Takipçilerim biliyordur, zaman zaman sevgili kaptanımız Lesliyan'ın önderliğinde grup yazıları yazıyoruz. Bir süredir yaz arası vermiştik, dün Akdeniz sularından, Luna'dan seslediği son yazısıyla Mindmills yeni bir davet yaptı. Ancak hâlâ yaz rehavetindeyiz, bir çoğumuz yazlıkta, tatilde o yüzden her gün değil de haftada üç gün yazalım önerisiyle geldi. Aldık bağrımıza bastık tabii ki önerisini ve bugün itibariyle başladık.
Bu yaz hem koşturmalı, hem de bir şekilde rehavet içinde geçiyor. Koşturmaktan o kadar yoruluyorum ki koşturma durumu bitince kolumu kaldıracak halim kalmıyor. Takip eden birkaç gün pestil gibi seriliyorum. Ne istediğim kadar kitap okuyabildim, ne film izleyebildim, ne eş-dost buluşması yapabildim bu ay. Sonunda zincirimi kırdım ve ya hep, ya hiç diyerek üst üste iki gün tiyatroya gittim. İlki uzun zamandır izlemek için fırsat kolladığım, Serkan Keskin'in tek kişilik oyunu "Saatleri Ayarlama Enstitüsü", diğeri ise daha da uzun zamandır beklediğim "Alevli Günler"di. Aslında üst üste olması benden kaynaklı değildi, ilk oyunun biletlerini Temmuz için almıştım ama organizasyon bir program değişikliği yaptı ve Ağustos'a ertelendi, bir de baktım iki oyun arka arkaya gelmiş. Eh yapacak bir şey yok, gideriz dedik ve gittik netekim 😂
Her iki oyun da açık hava tiyatrosunda idi, hiç sevmem açık havada tiyatro izlemeyi ama el mahkum. Oldukça da uzak bir semtte üstelik neyse bir şekilde vasıl olduk. Geçen ay da aynı mekanda "Bulaşıkçılar" oyununu izlemiş ve sıkı bir yağmur yemiştik üstümüze. Bu kez yağmur yoktu ama fena halde üşüdük, öyle ki yanımıza aldığımız mont ve şal bile fayda etmedi. Ankara havası işte, Fidayda da hanım kızlar fidayda 😀 Sadece üşümekle kalsak iyi, patlamış mısır hışırtıları, arkamızdaki grubun anlamsız ve aşırı yüksek sesli sohbet ve kahkahaları da tüy dikti. Oldukça uzun ve ara verilmeden devam eden bir oyundu "Saatleri Ayarlama Enstitüsü". Serkan Keskin olağanüstü bir oyun çıkarmıştı, prodüksiyon harikaydı fakat oyun fazla uzun geldi açıkçası. Aşırı üşümenin ve oturduğumuz bisiklet selesinden az hallice rahatsız koltukların da payı vardı şüphesiz bunda. Son anda ses sisteminde bir arıza da oluşunca iyice uzadı, üşüye üşüye ayrıldık mekandan. Oyuna hakkını verebilmek için kitabı okumuş olmak gerekli, eminim ki izleyen gençlerin çoğu kitabı okumadığı gibi Tanpınar'ın varlığından bile haberdar değildi en gülünmeyecek yerlerde gülüp, olmadık alkışlarla tepki verdiler. Kısacası üç seferdir tecrübe ediyorum ki o adı çıkmış, oyuna ve oyuncuya saygılı Ankara seyircisinin nesli tükenmekte.
"Alevli Günler"e Sevdoşum'la gittik ve çok güldük, oyunu da çok beğendik. Artık mekanın düzenini öğrendiğim için yerlerimiz de pek güzeldi, yakından izledik. Bu sefer üşümedik de ama oyun neredeyse 2,5 saat olunca tek sıkıntımız yine koltuklar oldu. Erkan Can, Güven Kıraç, Bahtiyar Engin ve Levent Ülgen harika bir oyun çıkarmışlardı. Tek rahatsız edici şey-sanırım seyircilerin en çok buna güldüklerini bildikleri için-bel altı esprilerin çokluğu idi. Ne diyelim o kadar kusur kadı kızında da olur. Hasılı keyifli bir gece geçirip döndük.
