.

.
.

21 Haziran 2022 Salı

FİZİK 7 / 21 HAZİRAN

Bugün gerçekten de en uzun günmüş, bitmek bilmedi. Babam son yılları hariç 21 Haziran'larda  "The Longest Day" filmini hatırlar ve ıslıkla soundtrackını çalmaya başlardı. Konusu 2. Dünya Savaşı'ndaki Normandiya Çıkartması, oyuncularının her biri de birer kuyrukluyıldız olan bir film "The Longest Day", yıllar önce TV'de izlemiştim. Sinemada izlemeye yaşım yetmemiş anlayacağınız. Unutmuşum geçen yıllarda, filmin oyuncularını künyede okuyunca dudağım uçukladı, John Wayne, Robert Mitchum (bayılırdım kendisine), Sean Connery, Richard Burton, Curt Jurgens, Robert Wagner, Henry Fonda, vay vay vay, ne bütçe be yav 😀 Şuracığa da soundtrackını bırakayım da babamı da anmış olalım, bestecisi de Maurice Jarre imiş, belirteyim. 


Fizik tedaviye değişik sokaklardan gitmeye devam, yıllarca yaşadığım semtin ara sokaklarına girmeyip hep aynı rotayı takip ettiğim için kendimi kınaya kınaya arşınlıyorum sokakları. Öyle de güzeller ki çoğu, yemyeşil bahçeler, ağaçlar, çiçekler, eski ama karakterli apartmanlar arasında keyifle geziniyorum. Merdivenli sokaklardan çıkıyorum, üst katlara bakacağım diye tökezliyorum, bazen de hoş sürprizler denk geliyor:


Neredeyse tamamı merdivenlerden oluşan bu sokağın adı da pek güzel: "Cemre".


Şuna çok güldüm, burası bir cafe ve bu çam (ya da benzeri bir şey) dikilmiş saksılar da bahçeyi çevreliyor. Gel gör ki çamlar kurumuş, işletmeci de tabanca boyasıyla yeşile boyamaya karar vermiş. Sonucu görüyorsunuz 😀


Ziya Gökalp Caddesi'ndeki bu otel eskiden Ajans Türk binası idi, eve giderken çoğunlukla önünden geçerdim ve mutlaka cephesindeki rölyefe bir göz atardım. 1964 yılında Neşet Günal tarafından yapılmış. Aslında şehirde gözümüzden kaçan o kadar önemli sanat eserleri var ki, Anafartalar Çarşısı'ndaki seramikleri bile yıllar sonra keşfettik. Oysa çocukluğumda ve ilk gençliğimde ne kadar sık gittiğim (daha doğrusu götürüldüğüm) bir mekandı, seramiklere dikkat bile etmemişiz. Hele çocukken şehir dışından konuk gelen herkesi yürüyen merdivenleri göstermek için mutlaka götürürdük, onlar korka korka ilk adımlarını atarken de bıyık altından pis pis gülerdik. Her şey ne kadar sıradanlaştı yıllar içinde.

Bugün artık iyice tanışıklık geliştirdiğiniz Fizik Tedavi teyzemiz yine formunda idi. Makara ve merdiven egzersizleri yaparken anlatıyordu. Pazara gittiğini söyleyince fizyoterapist "Poşetleri sen mi taşıdın yoksa?" diye sordu, kolundan ameliyat olmuş çünkü. "Yook, nerde, ben daşır mıın hiç, gocam daşıdı. Çay bile goymuyom, gocam doldurup getiriyor. Pek iyidir gocam sağolsun" dedi. Allah herkese böyle koca nasip etsin 😀 Ayrıca bayramda dana keseceklermiş köye gidip. Kocası kesemezmiş emme çok güzel yüzer, parçalarmış. Maşallah enişteye 🧿

Önce adından ürkmüştüm ama Netflix'de "Mezarlık" isimli diziyi izlemeye başladım ve izlediğime pek memnun oldum. Kadın cinayetleri üstüne kurgulanmış bir polisiye ve Birce Akalay da başkomiser rolünün hakkından pek güzel gelmiş. 4 bölümlük bir dizi ama her bölüm bir film kadar sürse de sıkmıyor. Umarım ikinci sezonu da çekilir. 

Evet bugünlük haberler bu kadar, bir sonraki postta görüşmek dileğiyle...


5 yorum:

  1. mezarlık'ı ben de çok beğendim. biraz şöyle hafif bir şeyler izleyesim vardı, bu tam tersiydi ama bırakamadım başlayınca.

    o rölyef ne şahaneymiş. bayıldım!

    YanıtlaSil
  2. Babanızın ruhu şad olsun
    Çenebaz

    YanıtlaSil
  3. mezarlık güzeldi ben de sevdim, filmi not edeyim unutuyorum teşekkürler.Boya ile ağaç boyayan tip iyiymiş,Aysun Reis boşa dememiş onun oyu benim oyum bir mi:)

    YanıtlaSil
  4. Başka başka sokaklardan gitmek ne güzel bir fikirmiş.
    Teyze idolüm ya süper. :) Mezarlık'ı merak ettim bende bakayım.

    YanıtlaSil
  5. Bacım ne gozzel yazmışsın.Babanada rahmet.Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil