.

.
.

12 Eylül 2024 Perşembe

İSTANBUL, 2. GÜN / 12 EYLÜL

Kurduğum telefondan bir saniye önce gözümü açınca içimdeki saati kutlayıp fırladım yataktan. Hazırlanıp otelimizin harika manzaralı terasına çıkarak pişili kahvaltımızı yaptık. Söylemesi ayıp otelimizin kahvaltısı pek güzel ve geçen yıldan bu yana kalite ve çeşitte bir değişiklik olmamış. Alıştığımız ve sevdiğimiz için gittiğimiz lokantaların kalite-fiyat dengesizliğini saptayınca otelimize kendi cebimizden bir yıldız daha verdik. 



Manzaramızla daha yakından görüşmek için iskelenin yolunu tuttuk ve sevgili blogdaşım ve en tatlısından arkadaşım Macerakitabım'ın bizi alacağı noktada beklemeye başladık. Rotamız Çubuklu, İBB Miras'ın restorasyonundan geçen Silolar idi. Önceleri akaryakıt deposu olarak kullanılan siloların halka açılmış halini görmek için meraktaydık ve çok geçmeden yola düşmüştük bile. 

Uzunca bir yolculukla ulaştık Silolar'a:



Arabayı otoparka bırakıp Silolar'a çıkan merdivenleri tırmandık. Birkaç silo ziyarete açıktı, bir kısmı kütüphane, okuma salonu gibi amaçlarla kullanılıyordu. Ziyarete açık olanlarda digital sunumlar vardı:




Nereye bakıyor bu kadınlar 😊



Siloların bulunduğu alanda Beltur'un kafeteryası var, fiyatlar nisbeten uygun, çay-kahve, atıştırmalıklar bulunuyor, ortam düzgün ve temiz. Manzara da pek şükela 😊


Siloları dolaşıp, çayımızı-kahvemizi de içtikten sonra geri dönüş başladı, karnımız acıkmıştı, nerede yemeli diye düşünürken Üsküdar'daki Kanaat Lokantası'nı hatırladım. Bir gelişimde kuzenlerle yemeğe gitmiş ve memnun kalmıştım. Haydi o zaman dedik ve Üsküdar'a gelince arabayı yine İspark otoparkına bırakıp lokantaya yerleştik. Ben alışkanlıklarına bağlı bir şahsiyet olarak geçen defa yediğim hünkarbeğendiyi tercih ettim, kardeş ve blogkardeş başka bir şeyler seçtiler, benim yemekten nispeten memnun kaldım ama diğerleri için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Patlıcanlı pilav beklemiş, Çerkes tavuğunun tadı bir tuhaftı. Yemeklerin çoğu tabakta kaldı ne yazık. Ama tam yemeğe başlayacakken arkamızdan sarılan kollarla mutlu olduk, çok eski bir blogger olan ama blogunu kapattıktan sonra da bağlantımızın sürdüğü, abla-kardeş gibi olduğumuz sevgili S. rehberlik ettiği turistle orada yemekteymiş, tesadüfün iğne deliği. Sarıldık, sarmaştık, ayaküstü kısa bir sohbet gerçekleştirdik, bu da günün en tatlı sürprizi oldu. 

Yemek sonrası İstanbul seyahatinin ana sebebi olan buluşma için Kadıköy'e döndük. Blogger arkadaşların çoğu mekana gelmişti bile. Yaşadığı Almanya'dan geldiği tatilde günün organizasyonunu yapan canım C. ile ilk kez karşılaşacaktık. Bu tarz buluşmalara bayılan benim için çok keyifli bir toplantı oldu. Mekanımız aşağıda, balonsuz Balon Cafe 😀


Takip ettiğim, etmediğim, daha önceden tanıştığım, ilk kez buluştuğum 15 blogger birbirimizin ağzından lafları kaparak pek güzel birkaç saat geçirdik. Bir ara yağmur indirdi, terastan içeriye kaçtık. En tafsilatlı yazıyı organizatörümüz sevgili C. yazmış, link aşağıda:


Sohbetlere doyamadan akşam oldu, yeniden buluşma dilekleriyle ayrıldık. Umarım daha geniş kapsamlı bir buluşma en kısa zamanda gerçekleşir.

Akşam yemeği vakti gelince Kadıköy Çarşı'ya yöneldik. Çiya hemen her geldiğimizde uğradığımız ve çok sevdiğimiz bir mekandır, yine oraya gitmeye karar verdik. Hıncahınç doluydu lokanta ve büyük çoğunluğu yabancıydı. Seçtiğimiz yemeklerin yanına ekmek istedik ve epey bekledikten sonra yenmeyecek en kenarlar ve yamuk bir dilim kondu masamıza, kız kardeş görevli genç kızı çağırıp "Bunu mu layık gördünüz bizim masaya?" deyince suratını asarak yeni bir tabak getirdi, oradakiler de bayattı. Garsona söyleyince de "İki günlük olabilir" cevabını aldık pişkince. Hıncahınç dolu bir lokantada bayat ekmek nasıl oluyor, haydi oldu neden müşteriye verme gereğini duyuyorsun? Yediklerimizden bir şey anlamadığımız gibi son derece yüklü bir hesap ödeyerek ayrıldık ve Çiya'ya da bir daha uğranmayacağına karar verdik. Bir günde iki hayal kırıklığı lokanta ile neredeyse paramızla aç kaldık. İsim yapmış lokantaların nasılsa müşteri geliyor zihniyetinde olmasına çok canım sıkılıyor. 

