Dikkat: Hayli uzun bir yazıdır, söylemedi demeyin 😉
Leylak Dalı olarak da tanınan Alice, Harikalar Diyarı'ndan pazartesiyi salıya bağlayan gece yarısı itibarıyla dünyaya iniş yaptı 😀 Şu aralar yol yorgunluğunu atmaya çalışmakta 😊
Efendim bu anonstan sonra gelelim geçen hafta neler olduğuna. Takipçilerim bilirler, biz belli zamanlarda kız kardeşle gezginlik yaparız. Bu yaz için kendimize daha geniş kapsamlı bir plan yapmış idik, kardeşim Hollanda'ya doktora için giden iki öğrencisinin davetlisi idi, kambersiz düğün olmayacağı için ablasını da yanına alması bir nevi farz olmakta idi (Nalınca keseri gibi kendime yontmakta üstüme yoktur 😀) Gelgelim benim değilse de kardeşimin önünde bir vize duvarı vardı ve bu duvarı aşmak yaz itibarıyla mümkün olmadı, daha doğrusu duvarın yanına yanaşmamız sonbaharı buldu. Vize de tuttu kış başında çıktı. Ucu ucuna bilet bulduk, yazlık valizlerle gelmiş ben zavallıcık mağazalardan kışlık kazak, alışkın ayaklarımın rahatlığı açısından ta Antalya'dan bot ve neyse ki bir zamanlar getirip Ankara'ya bıraktığım eski bir manto ile seyahat gardırobumu düzdüm. Ankara'dan direkt uçuş bulduk ve 4 Kasım günü saat 17.00'de bir uçak dolusu gurbetçi kardeş ile gökyüzüne revan olduk. Koltuk aralarının darlığı, gurbetçi kardeşlerimizin avaz avaz sohbetleri, bebelerinin uçak koridorunda koşturmaları ve koltuk arkalıklarına yediğimiz tekmeleri saymazsanız 4 saat sonra Avrupa kentlerinin ışıklarına baka baka Amsterdam Schiphol Havaalanı'na vasıl olduk. Yolculuğun başında gökyüzünün bize sunduğu güzelliği de es geçemeyeceğim, yeni ay altında uçak uçağa karşı:
Havaalanında bizi kardeşimin öğrencilerinden M. karşıladı. Daha sonra karşıya geçip pek çok kez kullanıp detaylarına vasıl olacağımız "Amsterdam Centraal Station"a girerek uçak yolculuğundan ve gürültüsünden yorgun gövdemizi tren koltuğuna attık ve yaklaşık 40 dakika sonra gençlerimizin oturduğu Utrecht'e ulaşmıştık. Bu defa Utrecht Centraal Station'daydık ve giderek burayla daha samimi olacaktık. Tren istasyonunun alt katı otobüslerin toplanma merkezi ve bir merdivenle aşağı inip trenden otobüse geçiş yapıyorsunuz. Pek hoş, pek güzel. Daha biz ülke değiştirmeden indirimli kartlarımız M. tarafından hazır edilmişti sağolsun. İlk binişten sonra otobüslerin huyunu, suyunu öğrendik. Tam lisansı bitirmiş, yükseğine başlayacaktık ki dönüş günü geldi 😀 Otobüslerde ve istasyon turnikelerinde hem binerken, hem inerken kart basılıyor. Sebebi şu imiş, binişte son durak parası alınıyor, inerken artan kısım iade ediliyor. Nasıl ama çözmüşüz sistemi değil mi? Yalnız otobüsler soğuk, bu noktada Utrecht Belediyesi'ne sitemliyim 😀 Neyse ilerleyen yazılarda bu konulardaki daha gelişkin görüşlerimi sunacağım sizlere (Bir haftada uzman(!) oldum yahu)
Biz de trenden inip kalacağımız eve gitmek için otobüse bindik. Saat ilerlemiş ve hava kararmış olsa da yol boyu gördüğümüz evlerin ışıklarının yanık ve perdelerinin sonuna kadar açık olması dikkatimizi çekti. Geniş pencerelerden evlerin içi olduğu gibi görünmekteydi, meğer Hollandalıların adeti imiş ve bunun Kalvinist gelenekten geldiği söyleniyormuş, ben onların yalancısıyım. Yanisi, gösterişli bir hayatımız yok, bakın da görün merak ediyorsanız demek istiyorlar anladığım kadarıyla. Bu gelenek evlerin pencerelerine bakarak kimlerin Hollandalı kimlerin göçmen olduğunu anlamak için belirleyici bir durum, göçmenlerin perdeleri basbayağı kapalı. Nitekim biz de şehir merkezinin biraz dışında, genellikle göçmenlerin yaşadığı mahallelerdeki sosyal konutlardan birindeki öğrenci evine konuk oluyoruz. Sağ olsun N. bizi bir hafta boyunca ailesinden biri imişiz gibi ağırlıyor. Bu sosyal konutlar ya bitişik nizam, iki-üç katlı, kale duvarı gibi uzun binalar ya da oldukça yüksek ve çok daireli apartmanlardan oluşuyor. Çok fazla göçmen var Hollanda'da, genellikle kasiyerlik, inşaat işçiliği, tamirat vs gibi işlerde çalışıyorlar ve gördüğüm kadarıyla herkes birbirine alışmış, tabii bu benim dışardan gördüğüm, kısa süreli gözlemim.
Ertesi sabah farklı bir ülkede olmanın heyecanıyla açıyoruz gözlerimizi ve kahvaltının ardından kendimizi otobüse yerleştirip istasyonda M. ile buluşuyor, Utrecht'i keşfe çıkıyoruz. Gün boyu taban tepiyoruz, ben gezinin sonlarına doğru gençlere ayak uydurmakta biraz zorlansam da gıkımı çıkarmadan devam ediyorum. "Bas bas tabanları yollara/Bi daha mı gelicez Hollanda'ya?" 😀
Zaten yeteri kadar yazmışım, artık daha çok fotoğraf koyayım ki sıkmayayım sizi, arada açıklamalar yaparım bildiğim ya da öğrendiğim kadarıyla:
Kitapçıdan bir-iki ayraçla çıkıyor ve Kule'ye doğru ilerliyoruz.
Hoş geldiniz. Evlere bayıldım ne kadar güzel görünüyorlar. Bu perde kapatma sadece bizim gibi toplumlarda galiba yabancı dizilerde de görüyorum hep öyle. Devamını bekliyorum sizi okumak çok zevkli. Hülya
YanıtlaSilHeyecanla bekliyordum bu yazıları, ba-yıl-dım! 🧡
YanıtlaSilay ne güzel gezmişsiniz ve de yazmışsınız öğretmenim :) fotoğraflar da şahane (ben de nilay örnek gibi ne çok şahane diyorum :P)
YanıtlaSilgurbet ellerdeki bu temiz, ferah, sakin ve yeşil ortamlar nasıl huzurlu...iyi ki gitmişsiniz. devamını tabii ki bekliyoruz
Sefanız olsun,alışınca durulmuyor tekrar yola çıkarsınız, yeni yerler sizi bekliyor 🥰
YanıtlaSil