Umut'la yaptığımız Ulus gezisine gelirsek, baktık bizimki tarihi şeylerden hoşlanıyor, Ulus'u daha iyi tanısın dedik. Bu kez rotamızı Roma Yolu'na ve Jülyen Sütunu'na çevirdik. Orijinal adıyla Cardo Maximus yakın tarihte restorasyona alınıp ortaya çıkarılmış. Ulus Şehir Çarşısı'nın hemen yanında ve yol seviyesinden aşağıda kalan Geç Roma dönemine ait kalıntı 216 metre uzunluğunda, 6,7 metre genişliğinde. Yan taraflarında yayalar için kaldırımlar da mevcut.
Romalı olmadığımız için Roma Yolu'ndan yürüyemedik haliyle 😂 Yan taraftan devam edip şimdilerde Sosyal Bilimler Üniversitesi'nin sınırları içinde kalan Julianus Sütunu'na yönlendik. Girişteki görevlilerden izin alıp bahçeye girdik ve hem sütunu, hem de zeminin altında kaldığı için kalın camlarla koruma altına alınmış harabeleri gördük.
Roma İmparatoru Julianus Persler'le savaşmak için yola çıkıp yolunu da Ankara'dan geçirince, "Gazan mubarek ola Julianusumuz, yen küffarı" diyerekten şerefine dikilmiş bu sütun 362 yılında. O yıldan bu yana da ara sıra bakımı yapılarak süzülüp durur. Belkıs Minaresi, Kıztaşı gibi isimleri olsa da kime niyet diktiyseniz onun adıyla anınız lütfen 😂 Çocukluğumda bu sütunun üstüne her yıl leylekler yuva yapardı. Epey zaman sonra önünden geçtiğimde tepesine dikey metal çubuklar dikildiğini gördüm, sanırım leyleklerin dışkıları zarar veriyor düşüncesiyle yuvayı engelleme amaçlı yapılmış. Şimdilerde ise tekrar restore edilip temizlenmiş, leylekler yok ama anısı kalsın diye bahçeye modelleme yapılmış;
Julianus'la vedalaşıp daha halk tipi bir yere Ulus Hal'ine uğradık, çok kalabalık, çok gürültülü idi. Direkt geçip daha kalabalık ve gürültülü bir yere, Sulu Han'a indik. Her yer yapma çiçek, düğün, kına malzemesi, boncuk cıncık satan dükkanlarla doluydu. Umut'un çok ilgisini çekti, hepsini dolaşıp hatıra olarak bir deniz kabuğu satın aldı. Çocuk bana çekmiş, ilk gittiği yerden mutlaka bir anı eşyası almadan ayrılmıyor 😊
Sıcağa ve yorgunluğa daha fazla dayanamayıp evimizin yolunu tuttuk.
Rutin Dışı 2'de buluşmak dileğiyle...
saatleri ayarlama enstitüsünü ben kapalı bir mekanda ve rahat koltuklarda izlemiştim, sanırım o yüzden, uzun gelmemişti :) sadece oyun süresince serkan keskin'in nasıl böyle bir performans sergilediğine şaşırmıştım. sizin favoriniz neydi bilmiyorum ama benimki kitabı okurken de, sanırım biraz da onun etkisiyle, oyunda da halaydı :)
YanıtlaSilumut için ne güzel bir yaz tatili oluyor, gezmeli-tozmalı, hatıra nesneli. okumaya bile bayılıyorum , o eminim çok keyif alıyordur :)
Şulecim haklısın, ben de biraz mekana bağlıyorum durumu, açık hava sineması gibiydi tiyatrodan ziyade. Hala benim de favorim olabilir (laf aramızda biraz da halalarımdan birine benzettim, kimseler duymasın :)
SilUmut'un keyfi yerinde gerçekten, aybaşında okulu açılacak o güne kadar bir günün beyliği beyliktir :)))
Leylak Hanımcığım bir seride daha yollarımız birleşti. Mutluyum. Saatleri Ayarlama Enstitüsü hakkında daha evvelsi gün benzer yorumları bir arkadaşımdan işittim. Kitabı yıllar önce okumuştum. Ama Eylül'de yeni sezona başlayacağımız Üsküdar Gönüllüleri Okuma Kümesi kitabımız olduğundan ikinci defa, bakalım kitapla ilgili farkındalıklarım değişmiş mi diyerek okuyacağım için heyecanlıyım. Sanıyorum anlamadığımız oyunlarda gülmek bizim memleket insanlarına has. Bir arkadaşım Bir Delinin Hatıra Defteri'nde insanların güldüğünü söylemişti. Pes! Sizi sevgiyle kucaklıyor, diğer blogdaşlara hoşgeldin ziyaretine çıkıyorum :))
YanıtlaSilNe güzel oldu bu yolların birleşmesi, çok seviyorum bu etkinliği, Kaptanımız, Neslihanımız varolsun. Ben ikinci kez okumaktansa dinlemeyi tercih ettim Storytel'de kitabı, muhteşem bir seslendirmeydi, kitabın kat kat üstünde keyif aldım. Tiyatro seyircisin çıtası çok aşağılara düştü ne yazık ki.
