.

.
.

18 Kasım 2025 Salı

GÜNDEN KALANLAR

Bütün günü tembellik yaparak geçirdim. Neredeyse fil kulağı boyutunda pembe ya da adına uygun sıklamen rengi çiçekler açan sıklamenimle (pıtırcık, tavşan kulağı) bakışıp oturuyoruz. Dün yapmayı en sevmediğim işlerden birini gerçekleştirince bugün kendime tembellik izni verdim. Nedir o diyeceksiniz, eminim pek çoğunuz da benimle aynı fikirdedir, yorgana nevresim geçirmek. Antalya gündüzleri pastırmaları kurutmaya devam etse de gece hafiften üşütmeye başlayınca Mayıs'tan bu yana yaz uykusuna yatmış yorganlara kalk borusu çaldım. Kullandığım iki yorgan da mitil benim, yani üzerinde sateni yok. Neden derseniz birini komşumuz, birini de sonraları annem dikti, yün ikisi de. Nikah tarihi belli olup da annem telaşlara düşünce teklif komşudan gelmişti. Elbette başka yorganlar da vardı ama yün yorganın sıcaklığı ve rahatlığından vaz geçip de hiçbirini kullanmadım, hatta eskisi gibi yatılı misafirim olmayıp, evdeki kişi sayısı da azalınca bir kısmını eşe-dosta dağıttım. 

Yorganlar gözlerini ovuşturarak giyinmek üzere yerlerini alınca nevresimlerini geçirmek de bana kaldı. Halbuki yanımda temizliğe yardıma gelen Filizciğim olsa beş dakikada hallederdi bu işi. Hep takılırım ona, sen ya uzun dönem askerlik yaptın ya da yıllarca otellerde kat görevlisi olarak çalıştın diye. Öyle nizami yatak yapar, öyle seri nevresim geçirir inanamazsınız. Haliyle kendisi yanımda olmayınca nevresimlerle meydan savaşı, lastikli çarşaflarla da karakucak güreşi yaptım. Her iki bileğimdeki carpal tunnel sendromdan muzdarip sinirler çığlıklar atarken, belim çığlığa gerek görmeden su koydu. Yatak denilen şey ne ağır bir nesne imiş, canıma okudu. Kendime bugün tembellik izni vermem de bel ve bilek dinlendirmesi yapmak amaçlı zaten. Nohut üstünde bir premsesim ben öyle antin kuntin işlere gelemiyorum artık 😂

Çamaşırları yıkayıp yemekleri de ocağa koyduktan sonra kendime önce film, sonra kitap ikramı yaptım. Film "Revoir Paris" isimli bir Fransız filmi idi, başrolde de çok sevdiğim bir oyuncu, Virginie Efire vardı. Paris'te bir restorana yapılan terör saldırısından sağ kurtulsa da travmatik etkilerini üzerinden atmaya çalışan bir kadının hikayesini anlatıyordu film, ben sevdim. Sonra da Ayfer Tunç'un son kitabını "Annemin Uyurgezer Geceleri"ni okuyup bitirdim. Rahat akan bir kitap, bazı gereksiz uzatmalar olsa da severek okudum, özlemişim kalemini. Ayfer Tunç ile tanışmam ilk kitabı "Kapak Kızı" ile olmuştu. Antalya'ya yeni taşınmıştım, okul yolu üstünde, şimdilerde çoktan kapanmış küçük bir kitabevi vardı. Dünya Kitabevi idi yanlış hatırlamıyorsan ismi. Gidiş-dönüş denk geldikçe uğrar, rastgele bir kitap seçerdim. O yıllarda Simavi Yayınları vardı, hemen hemen okuduğum tüm kitapları kaliteli kitaplardı. İsmail Kadere'yi, John Kennedy Toole'yi, Anar'ı, Nadine Gordimer'i ve Ayfer Tunç'u Simavi Yayınları tanıttı bana. Şimdi baktım hepsi kitaplığımda hala, sadece Kapak Kızı yok, nereye gitti ki? Kitabın kapağı bana biraz best seller kapakları gibi gelmiş, elimi uzatıp geri çekmiş, sonra almaya karar vermiştim ve eve dönünce de bir solukta okumuştum. Hatta yazarla "Kapak Kızı" ve "Bir Maniniz Yoksa" üstüne internette yazışmalarımız olmuştu, şu aşağıdaki fotoğraf da "Bir Maniniz Yoksa"nın imza gününden. Şimdilerde cafelerden geçilmeyen Konur Sokak'taki "Bilim ve Sanat Kitabevi"ndeydi imza. Artık öyle bir kitabevi yok ne yazık. Bir sebeple Ankara'daydım ve denk geldiğim için çok mutlu olmuştum:

Hem Ayfer Tunç, hem Leylak Dalı oldukça farklı değil mi 😃 Yıl 2000 falan olabilir, emin değilim. 

"Kuru Kız"ın kuruluğundan (aslında genel kanının aksine bana o kadar da kötü gelmemişti, bir kadın kitabıydı bence ve önemli konulara değinmişti) sonra son kitabı çarçabuk bitirdim, değişik görüşler var kitap hakkında ama ben yazarın kalemini seviyorum. Eski dostuz onun yazınıyla.

Cumartesi günü "Güne Bakan Cam Kırıkları" isimli iki kişilik bir oyun izledim. Kerem Atabeyoğlu ve eşi Almıla Uluer Atabeyoğlu oynamışlardı. Yazarı Memet Baydur'du ve tüm oyunları gibi bu da çok güzeldi ve oyuncular da oynamayıp adeta yaşadılar. Tekrar sanatsal rutinime döndüğüm için keyfim yerinde, bu Cuma da Öğretmenler Günü adına düzenlenen bir konser izleyeceğiz Antalya Senfoni Orkestrası salonunda; Beethoven 9. Senfoni. Sabırsızım.

Gün boyunca ara ara yazdım bu postu, artık bitireyim, kalın sağlıcakla...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder