Günlerden pazar ve Hollanda'daki son tam günümüz. Ev sahibimiz N.'nin bugün işleri var, bizimle gelemiyor. M. bize bir program yapıyor, Utrecht'e trenle yarım saat uzaklıktaki küçük bir kente gideceğiz: "Amersfoort"a. Adını sanını duymadığımız bir yer, acaba ne göreceğiz merakıyla biniyoruz sarı trenimize, yarım saat sonra iniyoruz Amersfoort Merkez İstasyonu'na. Öğrendiğimize göre bu istasyondan Hollanda'nın tüm şehirlerine tren seferleri yapılmakta imiş. Bir raysever olarak etrafa bir göz atıyor ve birkaç fotoğraf çektikten sonra istasyondan çıkıyoruz.
Tarihi şehir merkezine ulaşmak için yeni şehrin kaldırımlarını adımlıyoruz. Yeni şehrin mimarisi de çok güzel, birbiriyle uyumlu, renklerin iç açıcı olduğu binaların arasından geçiyoruz. Derken ayağım bir şeye takılıyor, nedir diye eğilince taşların arasında aşağıdakine rastlıyorum. Nemli nemli gülüyor bana:

"Bakın" diyorum M. ile kız kardeşe, "ne buldum". "Bu günümüz iyi geçecek, gülen surat bunu söylemek istiyor". Tabii ki kendisi benimle geliyor. Az ileride fotoğraf çektirirken bir de uğur böceği görüyorum, günden beklentim katmerleniyor. Ta ki birkaç metre ileride burnum kanayana kadar. Haydaa, işaretler tersine çıkıyor. Kardeşim burnumda yara olduğunu, nemi görünce silerken kabuğun düşüp kanadığını söylüyor ama ben bir süredir hafiften düzensizlik gösteren tansiyona bağlıyorum, sağlık konusunda her şeyin en olumsuzunu düşünen olarak. Kısa ve hafif bir kanama ama tadımı kaçırmaya yetiyor, çünkü burun kanaması nedir bilmeyen biriyim. Burnuma bir kağıt mendil tepiyor ve yürümeye devam ediyoruz. Tarihi şehrin sokaklarına girerken kanama duruyor, mendili atıyorum ama yüz ifadem değişmiş olacak ki kız kardeş beni önümüze çıkan ışıklı vitrini güzel şeylerle dolu kırtasiyeci dükkanına itekliyor, burası senin moralini düzeltir diyerek. Gerçekten de dükkan Ali Baba'nın hazine mağarası gibi, hepsini almak isteyeceğim şeylerle dolu. Her şeyi inceleyip sonunda aklımın kaldığı, bayıldığım bir 2025 ajandasını alıyorum. Tam sevdiğim gibi, içi çiçek resimleriyle dolu. Gülen suratlı yaprağı da doğum günümün olduğu sayfaya yerleştiriyorum. Şimdi şehri dolaşmaya devam, asayiş berkemal.
Amersfoort o kadar güzel ki şaşıp kalıyoruz. Kendine has bir karakteristiği var, yoğun turist kalabalığından uzak, sakin ve rahatlatıcı. Yine kanallar, yine güzelim taş ve tuğla evler, Orta Çağ'dan kalma yapılar, ağaçlar, çiçekler, yeşillikler ve tabii ki bisikletler:
Charlie'yi yanımda götürmediğimi düşünmeniz beni üzer, elbette ki her yere benimle geldi, Snoopy kıskanmıştır ama kusura bakmasın, Charlie'nin önceliği var 😀
Sokaklardan birinde şu seyyar büfeye rastlıyoruz, büyükannelerinin tarifiyle pofflu bişi satıyor 😂
Denemeden duramıyoruz tabii ki. Baba bizim lokmaya benzeyen yuvarlak hamurları ızgaramsı bir sacın üzerinde kızartıyor, kırmızı saçlı şirin ergen de onları şuruba batırdığı yetmiyor gibi üstüne bolca pudra şekeri serpiyor ve karton bir kapta tahta çatallarla sunuyor. Benim için fazla tatlı, bir tane yiyip kalanı ekürilerime bırakıyorum.
Sonra tarihi kentin meydanına geliyoruz, çok sevimli, iç açıcı bir yer ve tek tük insan görüyoruz. 6 gün boyunca daldığımız kalabalıklardan sonra bu sakin, sessiz ortam iyi geliyor. Meydanı çevreleyen evlerse doyumsuz güzellikte.
Biraz dinlenip kahve içmek için meydandaki cafelerden birine oturuyoruz: "Alberts". Şık giyimli genç bir garson siparişlerimizi alıyor, ekürime filtre, bana latte. Yanında kavrulmuş fındıklarla geliyor kahveler. Dinlenmiş ve memnun kalkıyoruz kahveden ve cafeden, yine kendimizi Amersfoort'un güzelim sokaklarına salıyoruz, rüya alemi gibi bu küçük kent:
Aşağıdaki gözalıcı bina şehir müzesi, önünde bir kanal yer alıyor. İçeride bir çağdaş sanat sergisi vardı ama vakit kısıtlıydı girmedik. Amersfoort ayrıca ressam Mondrian'ın da şehriymiş ve adına bir müze varmış ama çok sonradan haberimiz oldu:
"Koppelpoort", Amersfoort'un Orta Çağ'dan kalma giriş kapılarından biri (Solda görünen kemerli, üzerinde şehrin arması olan), tarihi şehre buradan girip, buradan çıkabilirsiniz. Çıktığınız anda Eem Nehri'ni, nehri kapatan mekanizmayı görebiliyorsunuz. Fotoğraflar dışarıdan ve içeriden. Olağanüstü bir yapı:
Şehrin dışında muhteşem bir park ve parkın yan tarafında yerleşim yerleri, güzel evler mevcut. Park yemyeşil, sonbaharla sararan yapraklar yeşil zemini süslüyor. Park boyunca lüks malikanelere de rastlıyoruz. Yol kenarında tel örgülü minik kafesler var, bunların böceklerin üremesi ve beslenmesi için yapılmış yuvalar olduğunu öğreniyoruz. Oksijen ve rutubet eşliğinde yürüyoruz park boyunca:
Park içinde epey yürüdükten sonra solumuzda, bir yerleşim yerinde karşımıza şu heykel çıktı, arkadaşın Holstein türü bir inek olduğunu düşünmekteyiz. Kendisine bir reverans yapıp geri döndük ve bizi Utrecht'e götürecek trenimize binmek üzere istasyona yöneldik.

Bu yazı serisini burada bitirmek istiyorum ama bitirmeden önce son günümüzden de kısaca bahsedeyim. Çünkü kaldığımız evin arkasında yer alan ormanı andıran şahane parkta yaptığımız uzun yürüyüş de unutulacak gibi değil. Utrecht zaten yemyeşil, Hollanda'nın deniz dolgusuyla elde edilen ve dümdüz bir tepsi gibi uzanan arazileri bizim yokuşlu inişli şehirlere alışkın bünyemizde şaşırtıcı bir etki yaratıyor, dağların eksikliğini hissediyor insan. Fakat yürüyüşler bu nedenle pek yorucu olmuyor, aynı düzeyde yürü babam yürü 😃 Evin arkasından parka girip neredeyse şehir merkezine kadar yürüdük. Orada birkaç alışveriş daha yapıp yine yürüyerek döndük. Valizlerimizi toparladık. Tok sesli anonscuyu son kez dinleyerek otobüsle istasyona ulaştık, bizi uğurlamaya gelen M. ile vedalaştık, Amsterdam Schiphol Havaalanı'na giden sarışın trene son kez bindik ve yarım saat sonra Havaalanı'nın içine inmiştik. Binişi kartıydı, gümrüktü, bagaj teslimiydi, pasaport kontroluydu derken uçakta yerimizi aldık. Lakin kabin bagajı yüzünden tartışma çıktı. Hostesler çözüm getiremeyince alandan Hollandalı ekipler geldi, biraz tartışma bağırış çağırış derken boş koltuklara valizler bağlandı ve 10 dakika gecikme ile havalandık. Geceyarısını 2 saat geçe Esenboğa'ya inmiştik.
Sırayla: Utrecht'teki mahalle parkı:
Parkta son saatlerin tadını çıkaran ben:
Rengarenk yapraklar, birkaçı benimle geldi:
Schiphol Havaalanı dış hatlar salonu:
Mevsim nedeniyle ancak havaalanında görebildiğimiz laleler:
Ve son olarak bizi uğurlamaya gelen bir sürpriz konuk 😂
Yeni gezilerde buluşmak dileğiyle sizlere okuduğunuz ve yorumladığınız, Hollanda'da bizi konuk eden gençlere de ilgileri ve konukseverlikleri için bir kucak teşekkür...
ay bayıldım vallahi. yine :) bir de o tatlı yenmez mi öğretenim ya? ben yanınızda olsam nasıl hüpletirdim onları bilseniz :)
YanıtlaSilsizin Charlie gibi benim bir arkadaşımın da lego adamları var, birlikte gezdiği. Çok eğlenceli geliyor bana bu eşlikçiler :)
burun kanaması önemsiz bir şeydir, yorgunluktandır inşallah. sağlık diliyorum size ve hepimize :)
Hamurlu ve şerbetli tatlı hiç sevmem Şulecim, biraz da öncesinde tansiyon oynamalarım olduğu için dikkat ettim. Charlie bana neşe veriyor, o yüzden gittiğim yere götürüyorum çocuk gibi :) Burnum bir daha kanamadı, kardeşimin dediği gibi yara imiş belli ki, yorgunluk da tetiklemiştir, zaten dudağım da uçuklamıştı, bağışıklık biraz yerlere inmiş yorgunluktan anlaşılan. Ben de son dileğine can-ı gönülden katılıyorum.
SilLeylak Dalı çok teşekkür ederim, anlatımınız ve fotoğraflarınız ile güzellikleri bizlerle paylaştınız. Fotoğraf ile amatörce ilgilenen birisi olarak fotoğraflarınız çok güzel, hele yansımalı olanlar sergide değerlendirilecek kadar harika.. Emeğinize sağlık, siz hep gezin...
YanıtlaSilNe demek, asıl ben teşekkür ederim üşenmeden, sıkılmadan okuyup yorumladığınız için. Fotoğrafa ben de çok meraklıyım. Eskiden çantamdan makine eksik olmazdı ama artık taşımıyorum, telefonla hallediyorum. Dilekleriniz harika umarım gerçek olur...
SilAmersfoort ne güzelmiş, hiç duymamıştım tabii, bayıldım. Ayıldım, son fotoğrafı görünce tekrar bayıldım :)))
YanıtlaSilAmersfoort gerçekten çok güzeldi, son gün altın vuruş oldu. Son fotoğraftakine çok güldük, sadece bizde değilmiş dedik bu kadar pırıltılı şık havaalanında bile oluyormuş bu minnaklar :))
SilMerhabalar.
YanıtlaSilDerken, son gününüz için de Amersfoort'a gittiniz ve yine oradan da güzel gezi izlenimlerinizle birlikte nefis fotoğrafları bizlerle paylaştınız. Kaleminize, emeğinize ve gönlünüze sağlıklar dilerim. Utrecht'e ikamet edenler, arkadaşınız mı? akrabalarınız mı? Belki çok daha önce bahsettiyseniz de ben kaçırmış olabilirim.
