.

.
.

18 Haziran 2025 Çarşamba

İKİDE BİR 12 / 18 HAZİRAN

2025 sen ne fena çıktın yahu? Ülke içinde yaşadıklarımız yetmedi, şimdi naklen İran-İsrail savaşı izliyoruz, üstelik  nükleer başlık kullanılması ihtimali de var. Dünya delirdi diyerek bu konuyu daha fazla uzatmamak istiyorum, şurada bari güzel şeylerden bahsedelim. 

30 küsur saat süren "Sefiller" dinlememi bitirdim, kısaltılmış baskılarla "Sefiller" okuduğumu sanıyorken (gençlik halleri) meğer neler kaçırmışım. Bir saniyesini bile atlamadan tadını çıkara çıkara dinledim doğrusu, çok çarpıcıydı. Ve bu kadar ağır yemeğin üstüne hafif bir tatlı alıp hazmedeyim diyerek Storytel'de tesadüfen karşıma çıkan İclal Aydın'ın "Salkım Sokak No: 3"ünü dinlemeye başladım. Vay canına çok hoşuma gitti, kendimi çocukluk ve ilk gençlik yıllarıma ışınlayıverdim. Yenimahalle'ye, Babil Kulesi sitemiz Seylap Evleri'ne, aynı romandakine benzer şahane komşuluk ilişkilerine döndüm, içimi ince bir hüzün kapladı. Meğer en huzurlu zamanlarımızmış da haberimiz yokmuş.

Şimdiyse tekrar eskilere döndüm, Adalet Ağaoğlu yazınını özlemiştim, ölümünden kısa süre önce yazdığı kitaplardan birini görüp almış ve okumak gafletinde bulunmuştum ama ağlamaklı olmuştum bitince. O şahane kitapları yazan kadınla bu kitabı yazan aynı kişi olamazdı, keşke hayallerimizdeki gibi kalsaydı, basmasalardı o kitabı. "Dar Zamanlar Üçlemesi" bir başyapıttır benim için, her birini ikişer kere hatmetsem de en sevdiğim pek kadri kıymeti bilinmeyen "Üç Beş Kişi"dir. Uzun zaman geçti üstünden okuyalı, vaktidir dedim ve açtım Storytel'de, dinleyerek hatırlayacağım.

Geçen yazılarımdan birinde tiyatroya gideceğimi yazmıştım, gittim de, kız kardeşle CSO Ada'da buluştuk, oyun orada, büyük salondaydı. Salon tiyatro oyunları için pek uygun değil aslında, sahne yok, perde yok, aşırı büyük. Konser için yapılmış fakat turneler gelince tiyatro için de kullanılacak belli ki. Erken gitmişiz, girişteki cafeye oturduk, tenhaydı. Orta yaşı biraz aşmış garsona iki şekersiz Türk kahvesi siparişi verdik. Sade mi dememiz gerekirdi bilmiyorum, hatta adam duymayınca söylediğimizi ben sade diye araya da sıkıştırdım. Peki dedi gitti, az sonra kahveler geldi. Evet bildiniz, gayet şekerliydi. Bir an geri yollamayı düşündük ama adamın yaşına hürmeten haydi içiverelim ne olacak dedik. Demesek iyiymiş, minicik fincanda gelen Türk kahvesi olarak oldukça pahalıydı ve boşları almaya gelen aynı garsona durumu belirtince, vah vah tüh tüh yapıp, alacağınız olsun dedi. Ne zaman alacağız acaba? Madem hatanı kabul ettin ikramımız olsun de, koca şirket batmaz herhalde. Neyse, her şey gibi bunu da yuttuk, salona girmeden önce ziyaret ettiğimiz WC ise hiç CSO'ya yakışmayacak eksiklerle doluydu. Naylon klozet örtüsünün sistemi bozulmuş, tuvalet kağıdı ve kağıt havlu bitmiş, sıvı sabun kalmamıştı. Nazar değdi galiba. Ona da eyvallah dedik ve girdik salona, amanın o ne, kutuplara mı geldik, içerisi buzzz! Yani burası Ankara ve yaz daha yeni geliyor, bu kadar klima köklemenin alemi nedir? Tedbirsiz de gitmişim, iki kolumu iki avucumla örtüp, çantamı göğsüme, sırtımı koltuğa siper ederek üşümemeye çalışsam da olmadı, dondum. Oyun başladı ama üşümekten konsantre olamıyorum. Çok da sarmadı zaten, derken perde arası oldu. Çıktık salondan, oh be sıcak ne güzel şeysin sen. Bizimle birlikte neredeyse salonun yarısı "Bu ne soğuk, donduk" diyerek hem oyunu, hem binayı terk etti. Oyunculara ayıp olmuş olabilir ama hesabını salon idaresine sorsunlar, muhtemelen onlar da üşümüştür.

