Öyle sıcak ki, yaşım kadar Ankaralıyım, böylesini çok az gördüm. Yıkayıp balkona astığım çamaşırları 15 dakika sonra takır takır kurumuş olarak topladım. Fırın ağzı gibi, kupkuru bir alev karşılıyor balkona çıktığında insanı. Diyeceksiniz ki Antalya'dan alışkın değil misin, Antalya'nın nemi yok burada en azından, orası daha da tahammül edilmez, lakin Ankara'nın bu huyuna çok ender rastladığımız için perişan etti cümlemizi. Sıcakla sarmalanıp TV'de yanan yerleri izliyoruz içimiz yana yana. Bu yazı yangın ve sıcakla hatırlayacağız.
Sokağa çıkmak mümkün değil; kitap, telefon, yelpaze, saç tokası ve tablet eşliğinde odadan odaya taşınıyorum. Ev batıya bakıyor ve öğleden sonra tahammül ötesi oluyor. "Minik" bitti, balmumu heykellerin yaratıcısı Madam Tussaud'un ilginç yaşam öyküsünü okumak-biraz da bunalarak-oldukça uzun sürdü. Fransa'nın en kanlı günlerinde, Bastille, Fransız İhtilali, giyotinle kafaları kesilenler, bugün kahraman ilan edilip yarın tu kaka olanlar, hepsi bir şekilde sızdılar kitabın içine. "Minik" ya da asıl adıyla Marie, ustası ve efendisi Dr. Curtius'dan kalıp çıkarmayı, balmumu başlar ve heykeller yapmayı öğrenir, bir ara Versay Sarayı'na kabul edilip Prenses Elizabeth'in hizmetçiliğini yapar. Fransa'dan İngiltere'ye göçtükten sonra evlenip "Tussaud" soyadını alır ve balmumu heykel müzesini açar. Elbette ki içine kurgunun da karıştığı bu yaşam öyküsü okumaya değecek kadar ilginç, bir o kadar da tekinsizdi. Lakin kitabın kalınlığı, harflerin boyutunun küçüklüğü ve sıcak elimde epey sürünmesine sebep oldu, hatta araya "Rüzgarı Beklerken" isimli bir başka kitap bile aldım. Anna Pazos'un kendi hayatından esinlenerek dört bölüm halinde yazdığı anlatıyı keyifle okudum. Şu an elimde Ayşe Övür'ün "Markiz'deki Kadın"ı var. "Botter Apartmanı"nı okumuştum yazardan daha önce ve itiraf edeyim bayılmamıştım. Bu kitabı da Markiz hatırına aldım ve sonuç diğerinden pek farklı olmayacak gibi görünüyor. 2006'da çok uzun yıllar sonra İstanbul'a gitmiştim kuzenimin davetiyle. İstanbul daha bu kadar kaotik ve betona kesmiş değildi. En azından Beyoğlu hâlâ büyüleyiciydi. Kendimi Füruzan öykülerinde gibi hissetmiştim başım gökyüzünde, binaların güzelliğine şaşarak dolaşırken. Çok kitap okuyan bir insan İstanbul'u kitaplardan tanıyor önce gidip görmese de. Benim de giderken aklımda onlarca mekan vardı görmem gerektiğini düşündüğüm. Markiz Pastanesi bunlardan biriydi ve ne mutlu ki henüz faaliyetteydi. Kuzenimle girmiştik içeri, mevsimleri temsil eden, ikisi kayıp dört panodan İlkbahar'ın altındaki masaya oturmuş, kahve ve pasta istemiş, ağzımda yiyip içtiklerimin tadından ziyade gözümde gördüklerimin keyfiyle ayrılmıştım. Sonraki gelişimde Markiz "Yemekçi" olmuş, daha sonrakilerde ise karanlık, kirli bir camekandan ibaret kalmıştı. Güzel mekanların kapanmasına, önceki halinden çok farklı, sıradan bir yere dönüştürülmesine dayanamıyorum, umarım biri el atar da tekrar eski güzelliğine kavuşur. Kitabı alıp okuma sebebimi anlatabildim sanırım:
Mubi'ye yine zam gelmiş, kibarca haber verdiler. Pandemiden bu yana sinemaya gitmeyi unuttuğumuz ve bilet fiyatları da alıp başını gittiği için Mubi'yle vedalaşamadım haliyle. O yüzden bu ara sürekli orada film izliyorum. Temmuz ayında 2 Japon, 2 Filistin, 1 Litvanya, 1 Şili ve 1 Arjantin yapımı film izledim. Özellikle Japon, Filistin ve Şili yapımı filmleri çok beğendim.
Storytel'de klasikleri dinliyorum bu ara. "Martin Eden", "Germinal" ve "Yüzbaşının Kızı"ndan sonra biraz ara vereyim dedim ve Nazan Bekiroğlu'nun 19 saatlik "Nar Ağacı"na başladım, ilgiyle dinliyorum.
Bende durumlar böyle dostlar, ülkenin hali, yangınlar, çözümsüz olaylar ruhumuzu tepetaklak ederken sanata ve edebiyata sığınıyorum. Dilerim Ağustos bir nebze de olsa yüzümüzü güldürür...
mubi'den sonra stroytel de zam yaptığını bugün sabah duyurdu öğretmenim :( birileri de bize dişe dokunur zaman yapsa da biraz nefes alsak!
YanıtlaSilistanbul da aşırı sıcak. eskiden sabah ve akşamları nispeten rahatlardı hava, nefes alırdık ama yok. sabah oluyor ayrı sıcak, akşam oluyor ayrı sıcak, gündüzleri zaten beter :(
O kadar sıcak ki dediğin gibi ben de evde kavimler göçü yaşıyorum. Maalesef yangınlarda çabası inşallah en kısa zamanda ormanlarımızı koruyabiliriz.
YanıtlaSilUnutulmaz bir Temmuz oldu Leylakcığım, hepimiz aynı haldeyiz sanırım... :(
YanıtlaSil