.

.
.

6 Ağustos 2009 Perşembe

EMİLY, FLO VE RESTORANLARI


Son üç gündür deliler gibi bilgisayarda oyun oynuyorum. Takıldım bir kere, fırsat bulduğum anda çöküyorum başına, ne yapayım içimdeki çocuğu engelleyemiyorum. Eğer kendi kendimin annesi olsaydım kulağımdam tuttuğum gibi laptopun başından kaldırır, duvar köşesinde tek ayak üstünde cezaya gönderirdim. Ama böyle bir ihtimal olmadığına göre devam oynamaya, yaşasın hürriyet!..

Oynadığım oyun da restoran oyunu. Şu yukarda, ocağın başında, önlüğüyle takım puanlı tenceresinde pişen yemeğin tadına bakarken gördüğünüz Emily'ye yardımcı oluyorum yemek hazırlama ve servis konusunda. Bıkmadan, usanmadan devam ediyor destek çalışmalarım, domestik ruhlu muyum neyim? Üç günün içinde bir fast food zincirinde, bir çiftlikteki kır lokantasında, bir tatlıcı dükkanında hizmet verdik. Bir TV stüdyosunda yemek sunumu yaptık kameralar eşliğinde, şimdi de bir panayır yerinde açtığımız cafeyi çalıştırıyoruz. Bildiğiniz gibi değil, çok yorucu çok. Müşteriler sabırsız, beklemeye tahammülleri yok, yemekleri biraz gecikse paramızı kesiyorlar, daha olmadı basıp gidiyorlar. Hele çiftlik evinde neler çektik neler, inek mi sağmadık, peynir, tereyağı mı yapmadık, folluktan yumurta, ağaçtan meyve mi toplamadık. Şimdi ne güzel doğayla başbaşa diyeceksiniz ama yorgunluktan doğayı falan görmedi gözümüz. Halimiz hal değil anlayacağınız. Allahtan arada Elvis Presley, Marilyn Monroe falan yardıma geliyor da müşteriler çıldırmadan servisi tamamlıyoruz.


Aslında bu alandaki ilk tecrübem değil, deneyimliyim. Daha önce yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Flo'nun yanında çalışmıştım. Flo'nun işlettiği bütün restoranlarda naçizane katkım oldu kendisine. Pek severiz birbirimizi, Emily'den daha sempatik, daha dost canlısı ve daha cevvaldir aramızda kalsın, sigorta da yaptırır elemanlarına, kaçak çalıştırmaz. Emily hem asgari ücrete talim ettirir, hem de arada primleri aksatır para yok ayağıyla. Tarzı olan biridir Flo, Emily gibi sürekli yeşil elbise, puanlı portakal rengi önlükle dolaşmaz. Gardrop dolusu kıyafeti vardır, her kıyafetine uygun da önlüğü, işlettiği restoranın konseptine göre giyinir. Patronumu çekiştiriyor gibi olmayım ama bu Emily biraz donuk, albenisi yok, gerçi restoranları dolup taşıyor ama ben her konuda Flo'yu tek geçerim. Zaten Emily ile sözleşmem yakında bitiyor, Flo haber yolladı, restoran işletmeciliğinden usanmış, detektiflik bürosu açmış, yardımcıya ihtiyacı varmış. Onunla çalışmaya başlayacağım birkaç güne kadar. Varsa çözülecek bir giziniz haber verin, ahbap işi yardımcı oluruz. Şimdilik kalın sağlıcakla Emily çağırıyor, müşteri sayısı artmış gidip biraz çalışayım...

Hamiş: Arkadaşlar ruh sağlığım yerinde ha, Leylak Dalı üşütmüş diye düşünüp blogumu takipten vazgeçmeyin:))

4 yorum:

  1. Ama ne kadar güzel bir oyunmuş o, oynamak istedim ben de:))

    YanıtlaSil
  2. blogu takipten vaz geçmek mi? şaka yapıyor olmalısın :) ben işte böyle bakış açılarını seviyorum :)
    istanbulun bu nemliiii havalarında üzerime miskinlik çökmüşken saatlerce ilgisayar başında oyun oynama fikri ne güzel geldi bana :)

    YanıtlaSil
  3. Eğer sırf bu sebepten üşütmüş diyeceklerse sana, başta ben olmak üzere dünya üşütüklerle dolu demektir. Ben de sinema sektöründeyim kardeş. Stüdyolar kuruyor, senaristlerle oyun yazıyor, aktörlerle prova yapıyor bu arada nobel peşinde koşuyoruz. Bu sektöre hastane işletmeciliğinden atladım. O da çok zevkliydi. Bir hastanenin temizliğinden acil servisine her şeyle az bir parayla hizmet verip, hademesinden faresine tuvaletinden aciline hasta öldürmeden zarara geçmeden çalıştık.
    Ne güzel vakit geçirtiyorlar insana bu oyunlar değil mi. Biraz daha anlatırsak "bunlar evlerinde hiç iş-güç yapmıyorlar mı" diyecekler..
    Devam arkadaşım, sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. Amma güldümmmm.......
    Çok seviyorum seni Leylak Abla:D

    YanıtlaSil