Bu aralar yaptığım her yürüyüşte karşıma kuğu çıkıyor, aslını anladık, onlar Kuğulu Park'ta ve hayatlarından memnunlar, geçen yıl dünyaya gelen siyah yavrular da büyüyüp siyah kuğu nüfusunu arttırmışlar. 

Bunlar da uzakta kalsalar da parkın demirbaşı beyazlar, siyahlar artalı biraz ikinci planda kaldılar:

Peki şunlara ne dersiniz? Nikah salonunun girişine yerleştirilmiş kuğulu saksılar, gelinle damat galiba 😃

Ve muhtemelen en sakili geliyor, restore edilen Güvenpark'ın havuzuna konuşlandırılan peluş kostümlüler, kaçın korkunçlu kuğular geliyor 😂

Kuğu avına çıktım Ankara'da dostlar, buldukça eklerim, şimdilik kalın sağlıcakla...

4 yorum:

  1. iclal aydın'a uzun zaman mesafeli durmuştum, sonra bir gün yazlıkta kitap kıtlığından elime almış ve çok beğenmiştim yazım tarzını. o gün bugündür son yıllarda ne yazarsa okuyorum ayıla bayıla :)
    bu klimayı kökleme adeti benim çok sinirimi zıplatıyor. özellikle kongrelere gittiğimizde salonlarda hep yanımda hırka taşıyorum bu yüzden. ne saçma şey...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen ben de Şulecim, uzun süre mesafeliydim ama şimdi okuyorum gerçekten, daha doğrusu dinliyorum :) hele bu son kitabı çok sevdim.
      Klima işi çok fena, o nedenle oyunu birçok insan yarım bıraktı, oyunculara çok ayıp oldu esasen ama hasta olmak da var işin içinde.

      Sil
  2. İclal Aydın'a da Tuna Kiremitçi'ye durduğum mesafeden bakıyorum hep. Bu kıramadığım bir tavır. Sanki Aydın Kiremitçi'yi elimden almış gibi. Ne tuhaf şey! Sanırım aynı gamzelere sahip olmaları beni benden alan sebep.
    Yazın en sinir olduğum şey klimalar. Marmaray ve Metro buzhane. Yaz günü montsuz sokağa çıkamıyorum. Salon idaresi dersini almıştır umarım.
    Alçıdan yapılma kuğu heykelciklerinden de bekliyorum. Gözlerim aramadı değil :)

    YanıtlaSil
  3. Şu yaşadığımız devirde kitaplarla gittiğimiz zaman ve mekanlarda bende o eski günlerin özlemini yaşıyorum.. Haftanın yorgunluğu falan derken içtiğiniz keyif kahvesinden salonun durumuna yaşanan talihsizliklere benim bile canım sıkıldı açıkçası. kuğu tam bir asalet sembolü masal kahramanları gibi etrafınızda bu ara belli ki vardır bir hikmeti 🪽

    YanıtlaSil