.

.
.

23 Haziran 2025 Pazartesi

İKİDE BİR 15 / 23 HAZİRAN

Haftanız güzel olsun sevgili dostlar. İkide Bir'in sondan bir önceki yazısında dünyada dönen işleri bir yana bırakıp şu an bulunduğum şehirden söz etmek istiyorum, Ankara. Çoğunluk için sıkıcı, gri, denizsiz ve asık yüzlü olarak bilinen ya da nitelenen şehrimizde benim bile şu yaşıma kadar bilmediğim ne hazineler olduğunu öğrenseler belki fikirlerini biraz olsun değiştirirdi insanlar. Birkaç gün önce "Kavaklıderem Derneği" öncülüğünde bir şehir içi tura katıldım, turun başlığı "Genç Cumhuriyet'te Rus İzleri" idi. Girmediğim sokaklara daldım, görmediğim mekanlara girdim, bilmediğim şeyler öğrendim. 

Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra ilk açılan yabancı elçiliklerden birinin Rus Elçiliği olduğunu biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum, bildiğim yegane şey Kurtuluş Savaşı sırasında Rus hükümetinin Türkiye'ye yardımda bulunduğu. Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'du malum, cumhuriyetin ilanından sonra Ankara başkent yapılınca pek çok ülke elçiliklerini Ankara'ya taşıma konusunda olumsuz tavırlara girerken, Sovyetler Birliği 1920'de-elbette ki ekonomik ve politik nedenlerle-şimdilerde "Hamamarkası" denilen semtte, 18. YY. da yapılmış, kendilerine tahsis edilen Hacı Mehmet Özgün Konağı denilen binada faaliyete geçmiş. Net görünmüyor ama bina aşağıdaki fotoğrafta, kapalı idi gezemedik:


Binanın ve biraz arkasında bulunan Nazım Hikmet-A.C. Puşkin Kültür Merkezi'nin bulunduğu meydan şimdilerde Sen Petersburg Meydanı olarak anılıyor, fotoğraftaki pembe zeminli alan. Zeminin altının Rus mezarlığı olduğu söyleniyor anısına bir taş dikilmiş:


Hamamarkası semti ismini tarihi Karacabey Hamamı'ndan alıyor, hamam ve mahalle yakın zamanda restore edildi. Önce Hamamönü adıyla hamamın ön tarafındaki mahalle, sonra da arkasında kalan ve geziye konu olan Hamamarkası mahallesi. Sokaklarda biraz dolaştık, çiçekli bahçeler içinde restore edilmiş eski konaklar (tabii bazıları halen metruk ve harap halde) çeşitli kurumlara tahsis edilmiş, ev ve işyeri olarak kullanılanları da var. Aşağıdaki, nişan günlerini ölümsüzleştiren bir çiftin yer aldığı küçük meydan bunlardan biri:


Turumuza devam edersek, İnci Sokağı'ndan ayrılıp eskiden Rus Hastanesi olarak kullanılan ve şimdilerde Nazım Hikmet-A.C. Puşkin Kültür Merkezi olarak adlandırılan binaya yürüyoruz:


Söz konusu bina bu, aşağıda içinden bir görünüş:



Pencere camlarından detay

Asıl ilginç olansa yeşillikler ve güller içindeki gizli bahçesi. Bahçede yer alan bir masa ve bank Sakarya Savaşı'nda yaralananları ameliyat ve pansuman amaçlı da kullanılmış:


Atatürk'ün şu fotoğrafını çoğunuz görmüşsünüzdür:


İşte bu fotoğraf bu bahçede, aşğaıdaki kapının yanında çekilmiş, biz de poz verdik tabii ki orada:



Konagın eski harflerle damgalanmış dış duvar tuğlaları

Gerek eski Rus Elçilik binası, gerekse fotoğraflardaki Kültür Merkezi bir suikast sonucu öldürülen Rus Federasyonu Büyükelçisi Andrey Karlov zamanında restore ettirilmiş.

Bir sonraki istikametimiz Kale ve oradaki Türk-Rus Dostluk Evi. Daracık sokaklardan geçiyor, ilginç evler, çok güzel, oymalı kapılar, bize merakla bakan insanlar görüyoruz. Sokak isimleri ilginç, işte fotoğraftaki sokağın adı: "Ev Kadını Sokağı" 😊




Kale eteklerinden semte ve şehre bakış:


Katılımcıların bazılarının yaşı ileri, kimileri bastonlu, eminim benim gibi diz ya da kalça protezi olanlar da vardır ama gık demeden o dik yokuşları tırmanıyor ve anlatılan her şeyi ilgiyle dinliyorlar. Takdire şayan bir tavır.

Sonunda menzile ulaşıyoruz, Türk-Rus Dostluk Evi. Daha önce de gitmiş ve blogda bahsetmiştim, o nedenle fazla detaya girmeyeceğim. Burası bir çeşit kültür merkezi ve müze görevi görüyor. Çok renkli bir bina, rengarenk mobilyalar, duvarlarda çoğunluğu Rus ressamlara ait tablolar, müzik aletleri sergileniyor. Bu yürüyüşü Rusların mutfak konusundaki mekansal izleri hakkında bir konuşma dinleyerek bitiriyoruz. Konu Karpiç ve Süreyya Lokantaları ile Madam Larissa'nın Büyük Sinema'nın yanındaki mekanı. Karpiç şimdi yıkılıp parka dönüştürülen eski Şehir Çarşısı'nda, Süreyya Pavyon (Pavyon ismine bakmayın, bir çeşit lokanta ve gece klübü) ise şimdi yerinde Soysal Pasajı olan Soysal Apartmanı'nın bodrum katında imiş.

Ve karnımız acıktı, yorulduk. Türk-Rus Dostluk Evi'nin özel Rus menüsü ile hazırlanmış açık büfeye geçtik. Neler vardı menüde derseniz Kievski, Romanov pilavı, şimşit çorba, şaşlık köfte, Arnavut ciğeri, pelmeni, Rus salatası haliyle ve tatlı olarak dilber dudağı. Arzu edenler için "Samagon" isimli yerli votka. Sadece tadına bakmak için bir yudum alabildim, kezzap içmişim gibi bir duygu uyandırdı :)

Çok ufuk açıcı, bilmediklerimizi öğrendiğimiz, keyifli bir gezi oldu. Düzenleyen Kavaklıderem Derneği'ne, gittiğimiz mekanların yetkililerine, mekanlar ve tarihçe hakkında bilgilendiren Tezcan Karakuş Candan ve kardeşime, tüm katılımcılara teşekkürler ve sevgiler...

Gördüğünüz gibi Ankara'da da gezecek çok yer var...

2 yorum:

  1. aaaa ne kadar güzel, dizlere de maşallah bu arada ;)
    o tahta bankın 100 sene yağmur kar altında o halde kalmış olması bana pek doğruymuş gibi gelmedi aslında :))) bilemedim şimdi. gezileriniz bol olsun..

    YanıtlaSil
  2. ay bayıldım bu geziye. en çok Atamın pozunun çekildiği kapının önüne! yârime diyeyim de bir haftasonu sizin ayakizlerinizi takip ederek gezelim şehrin bu sokaklarını.
    sule

    YanıtlaSil