Hazır Kadıköy Çarşı'ya gelmişken bari Baylan'a uğrayıp "Kup Griye" yiyelim dedik. Bizim İstanbul rutinlerimiz vardır her seyahatte tekrarladığımız ama bu gidişle yeni rutinler arayacak gibiyiz. Neyse Baylan'da kız kardeş kup griye istedi, ben bu sefer değişiklik olsun diye Adisababa'ya niyetlendim. Daha önce Adisababa'yı Üstün Palmie'de yemesem belki böyle oluyordur diyebilirdim ama maalesef bu sefer de bir kısmı tabakta kaldı. Hasılı bugün yenenler-kahvaltı hariç-hayal kırıklığı oldu.

Kadıköy Çarşı'nın kalabalığından çıkıp otele döndük. Üstümüzü değiştirip nefeslendik ve bu kez Yeldeğirmeni civarında bir akşam turu atalım dedik. Hareketli, neşeli sokaklardan geçip şunları görünce şaşırdık, niye hiç fark etmemişiz acep?


Adını Abdülhamit'in yaptırdığı 4 yel değirmeninden alan bir semtte bu değirmen taşlarının bulunmasından daha doğal ne olabilirdi ki, şimdiye kadar görmeyen gözlerimize sağlık 😀 Dolaşırken Söğütlüçeşme'ye gideceğimiz yolun rotasını da belirledik. Bir süre önce valizlerle gelip bir cafede mola verdikten sonra yürüyerek devam etmeye karar vererek döndük otele. Önce odalardan birinden gelen kahkaha sesleri, sonra dışardan gelen sohbet sesleri uzun süre uyumamızı engellediyse de bir süre sonra dalmışız, hatta gece yağan yağmurdan bile haberim olmamış.

Üçüncü ve son günde görüşmek üzere...


10 yorum:

  1. Çiya'yı biz çok zaman önce silmiştik defterden. Ve sevgili öğretmenim, Adisababa Samsun'da Birtat Pastanesi'nde yenir. Olur da yolunuz bir kez daha düşerse bu taraflara, o iş bizde:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçen yıl falan böyle değildi, bu yıl iyice dağıtmış, sildik gitti :) Keşke düşse yolumuz Samsun'a adisababa yemesek de olur, şehri gezsek, sizi görsek o da yeter. Geçen gelişimizde çok sevmiştik Samsun'u çünkü...

      Sil
  2. Siloları ben de merak ediyorum, Beykoz semti sevdiğim bir yer. Sizin fotoğraflar enfes çekilmiş, hava da tam sevdiğim gibi limonî :) Blog buluşmanıza da imrendim. <3
    Ah Kadıköy balık pazarında Yanyalı Fehmi Lokantasını denemenizi öneririm.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siloları daha farklı bekliyordum, çok çarpıcı gelmedi ama bir kez görmekte fayda var, bir de manzara güzel, yanımızda arkadaşımız vardı, keyifli oldu. Keşke siz de olsaydınız blog buluşmasında, bir dahakine diye dilek dileyelim. Yanyalı Fehmi aklımızda olsun, sevgiler...

      Sil
  3. Siloları ben de bilmiyordum ilk fırsatta gitmek istiyorum tekrar buluşmak üzere sevgili Leylak Dalı. Hülya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım İstanbul'u dışardan gezmeye gelenler daha çok keşfediyor. Orada yaşayanlar hayat telaşı, günlük hay huy içindeler. Tüm şehirler için aynı şey geçerli gerçi. Sevgiler Hülya Hanım...

      Sil
  4. Çiya biraz fazla abartılıyor gibi gelir bana her zaman. Ben de Momentos gibi Yanyalı Fehmi taraftarıyım. Baylan'da ise kup griye sonrası ikinci tatlım rokoko'dur :) Bu da şu demek örtmenim: en kısa zamanda tekrar gelin, birlikte kadıköy turu atalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çiya bitti artık Şulecim, yiyip içtiklerimizi de geçtim garsonların tutumu bile çok tatsızdı. Yanyalı Fehmi'yi hiç duymamıştık, bilsek oraya giderdik. Son dileğine kocaman amin diyorum :)

      Sil
  5. Silolardan bir vapurla bizdesiniz, karşı kıyılardan bakışmışız. Bir dahaki sefere bekliyoruz. :)

    YanıtlaSil