Kafamın içinde kuyrukları birbirine çarpa çarpa dolaşan tilkilere ve onların üzerinde uçan endişe baloncuklarına rağmen sokağa çıkma yasağıyla geçen hafta sonunda anlamsız bir huzur dalgasına garkoldum. Havanın Aralık ayının sonuna yakışmayacak kadar ılık ve güneşli oluşu, bu sebeple evin sarı-sıcak bir ışığa boğuluşu muydu sebep, kıyıya köşeye attığım yeni yıl süsleri, ışıldattığım ağaç mıydı bilemedim. Sanki pandemi yokmuş duygusuyla kalktım sabahları yataktan ki 9 aydır bunu başaramıyordum ne yazık ki. "Her şey bir rüya olsa, unutarak uyansam" duygusuyla yatıyor, "Ağlatıyor beni acı gerçekler" şarkısıyla uyanıp hiç istemediğim halde İbrahim Tatlıses'in kulaklarını çınlatıyordum. Salgını kanıksamaya başladım desem sanmıyorum, covid ile ilgili her program ruhumu biraz daha sıkıp, gerginliğimi biraz daha arttırıyor. Sanırım bilinçaltım kendimi toparlamam için küçük bir es verdi. Umarım bir süre devam eder. Evle aramda simbiyotik bir bağ oluştu, kabuğuyla yaşayan kaplumbağaya döndüm. Zerre kadar enerjim yok sokağa çıkmak için. Cevriye'ye de yaranamaz oldum, dışarı çıkıp yürüdüğüm zamanlarda burnumdan getirirdi, şimdi evde oturuyorum yine aynı kapris. Dizimi açıp kapatırken gıcırtısını hissediyorum, "Cevriye şarkı söylüyor" diye gülüyorum, makine yağıyla yağlamak geçiyor içimden.
Yaşadığım şehirle ilişkim balkondan gördüğüm sokak, mecburiyet halinde gittiğim market ve ilaç lazım olduğunda uğradığım eczaneye dönüştü. Sabah yine balkona attım kendimi. Evlerinin önündeki sokakta top oynayan dede-baba ve 4-5 yaşlarındaki küçük kıza takıldı gözüm. Baba kaleci, dede kızın destekçisi, balkondan onları izleyen anne de tribün ahalisi konumundaydılar. Oyun kahkahalarla sürerken babanın karşıladığı top kızın kafasına çarpınca durum drama dönüştü. Bastı yaygarayı ufaklık, dedenin teselli çabaları, babanın öpücüğü, annenin "o kadarcıktan bir şey olmaz" sözleri arasında gözyaşları dindi, oyun yeniden başladı. "Bir musibet bin nasihattten hayırlıdır" derler ya, hakikaten öyle oldu. Kız toplara daha kuvvetli ve hırsla vurmaya başladı, neredeyse gol bile atıyordu. Sonra annenin sesi yükseldi balkondan, "Haydi bu kadar yeter, gelin artık eve". Onlar dağılırken ben çevreyi izlemeye devam ettim. Yan sokaktaki yeni biten apartmanın bahçesine laf olsun diye dikilmiş muz ağacının dibinde beyaz bir kedi sırtüstü yayılmış güneşin tadını çıkarıyor, aynı apartmanın üçüncü katındaki dar balkona nizami bir biçimde sıralanmış sandalyelerde oturan hane halkı çay keyfi yapıyordu. Seramikli balkonun babası güneşe yerleştirdiği sandalyede kitabına dalmıştı, yaz boyu o balkonda evin dedesi sabahtan akşama kadar çay-sigara eşliğinde otururdu. Bu yıl pandemi nedeniyle gelemediler, balkon çekirdek aileye kaldı. Almanyalı'nın daracık bahçesindeki yenidünya ağacı-ki onun adı Antalya halkı arasında muşmuladır-silme çiçeği durmuş, tepesi kesilmiş çınarımla hemen yanındaki selvinin dalları kumruların kışlık mekanı haline dönüşmüş. Çınarın yaprakları tamamen dökülünce selviye sığınacaklar el mahkum. Ağacın orta kısmını tuvalet olarak kullandıkları aşikar, yapraklar kumru gübresinden beyaza kesmiş. Top oynayanlar da evlerine çekilince ortalıkta kumru kuğurtusundan başka ses duyulmaz oldu. Belki huzur hissim biraz da bu sessizlikten kaynaklanıyordur. Gün boyu ambulans sireni, araba gürültüsü, motor patpatı, patates-soğan çığırtısı, "Taşköprü sarmısağı" anonsu, bu mevsimde ne alakaysa "kavuncu geldi" bağırtısı, hızar gürültüsü, matkap sesi, kapı gümbürtüsü, yoldan geçenlerin yüksek sesli telefon konuşmaları derken ambale olmuş beynim biraz huzura kavuştu sanırım. Yüzlerinde maskeleri, ellerinde poşetleri ile markete giden tek tük insandan başka hareket yok etrafta.
Balkon seyranımı bitirince laptopumu alıp salona yerleştim, çünkü kocamın TV zevki ile benimki uyuşmuyor, kendime suya sabuna dokunmayan bir dizi açtım Neşfilikis'de ki bünyenin verdiği huzur arası bozulmasın: "Home For Christmas". Madem daldık yeni yıl ruhuna, iyice boşaltalım kafaları. Birkaç bölüm izleyip çay, Türk kahvesi, ıhlamur ve latte benzeri sıvıları da bünyeye yolladıktan sonra laptopu kapatıp kitabı açtım. Birgül Oğuz ilk kez okuyacağım bir yazardı ve beni pişman etmedi son kitabı "İstasyon". Kısa ama dolu dolu bir kitaptı, nefis bir novella idi, sade, duru bir anlatım ve şahane bir gözlem kabiliyeti. Diğer kitabı "Hah"ı da en kısa sürede sipariş edeceğim. Son sayfayı okuyup kitabı kapattıktan sonra gelen doygunluk hissini çok seviyorum ki bunu pek az kitap verebiliyor ne yazık.
Derken akşam oldu, gönlüm ilk fotoğrafta, yaşadığımsa ikinci fotoğrafta. Kulağımda Müzeyyen Senar'ın sesi: "Batan gün kana benziyor/Yaralı cana benziyor/Ah ediyor bir gül için/Bu bülbül bana benziyor/Vay benim garip gönlüm"
Not: Sözkonusu huzur mutasyon haberleriyle birlikte buhar olup havaya karıştı...
Şu cevriyeyi bir yolcu etseniz de kurtulsanız :( Belki pandemi sonrası yollamanın bir çaresi olur.
YanıtlaSilCevriye ancak bir cerrah aracılığı ile gidecek ama onun için de erken deniyor. Pandemi sonrası birtakım başka çözümlerle biraz ağrısı azaltılabilir belki.
SilMutasyon evet ya, 2021 de bununla geçmese bari...
YanıtlaSilAy dilimizi ısıralım...
SilYok güzel olacak, bence adım adım yürüyoruz o tünelin ucundaki ışığa (kamyon farı değildir umarım hihih)
YanıtlaSilEvle simbiyotik bağ bende de oldu gerçekten, bu sıra zorla hayal kurdurtuyorum kendime, seyahat hayalleri, insanlı hayaller.. Bilmiyorum hafiften sıyırmaya başlamadıysam bu iş bitince elimde çok mis ayrıntılı seyahat planları olacak :D
Valla kuzum şu mutasyon söylentilerinden sonra o ışık biraz matlaştı benim gözümde ama dilerim senin dediğin gibi olur, hayallerin, hayallerimiz gerçekleşir. Hem
Silantalya'ya geleceksin daha :)
leylakcığım,
YanıtlaSilGeçen gün bir arkadaşım Antalyalılar ve alışkanlıkları hakkında bir video göndermişti, çok eğlendim izlerken. Aklıma sen ve yerel dille ilgili yazdıkların geldi. :)
Bu arada, bu mevsim kavun olur diye biliyorum. Tabii ki, yeni hasat değil, bu mevsime kalsın diye saman yataklarda bekletilen ve yılbaşı civarında kesilen kavunlar onlar ve genellikle Kırkağaç kavununu kışa saklarlar.
Tam da dediğin gibi Ekmekcim, "Samanda bekletilen Kırkağaç kavunu, 3 tanesi 10 lira, Kavuncu geldi Kavuncu, kes kes ye, bal bunlar bal" aynen böyle satıyor :) Yazın da karpuza evriliyor, yıllardır aynı adam ama kavun işi yeni başladı :)
SilBizimkiler biraz daha Burdur'a yakın bir yerden, daha çok Burdur şivesine kayıyor onlarınki ama Antalyalılarla ortak sözcükler var tabii. En meşhuru "Endee"/"o" demek :) "Endire" var bir de, "orası" demek. "Endeeki" de "ordaki" demek hahahah :)
Ahhh o mutasyon benim de tüm umudumu yerle bir etti ama hala kuyruğu dik tutmaya çalışıyorum :)
YanıtlaSilUzaklardaki o ışık hala mümkün olsun lütfen der sevgilerimi yollarım ♥
Kısaca kötü bir yıl geride kaldı sırada daha kötü bir yıl var denebilir :)
YanıtlaSil