Nisan telaşlı bir aydı. Kocam Bey'in göz kontrolleri, benim gözdeki sıkıntılar, çocukların gelişi, gezme-tozma derken kültürel ve sanatsal faaliyetler biraz sekteye uğradı, gözümde uçuşan çeşitli zımbırtılar görüşümü zorladığından okuduğum kitap sayısı da beklentimin altında kaldı. Mayıs ayında telafi etme dileğiyle bakalım neler yapmışız:
Uzun zamandır okuduğum en düşük kitap sayısıdır sanırım, toplamda biri e-kitap olmak üzere ancak 5 kitap okuyabilmişim. Eh bu ay da böyle olsun bakalım.
-Yiyun Li'nin yazdığı "Kazkafanın Kitabı"nı çok severek okudum. 50'li yılların başında Fransız taşrasında yaşayın iki yakın arkadaşın, Fabienne ve Agnes'in öyküsü. Ele avuca sığmaz, gözü kara çoban Fabienne ile daha sakin, okullu Agnes birlikte bir kitap yazmaya karar verirler. Köyün papazı da onlara yardımcı olacaktır. Kitabın temasını belirleyen aslında Fabienne'dir ama kitap Agnes'in adıyla basılır, sonra olaylar gelişir. Devamını yazmayayım, bence okuyun...
-"Babam Hasan Ali Yücel" bir nehir söyleşi. Oğlu şair Can Yücel'in "Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi" diye tanımladığı Milli Eğitim eski bakanlarından ve Köy Enstitülerinin kurulmasında öncülük edenlerden Hasan Ali Yücel'in yaşam öyküsünü okuyoruz kitapta. Kızı Gülümser Yücel anlatıyor, Arda Kukul kaleme alıyor. Bu tarz kitapları sevenler için tavsiyedir...
-"Kızıl Serap" ve "Ayten" 1892 doğumlu siyasetçi ve yazar Burhan Cahit Morkaya'nın kaleme aldığı iki roman. Birbirini takip ediyor, ilk kitap anneyi, ikinci kitap ise kızını konu almakta. Daha ziyade eski Yeşilçam filmlerini andırsa da o yıllarda yazılmış bir kitabın bu kadar modern Türk kadınlarını konu alması şaşırtıcı. Okunmasa da olurmuş...
-Öykü konusunda çok seçiciyim, başladığım öykü kitaplarının çoğunu yarım bırakıyorum, uzun soluklu okumalar daha çok ilgimi çekiyor. Fakat bu kez e-kitap olarak okuduğum "Hayalet Bakıcısı"ndaki öyküleri çok sevdim, uzun zamandır bu kadar iyisini okumamıştım. Tavsiye ederim, Storytel'de e-kitap olarak mevcut.
Gelelim dinlediklerime. Storytel'i en çok zamanında eksik bıraktığım ya da uzun yıllar önce okuduğum ve unuttuğum kitaplara geri dönme şansını verdiği için seviyorum. Yakup Kadri'nin "Ankara"sı bunlardan biriydi söz gelimi. Yine aynı yazarın "Sodom ve Gomore"sini de severek dinledim. "Aile Çay Bahçesi"ni daha önce okuduğumu seslendirmenin yarısına gelince farketsem de bir kez daha keyifle dinledim. "Ağrı Dağı Efsanesi" tipik bir Yaşar Kemal kitabı, "Rüyalar ve Uyanışlar Defteri" biraz gündemden kalkmış olayları konu alsa da ilgi çekiciydi. "Ah Minel Hayat" ise dinlenmese de olurmuş...
Nisan ayı filmlerine gelirsek:
Oscar ödüllerinin dağıtımı sonrası film izleme hızım azaldı haliyle, bu ay 5 filmle kapattım seyir defterimi. Elbette ki en sevdiğim film hem Juliette Binoche'nin başrolde olması, hem de mutfak ve yemek hallerini konu alması nedeniyle "The Taste of Things" oldu. Yine "Totem" çok ilgiyle izlediğim ve biraz da hüzünlendiğim bir yapım oldu. Ölüm döşeğindeki babasına büyükbaba evinde bir doğumgünü partisi düzenlenirken olaylar küçük kızın gözünden konu ediliyor. Etkileyici bir film olmuş. Luis Bunuel'in burjuva hayatını hicvettiği "The Discreet Charm of The Bourgeoisie" eski bir yapım ama kara mizahıyla ilgi çekici. Ve iki Türk filmi "Uçuş 811" ve "Cam Perde". ikisini de sevmedim...
