Sayfalar

16 Temmuz 2021 Cuma

DİZ ÜSSÜ ALFA'DAN BİLDİRİYORUM / YILDIZ TARİHİ 16 TEMMUZ

Hastaneden çıktığımdan bu yana doğru dürüst gece uykum yok. Kevgir gibi, sürekli bölünen, 5er, 10ar dakikalık huzursuz uykular uyuyup uyanınca da "15 defa tekrarlamış mıydım?" derdine düşüyorum, egzersize öyle şartlanmışım ki uyuduğum (daha doğrusu uyumaya çalıştığım) uykuda bile onun derdindeyim. Toplasan iki saati geçmeyen uykumdan bir de sabahın 5'inde uyanıyorum iyi mi? Şöyle deliksiz 7-8 saat uyuyabilsem havai fişek patlatacak duruma geldim. 

Bu sabah da saat 5'te hortladım, çok işim var çünkü. Bir süre tavanı seyrettim, ilginç bir şey yoktu. Avize yerine asılmış Japon fenerindeki 1-2 delik dışında. Bu oda evin en sıcak ve gürültülü odası, batıya ve doğrudan bol trafikli caddeye bakıyor. Ne yazık ki evdeki en yüksek yatak burada olduğu için sıcağa ve gürültüye katlanmak zorundayım. Pencereyi açmaya niyetlendiğimde yoğun araç gürültüsüne ve zemindeki biz yokken açılmış tavuk döner dükkanından yükselen iğrenç kokuya muhatap oluyorum. Aklımın ermediği daha önce aynı yerde açılmış köfteci ve tostçu 6 ay dayanamazken milletin yaz günü ölmüş gibi tavuk dönere hücumu. Küçücük dükkan bir an boş kalmadığı gibi moto kuryelerin biri gidip biri geliyor. 

Bu oda yıllar önce taşındığımızdan bu yana sürekli el değiştirdi. Sabah kahvaltıda dün arkadaşımın yapıp getirdiği domates soslu kızartmayı ekmek arası yapıp yerken bunları düşündüm. Diyeceksiniz ki kahvaltıda kızartma mı yenir, bayılırım. Annem de çok severdi ve çok güzel yapardı. O zamanlar bu kadar sağlıklı beslenme derdimiz olmadığından şimdiki gibi fırında değil mis gibi yağda kızartırdı patlıcanları, biberleri, patatesleri. Üstüne de bol domatesli, sarmısaklı sos, of Allahım sana geliyorum 😃 hele de o kızartma bir gün önce yapılıp ertesi güne kalmışsa daha da lezzetli olurdu. Annemle en sevdiğimiz kahvaltı yiyeceğiydi, bir de yine bir gün önce yapılmış patates salatası. Şu an iyileşme mekanım olan "kendime ait oda" (Virginia'yı anmadan olmaz) taşındığımızda annemle babamın yatak odasıydı. 60'lı yılların sobalı Ankara evleri mimarisinde, kocaman, yaz için çok kullanışlı ama kışın yaşama alanının yarıya indiği bir daireydi. İçiçe geçmiş üç salon (salon salomanje efenim, müteahhitin dedeleri Fransızmış 😃) camlı kapılarla bölünmüştü. Taşınır taşınmaz "ay ferah ferah oturalım" diye camlı kapıları sökmüş, 2 ay sonra Ankara'nın kirli havasıyla birlikte kış bastırınca, karneyle alınan kok kömürü salonlarımızı ısıtmaya yetmeyince çaresiz tekrar takılmıştı o kapılar yerine, ta ki doğal gaz gelip de kat kaloriferi döşenene dek. Kışın caddeye bakan salon sadece çamaşır kurutma amaçlı kullanılırdı. Zira balkona asılan çamaşırları üzerine yağan kurumla yıkanmadan önceki halinden daha pis toplardınız. Salonda kuruyan çamaşırları da evin içinde donmuş olarak topladığımızı hatırlarım, kimse bana sobanın nimetlerinden bahsetmesin, ne çektik be!

Odalardan küçük olanı yıllardır hayalini kurduğum benim odamdı. Ne de güzel döşemiştim, hala hatırladıkça gülümserim. Evlenip evden ayrılınca annem yatak odasını benim küçük odaya taşıdı ve boşalan odayı oturma odası yaptı. Derdi pencerenin önüne yerleştirdiği divana oturup bir yandan dantel ya da örgü örerken bir yandan caddeden gelip geçeni seyretmekti. Tatillerde geldiğimde bu seyir fasıllarına ben de eşlik ederdim, en sevdiğimizse sabahları babamı işe, kardeşimi okula yollayıp, kahvaltılıkları bir siniye dizip bir yandan sohbet, bir yandan seyirle uzun kahvaltılar etmekti. Hele de kızartma ya da patates salatası varsa değmeyin keyfimize. Sabah arasına kızartma koyduğum ekmeğimi kemirirken film şeridi gibi geçti bu anlar gözümün önünden. 

Kardeşim ergenliğe yanaşırken isyan edip annemin seyirlik odasına el koydu, artık onun mülkiyetindeydi benim sağalma odası. Kitaplar, posterler, babamın bir hapishane atölyesinden aldığı masif çam yatak odası takımıyla genç kız odasına dönüşmüştü artık. O takımdan arta kalan, eskimek bilmeyen gardrop şu an tam karşımda, benim Ankara giysilerime ev sahipliği yapıyor halen.

Oda kardeşimin evlenip evden ayrılmasıyla kısa süre sahipsiz kaldı ama oğlumun üniversiteyi kazanıp Ankara'ya gelişiyle el değiştirdi. Yeniden dekore edildi, lisans, yüksek lisans ve bir kısım doktora çalışmalarına şahitlik etti. Sonra onu da kendi evine yolculadık, artık yazları bizleri, gelen giden konukları ağırlıyor, biraz depo, biraz oda görevi görüyor. Kaderinde bana iyileşme mekanı olmak da varmış. Anılar içinde savrulup gidiyoruz böyle.

Kızartmadan nerelere geldim, bitireyim de gidip egzersiz ödevimi yapayım. Kalın sağlıcakla, dizlerinize gözünüz gibi bakın aman diyeyim 😃


Sizi mutlu etmek için leylaklı etaminler işleyen kardeşleriniz çok olsun 💚

13 Temmuz 2021 Salı

DİZ ÜSSÜ ALFA'DAN BİLDİRİYORUM / YILDIZ TARİHİ 13 TEMMUZ

Dün itibariyle 3. doz aşımı oldum, bu kez çekik gözlü kardeşlerimize yüz vermeyip Almanlar tarafından çiplendim. Artık hangi olağanüstü yeteneğimi kopyalayıp hangi muhteşem hayatımı dikizlerler bilmiyorum. Ama kibar insanlar oldukları kesin, daha hemşire iğneyi kolumdan çeker çekmez sol yanımdan "Guten Tag" diye bir ses geldi, bakındım kimseyi göremedim, derken ses devam etti: Wie geht's, Gute Besserung". Şaşkınlıkla farkettim ki ses enjektörün açtığı delikten geliyor. Nasıl yaman bir çipse daha vücuda girer girmez protezleri farkedip geçmiş olsun dediler, insan bir şişe de kolonya uzatır, malum kolonyanın anavatanı Alamanya. Yine de sağ olsunlar, iki kez çiplendiğim Çinliler gönül düşürüp bir "Ni hao ma" bile dememişlerdi. Duygulandım esasen, dilim tutuldu, "Ich möchte, fünf köfte" bile diyemedim cevaben. Kolumu ovalaya ovalaya kalakaldım 😃

Boşaltılıp Şehir Hastanesine taşınan bazı hastaneleri aşı merkezi yapmışlar, randevuya bile gerek kalmadan çarçabuk aşı olabiliyorsunuz. Ben ameliyatlı olduğum için arabaya kadar gelip orada yaptılar aşımı sağ olsunlar. 24 saati geçti, hafif kol ağrısı dışında bir sıkıntım olmadı.


Dün pazar da değildi ama 15 gündür beni ilk defa güneşe çıkardılar. Gerçi aşı merkezi, otopark, araba içi ve doktor muayenehanesi dışında bir yer görmedim ama en azından gecelik-pijama dışında bir şey geçirdim üstüme, biraz süslendim, iki insan yüzü gördüm ve 18 gündür ilk kez yandan yandan olsa da merdiven inip çıktım. Kontrol vardı dün ve doktorum "iyi gidiyorsun, devam" dedi. Şuraya şunu bırakayım, garantili olsun, kendimden bile korkuyorum bu ara 😃 :


Günümün çoğunu egzersizler dolduruyor, ardından buzlanma faaliyeti. Kalan zaman kitap-oyun-dizi vs üçgeninde geçiyor. "Hastalık Hastası Katil"i okuyorum çok eğlenceli. Netflix'de "The Cook Of Castamar" diye bir dönem dizisine başladım, arada podcast dinliyorum. İstanbul Festivali Haziran dönemi için aldığım tüm online biletler boşa gitti, zira film izlemeyi hiç canım istemedi. Bu günler de geçecek elbet diyorum ve izninizi istiyorum. Leylak için egzersiz vakti...


9 Temmuz 2021 Cuma

DİZ ÜSSÜ ALFA'DAN BİLDİRİYORUM/YILDIZ TARİHİ 9 TEMMUZ

Efenim, bugün protezli hayatımın 15. günü. Kendileri halen uyum sürecinde oldukları için her iki dizimde de 10'ar kilo ağırlık ve pis bir basınç hissiyle yaşıyorum. Hani lastikli çoraplarınız sıkar da bacağınız şişmiş gibi hissedersiniz ya, onun on katını düşünün. Yoğun ağrılar nisbeten azaldı, sabahları, sanırım gece çok deli yatan bir insan olduğumdan dizleri savurtuyor ve muhtelif ağrılarla uyanıyorum. Onun dışında iyi idare ettiğimi düşünüyorum. Bezdiğim anlarda "sabır" diyerek kendimi motive ediyorum. Hafta başı kontrol var, bakalım Ankaralı tabip nasıl bulacak.

Bir önceki postuma yaptığınız yorumlara çok çok çok teşekkür ediyorum. PC başına oturamadığım için laptopa mahkumum, o da Q klavye olduğundan yazmakta zorlanıyorum ve dizlerim nedeniyle kucağıma alamadığım için ters bir pozisyonda kullanmak durumundayım, bu da sık sık açmamı ve yazmamı engelliyor. O nedenle yorumlarınıza tek tek dönemedim affeyleyin.

Hastaneye yatmadan önce kendime salonda yatak yapmış, ihtiyaç duyacağım her şeyi başucuma istiflemiştim. Gel gör ki evdeki hesap çarşıya uymadı. Kanepe çok alçaktı, kalkmak ve oturmak çok acı veriyordu. Mecburen yattığım odadaki yüksek yatağa taşındım ve bir nevi tecrit haline geçiş yaptım. Gece iyi uyuyamıyorum, o nedenle erkenden başlıyorum güne. Yatağım habitatım oldu.İhtiyacım olan ve beni oyalayacak şeyler yatak yanı sehpalarda dizili, tablet, kitaplar, ilaçlar, su, ıslak mendil, kağıt havlu, kolonya, pansuman malzemeleri ve Alyoşa Hanım yani walkerim, Kendisi beni WC'ye, mutfağa, evin diğer odalarına, kitaplığa, nefes almak istediğimde balkona taşıyor. Kendisi tüm süsüyle huzurunuzda:


Gördüğünüz gibi Aliye Berger'in akrabası, o yüzden böyle süslü ve ismi de Alyoşa 😃

Dizlerin ne kadar önemli organlar olduğunu kullanamaz hale gelince anlıyor insan. geçtim yürümeyi, hareket etmek bile kısıtlanıyor. Kendimi SAT komandosu gibi hissetmeye başladım. Alçak sürünme, popo üstü kayarak geri geri gitme, bacakları öne atıp hafif kaykılarak oturup kalkma, bacağı manuel hareket ettirme, yani farzedelim ki yastık üstüne alacaksınız, arkadaş o hareketi kendi yapamıyor, yapsa da çok can yakıyor, O zaman ayak bileğinizden tutup, hop koyuveriyorsunuz gereken yere. Cevriye'nin eski mekanı şu an Kemer patlıcanı kadar mor, üzerinde sarımsı, mavimsi desenler var. Hani huysuz kiracılar evi boşaltırken duvarları falan çizip de gider ya, Cevriye de bana anmalık bırakmış 😃 Tevriye daha efendiymiş sessiz, sakin çekip gitmiş, dikişler dışında herhangi bir işaret yok.

Bu arada bazı beceriler de geliştirdim. Taburcu olurken evde karından yapılmak üzere kan sulandırıcı iğne verdiler. El mahkum öğrenip bizzat yaptım ama karnımı da bostan patlıcanı gibi morarttım. Tam elim alışmış, acısız, morartısız yapıyordum ki iğneler bitti 😃 Pansuman konusunda da kendimi epey geliştirdim, dikişlerimle bizzat ilgileniyorum, çok anaç bir insanım.

Her gün 4 defa yapılması gereken egzersizler var, çabuk ve düzgün yürüyebilmenin olmazsa olmazı. 6 hareketi her diz için 15 erden tekrarlıyorum, eğer o gün çok ağrım yoksa sayıyı arttırabiliyorum. Kalan zaman kitap, oyun, spotfy, yazı-çizi geçiveriyor. Kısacası tecrit hücremde kendime yetiyorum. Kardeş ve çocuklar uğruyor sık sık, o zaman daha mutlu oluyorum.

Bende durum böyle dostlar, bir kez daha ilginiz için teşekkür ediyor, sevgilerimi yolluyorum...

4 Temmuz 2021 Pazar

DİZ ÜSSÜ ALFA'DAN BİLDİRİYORUM / YILDIZ TARİHİ 4 TEMMUZ

 Blogun takipçileri bilir, her yıl kızkardeşle 3-5 günlüğüne bir yere gider, gezer, tozar, eğlenir dönerdik. geçen yıl pandemi, bu yıl pandemiye ilaveten benim dizler sekte vurdu gezmelerimize. baktık böyle olmayacak, dedim ki "kardeş, bir yere gidemiyoruz madem, hadi ben ameliyat olayım, sen de refakatçi ol, ha otelde kalmışız, ha hastanede, maksat birlikte olmak değil mi?" "Oo süper proje" diye onay verdi kardeş. Diz ameliyatı fikri buradan doğdu, dersem inanmayın tabii ki 😊

Cevriye'yi hepiniz tanıyorsunuz, yıllardır sol dizimde ikamet ediyordu kendisi. Defalarca "Boşalt artık dizimi, Almanya'dan sancım gelecek" dedimse de Nuh dedi, peygamber demedi, üstüne üstlük bitişik dize bana sormadan kızkardeşi Tevriye'yi yerleştirdi. Takip edenlerin malumu, bu iki şirretle aylardır cebelleşiyorum. Antalya'daki merkezde beyhude çabalarım sonuç vermeyince "Sizi Ankara tabiplerine havale ediyorum, baksınlar icabınıza" dedim. biraz tırstılar, oh olsun!

Ankaralı tabip dedi ki, ben bu arkadaşların bir vesikalıklarını göreyim. "Sıfatları batsın yellozların nesini göreceksin?" dedimse de yolladı beni fotoğrafçıya, pardon MR Merkezi'ne. Balkonda drink almalık ılık bir Ankara akşamı çift maskeyle MR takırtısı dinledim adı batasıcaların yüzünden. Neyse ki merkez boş, temiz, hijyenik ve personel güler yüzlüydü. Çekim bitince CD'mi takdim ettiler. İkinci albümümü Ankara'da çıkarmak kısmetmiş. 

Tabip CD'me baktı, baktı, "Bu albüm böyle dinlenmez, bazı şeylerin atılması gerek" dedi, hemen atladım, "Cevrıye ile Tevriye'yi atalım". Tabip Tevriye'yi sevdi galiba, "O şimdilik biraz daha durabilir, Cevriye'yi şimdi, Tevriye'yi seneye atalım" dedi. "Siz o Tevriye'nin ne içten pazarlıklı olduğunu bilmezsiniz, Cevriye de gidince o benim canıma okur, ya hep, ya hiç ben başıma geleceklere razıyım" deyince ikna oldu. İkisi de gidiyordu dostlar, nihoho, yaşasın kötülük 😁

Cevriye ile Tevriye'nin itlafına karar verilince tabip diziçi güvenliğini topuz kafalı paşalara emanet etmeye karar verdi. Orada bir "Diz Üssü" kurulacak ve yönetime sağ ve sol üslerde birer Topuz Kafa geçirilecekti. Hatta tanıştık kendileriyle, pırıl pırıl parlıyorlardı. Tasfiye ameliyatı günü Cuma olarak belirlendi, ön tetkikler yapıldı ve çubuğu önce ağzımıza, sonra burnumuza sokmak suretiyle Covid testlendik. Sonra bir daha kimbilir ne zaman içeriz diye bir cafeye girip kahvelendik.

Büyük gün geldi, kardeşle hastane önünde incir ağacı olmadığı için küçük o.o.pu çiçeklerinin önünde buluştuk.

 

Geri kalanları almadılar, yassah hemşerum dediler. Odaya çıktık, yerleştik, hemşire Höt Kıtır operasyon giysilerimi getirdi, pek tarz oldum giyince, sonra beni attılar sedyeye, bay bay beybi.

Ameliyathane buz gibiydi, dondum, üstümü örtün diye çığrındım, iki polar attılar, mavisinin tonu güzeldi, önlüğüme uydu. "Belden uyuşturacağız sizi" dediler, "üstat sizsiniz, boynum kıldan ince" diyemeden sızmışım. Sonra gözümü bir açtım, birtakım mavili adamlar Cevriyeyle Tevriye'yi itlaf edip Topuz Paşaları yerleştirmekle meşguller. "Nasıl gidiyor?" dememe kalmadan biri "Sen niye uyandın bakiim?" diyerek kafama döküm tavayla vurdu, bayılmışım. Ayıldığımda birileri adımı çağırıyor, ben de "çok üşüyoruum" diye kendimi paralıyordum. Odaya çıktık, yatağa geçtik, herkes etrafımda pervane, gak deyince serum, guk deyince kan. Tansiyon aletinden bilezikler, oksijen ölçerden yüzükler taktılar, hiç bu kadar şımartılmamıştım. Sonra tabip geldi, "Seninkiler gitti, yerlerine Topuz Paşaları yerleştirdik" dedi, "Şimdilik vaziyet iyi, gerisi Topuz Paşalara saygıda kusur etmemeleri için kaslarına vereceğin terbiyeye bağlı".

Ağrılı, sızılı, ilaçlı, serumlu, walkerle bebek adımları atmalı, geceliği 5 yıldızlı otele eşdeğer odaya gelen, çoğunluğu karbonhidrat menülü yemekleri didikleyerek, ağrımın baskılandığı zamanlarda kardeşle dedikodu yaparak üç gün geçirdik. Sonra taburcu olduk, doktor ve hemşirelerle vedalaşıp tekerlekli sandalye, asansör, sedye üçlemesiyle bir ambulansa tıkıldım. 4 apaçi kılıklı görevli beni sedye sandalyeyle 2. kattaki eve çıkardı. kapıda kendilerine teşekkür edip walkerime yerleştim.

Hastane macerası bitti ama Diz Üssü Alfa'da macera bitmez. Devamı gelecek sayıda...


Kardeşimin iki taşın arasında bulup getirdiği Mardin işi nazarlıklı bileklik, eh dizler normale dönünce bir de halhal alır elbet, ağanın eli tutulmaz 😃


Ve beni burada da yalnız bırakmayan canım Charlie ❤