İşte 7 günlük Hollanda gezisi siz çok güzel motive etmiştir. Ben bu seyahatler esnasında tüm dertlerimden, sıkıntılarımdan kurtulurum. Beni, hiçbir eski sorunlarım gezi esnasında rahatsız edemez. Gücü yetmez. Ama geri kürkçü dükkanına döndükten sonra, bir iki hafta daha gezdiğim yerlerin etkisinde kalırım. Daha sonra kendi yaşamıma dönerim.
Bence çok güzel, keyifli ve takip etmekten zevk aldığım bir Hollanda gezisiydi. Bu güzel ve yararlı paylaşım için tekrar teşekkür ederim. Tabi son fotoğrafları da yine "yazblogcu@gmail.com" adresine beklerim. Bu istek biraz fazla samimice oldu, kusuruma bakmayın.
Son olarak Utrecht'teki gezdiğiniz park sahası da çok güzeldi gerçekten. O hava alanında gördüğünüz laleler için Hollanda'nın, o çok küçük yüzölçümlerine rağmen, laleler için tahsis edilen Keukenhof botanik bahçesinin alanı 32 hektardır. (79 dönüm) Görmenizi çok isterdim. Maalesef benim ziyaret ettiğim zaman (1973 yılı) fotoğraf makinem yoktu herhalde. O zamanlar ufkum çok geniş değildi.
Uçaktaki kabin bagajı konusunda hostesler neye itiraz ettiler anlayamadım? Bagajı mı çok buldular? Ama hava alanından gelen görevliler soruna çözüm bulmuşlar, her neyse. Kazasız, belasız ve keyifli bir Hollanda gezisi için ayrıca geçmiş olsun dileklerimi iletirim. Gerçi orası Türkiye değil, Hollanda ama, yine de ne olur ne olmaz! Hollanda'da ana yolda seyir halinde iken, direksiyon hakimiyetini kaybederek kimse, kaldırımda yürüyen ve duraklarda otobüs bekleyen insanlara çarpmıyor.
Selam ve saygılarımla.
Recep Bey benim kardeşim akademisyen, Utrecht'te yanında kaldığımız ve bizi gezdiren iki genç kardeşimin öğrencileri, oraya doktora bursu ile bir yıllığına gittiler ve kardeşimi ısrarla davet edince beni de kontenjandan misafir ettiler :)))
SilGerçekten çok iyi geldi bu seyahat, kafayı boşaltıp geldik, şimdi tekrar dolduruyoruz bakalım.
Şehrin her yanı park gibi zaten, diğer şehirlerin hepsi de çok güzeldi ama gönlüm Utrecht ve son gittiğimiz Amersfoort'da kaldı. Lale bahçeleri için ters bir zamanda gittik, ancak Kasım ayında fırsat oldu, kışa denk gelince de lale tarlası görmek mümkün olmadı haliyle.
Kabin bagajı sorunu sığmamaktan dolayı oldu. Çok kalabalık bir uçaktı ve gurbetçi yolcuların eşyası çok fazla idi, malum eş-dosta hediye falan derken bagaj sayısı artıyor. Bir kısmı da valiz beklememek için aşağı vermeyip kabine alıyorlar eşyalarını, haliyle bölmeler yetersiz kaldı, uçağa geç alınan insanların bagajları sığmadı, üstelik para verip ön sıralardan numaralı yer alanların bagajları ortada kaldı çoğunlukla. Haliyle tartışma çıktı, neyse aşırı gecikme olmadan halloldu da havalanabildik.
Bizim memleketle hiçbir ülkeyi kıyaslayamıyoruz ne yazık ama yine de bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım demiş :) Çok teşekkürler güzel sözlerinize, selamlar, saygılar...
Merhabalar.
YanıtlaSilSizi yolcu etmeye gelen son konuk, öyle reklam panosu platformu gibi bir şeyin altında mı duruyordu? Fotoğraf karesi sadece konuğa odaklandığı için çevresindeki platformun ne olduğunu tam anlayamadım.
Selam ve saygılarımla.
Orası yürüyen merdivenin altı Recep Bey ve bir tanıtım panosu vardı bitişiğinde oradan çıkıverdi bir anda :))
SilMerhabalar.
Silİyi yakalamışsınız.
Selamlar.
Zamanında Hollanda'ya gittiğimizde Amersfoort'tan defalarca trenle geçmisizdir, trendeki anonslardan adı aklımda. :))
YanıtlaSilUtrech güzel şehirdi, ünlü çan kulesinin sadece şehrin değil tüm Hollanda'nın en yüksek noktası olduğunu duymuştum, ülke o kadar düz ki! :))
Mutlaka geçmişsinizdir, zira tren yollarının kesişme noktası gibiymiş, keşke gezme imkanınız da olsaymış, o kadar güzeldi ki, Utrecht ve burası en çok iz bırakan iki şehir oldu...
SilSeyahatinizin her bir yazısını arka arkaya okudum. Böylesi bana da o şehirlerde geziyor hissi verdi:)
YanıtlaSilNe iyi yapmışsınız Nurşen Hocam. Nice keyfili gezileriniz olsun.
Sağ ol Sezercim, senin gezi yazılarını okumak da ayrı bir zevk. İyi yaptık gerçekten, felekten bir hafta çaldık, geldik yine telaşenin ortasına düştük, o gazla idare ediyoruz. Hepimizin keyifli gezileri olsun...
SilOturduğumuz yerden gezmek muhteşem bir keyifti; enfes fotoğraflar, elbette anlatım ve öğretmenimizin tatlı mizahı çok keyif ferdi. Bir anlamda bizler için bedava bir seyahatti, sayenizde baldan tatlı olması da kaçınılmazdı. Çok teşekkürler çok kıymetli öğretmenimiz, ayaklarınıza sağlık:)
YanıtlaSilGüzel sözleriniz için çok teşekkürler Buraneros, yazılarım keyif verdiyse çok mutlu olurum. Burası benim için anı defteri gibi o yüzden detaylı yazıyorum ki unutmayayım hiçbir şeyi. Sizleri de gezdirmek ayrı bir zevk oldu o zaman. Hep gezmek dileğiyle diyelim...
SilMerhabalar.
YanıtlaSilYazınızın girişinde ilk paylaştığınız fotoğrafa saatlerce baktım. İşte ben bu fotoğraf karesinde gerçek Hollanda'yı gördüm. Sağ tarafta bisikletler için bir bisiklet yolu, ortada tren yolu, solda da çok geniş olmasa da motorlu taşıtların rahatça seyredebileceği bir yol. Yeşillik ve o beni mest eden dik çatılı, çatı katlı dubleks evlerin mimarisi. Bakın rant uğruna o güzelim atmosferi hiç bozmadan ta orta çağdan kalan evleri ve yapıları ne güzel muhafaza etmişler. Biz İstanbul'u ne yapıyoruz? Talan ediyoruz, talan!..
Verdiğiniz bilgiler ve açıklamalar için çok teşekkür ederim. Gönderdiğiniz fotoğraflar için ayrıca teşekkür ederim. Çok memnun kaldım. Sağolun, varolun.
Selam ve saygılarımla.
Aa Leylakdalım ne zaman yazdın bu kadar gezi yazısını. Ben sonda yakaladım ama olsun keyifle geriye doğru okuyacağım. En sevdiğim şey gezi fotolarına bakmak, yazılarını okumak. Amersfoortta bir arkadaşım var hatta instagramdan. onlar orada ki kanallardan birinin yanında oturuyor.
YanıtlaSilÇok güzeldi yazılar fotoğraflar dilerim yeni geziler olur biz de gitmiş kadar oluruz. Öğretmenler gününüz kutlu olsun hocam. Hülya
YanıtlaSil