yerlere yapıştırılmış posterlerdeki garip renk ve modellerde saçlarını sergileyen, photoshop sayesinde pürüzsüzleşmiş ciltleri, boş bakışları ve sahte tebessümleriyle fotomodel kızları tarıyor. Bir tanesini beğenip diğerlerini eliyorum. Beğendiğim kızın iri yeşil gözleri ve sıcak bir gülüşü var. O sırada kuaförümün cep telefonu çalıyor, açmıyor telefonu, bu davranışı onun adına artı puan olarak kaydediyorum. Antalya'da daha eskilerde gittiğim, kuaförlük sanatında bir numara ama iş disiplini konusunda sıfır olan tombalak kuaförümü yadediyorum; bir saç kesimi süresine 5-6 telefon görüşmesi sığdıran, kafesteki muhabbet kuşları biraz fazla vıcırdasa makası bırakıp onlarla sohbete girişen, fön çekerken kapıdan seslenen kişilerle aracılık ettiği ev satışlarının komisyon oranını belirleyen, bu yüzden müşterilerini bezdirse de değme kuaförün beceremeyeceği güzellikte kesimler yaptığı için salonu tıklım tıklım dolu olan kuaförümü. "Şükür" diyorum "müşterinin saçıyla uğraşırken telefonunu açmayanlar da varmış". Derken boya işlemi bitiyor, kuaför kendine özgü söyleyişiyle elime "dadete"leri tutuşturup arka bölmeye geçiyor kuruma süresi bitene kadar.

Bir süredir gündemi internet ve TV aracılığıyla takip edip eve gazete almadığım için hışırdata hışırdata sayfaları çevirip mürekkebin kokusu burnuma, boyası elime sinerek okumak hoşuma gidiyor. Kaçırdığım bir sürü haber tesbit ediyorum; mesela Deniz Akkaya hamileymiş, böyle kitleleri ilgilendiren önemli bir haberi atladığım için kendimden utanıyor ve hayırlı bebekler diliyorum Deniz hanıma. İkoncanlardan Süreyya Yalçın'ın yeni bir müteahhit sevgili bulduğunu, Burak Hakkı'nın kız kardeşinin kitap yazdığını öğreniyor ve okumak için dayanılmaz bir istek duyuyorum. Kuaförüm ara sıra görünüp "bitey itip itmeyeceğimi" soruyor sonra işine geri dönüyor. Çok eğleniyorum gazete sayfaları arasında; Hıncal Uluç, Halis Toprak hakkında yazdıklarını kınıyan Ayşe Arman'ı kınıyor ve "adam ve evlendiği kişi mutluysa size ne" demeye getiriyor, "adam mutludur muhtemelen ama ya kız?" diye düşünüp bir sonraki sayfaya geçiyorum ve okuduğum haberle sarsılıyorum, sinemacı Ersin Pertan ve yazar Nezihe Araz'ın öldüğünü okuyorum çünkü. Ersin Pertan Ekim'de gösterime girecek filmini göremeden genç denecek bir yaşta aramızdan ayrılmış, Nezihe Araz ise 90'ına yakın, uzun zamandanberi o zengin belleğini, güçlü dilini dış dünyaya kapatmış, sessizce göçüp gitmiş. Yıldız Kenter yaptığı açıklamada son günlerinde bir çocuk gibi olduğunu, el çırparak şarkı söylediğini anlatıyor. Bir çeşit yeniden doğum yaşamış sanki. Bu ölümle geçmişin yaşanmışlıklarını günümüze aktaran güçlü köprülerden biri de yıkılmış oluyor, her ikisinin de mekanı Cennet olsun.

Derken boyanın bekleme süresi doluyor, yıkanıp şekil veriliyor ve çıkıyorum salondan. Biraz hüzünlüyüm, "Her ölüm erken ölümdür" çünkü Cemal Süreya'nın dediği gibi. Düşünceli düşünceli eve yürürken apartmanlardan birinin kapısındaki, ismini gösteren tabelayı okuduğumda ise gülümsemeye başlıyorum: "GÜLDÜREN APARTMANI". "Allah da sizi güldürsün" diyerek eve doğru adımlarımı hızlandırıyorum...

13 yorum:

  1. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Ayy; yazmış yazmış silmiş miyim ne:)) Neyse yeniden yazayım bari.

    Çok keyifle okudum kuaför izlenimlerini.
    Ama bu arada saçından hiç bahsetmemişsin. Güzel oldu mu:))

    İyi geceler canım

    YanıtlaSil
  7. ayy; ben de yazıp yazıp silmişim, beceriksiz ikili:)) saçım güzel oldu zaten sadece boyattım herzamanki rengine.
    sevgiler, iyi geceler:))

    YanıtlaSil
  8. Ooooh, taylar, dadeteler, bi tidaran eksikmiş. (Yasak olmasa),neyse tatların güzel olmuş.
    Senin "güldüren apartmanın" varsa benim de "güldüren blogum" var, her gece uğradığım.
    Allah hiçbirimizi gülmekten ayırmasın.
    İyi geceler...

    YanıtlaSil
  9. Ben de yıllar önce İsatnbul'da bir apartman ismi okumuştum aklıma geldi Beceren Apartmanı. Bizde çok gülmüştük bu adı okuyunca ve üstüne bir süre geyik yapmıştık.

    YanıtlaSil
  10. Ben de saçlarını merak ettim Nurşen'ciğim, beğendin mi?
    Her ölüm gerçekten de erken ölüm, yaş hiç önemli değil.
    Hele son dönemde böyle özel insanların kaybına çok üzülür oldum ben.
    Sevgierimle...

    YanıtlaSil
  11. hahha ne kadar güzel demişsin ah ah yıllarım kuaförde geçti, ben de yazayım bir ara :)

    YanıtlaSil
  12. seni birkac kez izleme listeme yazdigimi sandim ama yine eklenmemis nihayet oldu galiba.saclarini gorsek diyorum.resim yok mu ?
    gulegule kullan

    YanıtlaSil
  13. Görmeye değecek bir değişiklik olmadı Nalan hanım, her zamanki rengine boyanıp biraz kesildi o kadar. Ama kuaförü tuttum, ne dediği pek anlaşılmasa da işini iyi yapıyor:)
    Amerikaya sevgiler...

    YanıtlaSil