SilBen de sizi sevgiyle kucaklıyorum...
Yaşasın!!! :)
YanıtlaSilAyrıca Umutlu Geziler serisine de ayrı yaşasııın :)
Yaşasın valla, ben de çok seviyorum bu birlikteliği. Umut öpsün seni :))
SilYine beraber yazıyoruz, ne mutlu! Gerçi siz hep yazıyorsunuz da ben ekleniyorum Neslihan sayesinde. Her yazınızda Ankara'mla ilgili yeni şeyler öğreniyorum, hem memnun oluyorum hem de utanıyorum, ben bunları neden bilmiyorum, diye. Umut çok şanslı!
YanıtlaSilSaatleri Ayarlama Enstitüsü'ne ben de geçen sezon gittim ve performansa hayran kaldım ama bence de biraz uzundu. Bir de tiyatroya teknolojinin fazlaca dahil edilmesi iyi mi, olmasa nasıl olurdu, bunu düşünüyorum. Zira gittiğim son oyunların neredeyse tümü ekran ve teknoloji destekliydi.
Bence de ne mutlu :) İster yazın, ister eklenin her halukarda okumak zevk. Ankara uzmanı aslında kardeşim, bu konuda kitapları var, mevsiminde Ankara yürüyüşleri düzenliyor, söyleşiler yapıyor, ben de onun sayesinde bir şeyler öğrenip sebepleniyorum :) Belki denk gelir bir gezisine katılırsınız. Demek ki Saatler'in uzunluğu konusunda pek çok kişi hemfikir, rahatladım o zaman. Bu teknoloji desteği benim de kafamı kurcalıyor...
Sil"bisiklet selesinden hallice" :))) hissedildi efenim....serkan keskin'i izlemeyi özellikle bu oyunla ben de istiyorum..eser yıllar önce okuduğumda beni çarpmıştı..bu nasıl bir kitap bu nasıl zihin diye diye okuduğumu hatırlıyorum..geçenlerde de bir arkadaş hatırlattı, sanırım yine okumak için önüme almalıyım..lakin okuma hızım çok gevşedi..işte bunu düzenleyecek bir rutine ihtiyacım var..hadi hayırlısı bakalım..bu arada Umut ile maceraları da keyifle okudum :)) hay aklıyla bin yaşasın akıllı çocum..
YanıtlaSilsevgiler efenim :)
Gerçekten öyleydi, bu kadar rahatsız koltuk olamaz, koltuk denmez zaten, Umut'un bebeklik lazımlığı daha ergonomik ve rahattır emin olun :) Storyteliniz varsa size önerim ikinci kez oradan dinlemeniz, nefis bir seslendirme ve kitaptan aldığınız zevk katlanıyor. Oyun güzel, Serkan Keskin olağanüstü oynuyor ama birazcık daha kısa olabilirdi, o kadar uzunluk bizi yordu ama adamcağızı yoramadı sanırsam. Benim açık havada izlememin de etkisi olabilir.
SilUmut ile her an bir macera, az evvel babasıyla bizdeydi, babası bir şeyleri onardı, o da ziyafet sofrası hazırlamakla meşgul oldu, çok meraklı şık sofralara falan, hoş babası da öyleydi onun yaşında. Sonra da annemden kalma seccadeyi masanın önüne serdi kırmızı halı olaraktan, bir kurdele bulup dedeyle bana tutturdu, kurdeleyi kesip masanın açılışını yaptık :) Torun olunca bir miktar maymun olunuyor :))))
Serkan Keskin' i izleyen arkadaşım çok methetmişti, kısmet olur da İzmir' e yolu düşerse oyunun inşallah izlerim. Storytel uygulamasını indirdim ve ilk dinlediğim "Ben Kirke" oldu ve tek kelimeyle bayıldım. Saatleri Ayarlama Enstitüsünü orda dinlemek iyi fikir, aklınızla bin yaşayın :)
YanıtlaSilSiz Umut’u gezdiriyorken bizde yazılarınızla keyifle geziyoruz.. Tiyatroda izlemeyi- ama rahat ve konforla :) -çok isterim bende inş denk gelirim..sizle ay boyunca yazıyor beraberce okuyor olmak sanırım bu eylül yaptığım enn keyifli şey olacak🥳
YanıtlaSil