Ana akım medyada izlediğim üç dizi (Bahar, Kızılcık Şerbeti, Yargı) dışında sadece iki diziye fırsat bulabildim. Birisi "Kuş Uçuşu"nun üçüncü sezonu idi ki laf olsun diye çekilmişti bence. Diğeri "Midsummer Night" ise sabun köpüğü gibi renkli ve neşeli sıradan bir yapımdı.
Nisan ayının sanatsal faaliyetleri bir tiyatro ve iki konserle sınırlı kaldı. "Evaristo" geçen yıl kaybettiğimiz Civan Canova'nın yazdığı tek kişilik bir oyundu, iyi bir konuydu ama sahnelenmesini o kadar iyi bulmadım.
Operamızın 25. kuruluş yılı nedeniyle düzenlenen gala ise çok keyifliydi, birinci bölümde sergilenen balelerden, ikinci bölümde ise operalardan bölümler sunuldu. "Anadolu Nefesli Beşlisi" nefesli sazlar çalan 5 gencin oluşturduğu bir topluluktu ve çok güzel bir konser oldu.
Nisan ayı kahvelerimiz biraz yetersiz kaldı, yine de höpürdetelim ki 40 yıl sürsün hatrımız 😉
Yeni etkinliklerde, kitaplarda, kahvelerde görüşmek dileğiyle...
bu ay kahve az mı içilmiş yoksa fotoğraf çekmek mi unutulmuş hocam? :P
YanıtlaSilKahve az içildi gerçekten, pek fırsat olmadı dışarılara gitmeye, gidildiğinde de daha zararlı(!) şeyler içildi :))))
SilSiz okuduğum en düşük kitap sayısı derken ben kendimden utandım Leylak Dalı öğretmenim. Diğer etkinliklerinizden söz ederken de hakeza:) Ama minik bir tesellim var, Hayalet Bakıcısı'nı okumuştum, o yayınevinin başka kitaplarını da. Filmler kısmına ise hiç girmiyorum, çünkü bu ayki heybem bomboş:)
YanıtlaSilAşkolsun Buraneros, utanacak ne var bunda, asıl siz sinemada film izlerken ben utanıyorum ne zamandır salonlarda film izlemediğim için. Gündelik koşturmalar bazı şeyleri engelliyor, bazen de serapa boş vakit oluyor. Yeter ki sağlığımız yerinde olsun...
SilÜstteki yorum da benim, patron çıldırdı :)) Kendi blogum benden pasaport istiyor, deli mi ne :)))
SilMerhaba demeye geldim. Yoksa benim okumalar yerlerde. Ben okuyamasam da iyi ki hala gani gani okuyanlar var diye sizin okuduklarınıza kendiminmiş gibi seviniyorum, yancılık bu mu? :) Ben bilim kurgu ve paralel evren dizilerinden hayata devam ediyorum. Constellation üstüne Das Signal bitirdik. Baby Reindeer bu janr değil ama üstüne çok konuşulur malumunuz. Sarsıcıydı, uykulara girer de çıkmaz. Sizin yazdığınız Midsummer Night'tan da dün gece bir bölüm izledik. Sabun köpüğü hali hoşumuza gitti. Biraz da köpük köpük canım aa :)) Çok sevgi selam..
YanıtlaSilBen de farklı değilim bu ay, hem gözümdeki hareketli noktalar okumamı zorlaştırıyor, hem de bir tembellik var üstümde okuma konusunda. Oldukça hareketli bir aydı, o da etken oldu. Epeydir dizi izlemiyordum, sonunda Ripley'i bitirdim, Serenay'ın laf olsun dizisine geçiş yapacağım, köpük arada lazım :)) Çok sevgiler...
SilBu arada Wordpress size ne çektiriyorsa Blogger da bana aynını sanırım. Farklı kimliklerle uğramam ondan. Yorum girdikten sonra farkettim. Neyse, birbirimize yazabilelim de olsun o kadar uğraş... :)))
SilBlogspot aynını bana da yapıyor, bırak komşu blogları, kendi blogumda bile kimlik sormadan kapıdan içeri sokmuyor, bu da yeni adet çıktı. Anonim çıksa bile birbirimizi yazdığı tarzdan anlarız biz, dert etme :)))
Silsenin bu çalışkanlığının hastasıyım kuzum :)))))
YanıtlaSilEmeklilik :)) Ben de senin mutfak hazırlıklarının hastasıyım, asla o kadar zevkle ve şevkle çalışamıyorum mutfak kültürüne bayılsam da...
SilAnneler Gününüz kutlu olsun, kıymetli öğretmenim:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler Buraneros, sağolun varolun...
Sil