Ve "Bir Günlüğü"müzün son yazısıyla karşınızdayım. 29 gün boyunca konu bulup yazmak benim gibi klavyeye oturunca parmaklarından kelime fışkıran birisi için kolay sayılsa da bizi asıl zorlayan memleketin değişen gündemi oldu. Ne yazık ki ülkemizin bir rutini yok, her sabah yeni bir olayla uyanabiliyoruz ve bu olaylar bizi hayretten hayrete, dehşetten dehşete düşürüp bu kadar da olmaz dedirtebiliyor. Ama bir bakıyorsunuz hiç ummadığınız umut tomurcukları da boy veriyor, şaşıp kalıyorsunuz. Dileğimiz huzurlu, refah içinde, gençlerimizin geleceklerinin güvence altına alındığı günlere uyanalım artık.
Bizi biraraya getirip günlük çatısı altında topladığı için öncelikle sevgili Lesliyan'a teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Aramıza ilk kez katılan dostlarımız oldu, onlara sevgilerimi yolluyor ve yazılarının günlüklerle sınırlı kalmamasını diliyorum, daha güzel günlerde, daha mutlu yazılarda buluşmayı diliyorum. İyi ki varsınız. Bazıları bu cümleyi sevmiyor ama benim sık sık tekrarladığım bir cümle bu. Herkesin varlığına şükredilmiyor ne yazık ki, o nedenle varlığıyla mutlu olduklarımıza "iyi ki" demekte beis görmüyorum.
Günlüklerin sonu, bayramın başı derken Mart ayını da yedik, sanırım son yılların en unutulmayacak Mart ayı oldu. Bahar iyiden iyiye kendini gösterdi, Antalya en şahane günlerini yaşıyor. Sıcağı gören kendini gözlerimize serdi. Mor salkımlar, erguvanlar, Kıbrıs akasyaları, yalancı orkideler her yerde, narenciyeler çiçekleri ve kokularıyla mest ediyor, ortalık yemyeşil, balkon çınarımız da bir hafta içinde açıverdi yapraklarını, tek ihtiyacımız huzur.
Bugün biraz evle uğraştım, ucundan kıyısından, fazla detaya girmeden temizlik yaptım. Sabah usta geldi, bulaşık makinesinin lastiğini usulune uygun yerleştirip gitti, makinede sorun yok. Fakat tüm ustalar gibi vadesinin dolduğunu, değiştirmem gerektiğini buyurdu. "Hayhay" dedim, "artık eve et alırken düşünüyoruz, sen neden bahsediyorsun. Çalışıp duran, üstelik de gayet güzel yıkayan makineyi niye değiştireyim ki? Ha, bana müsaade kendimi emekliye ayırıyorum der, o zaman el mahkum yenileriz". Ustayı savdık, depresyona bile neden olabilen bozulan beyaz eşya sendromunu böylece atlattık.
Temizliği halledince 2008 yapımı bir yerli film izledim: "İki Çizgi". Hiç beğenmedim, tek güzel tarafı birkaç sahne boyunca gördüğümüz ayçiçeği tarlalarıydı.
Son derece bunaltıcı, sıcak bir hava vardı bugün, yağmur sıcağı derler ya, aynı öyle. Henüz yağmadı ama eli kulağında. Zaten Meteoroloji de arifeden itibaren yağmur beklendiğini söylüyor. Yarın için matinede bir müzikal biletim var, çılgın bir yağmur yağmazsa giderim herhalde.
Bir Günlüğü'ne son noktayı koyarken yazılarıyla katkıda bulunan, okuyarak katkıda bulunan, yorumlarıyla katkıda bulunan herkese sevgilerimi yolluyorum. Şu ortamda bayramınız ne kadar kutlu olur bilmiyorum ama ben yine de yazayım: "İyi Bayramlar".
Ek: Yol arkadaşlarımız Özge ve Leylan bitirirken bize birer şarkı hediye etmişler, eh ben eksik mi kalayım? O zaman İncesaz'dan gelsin. "Güzel Günler".