Uzunca bir süredir, belki de pandeminin başından beri sabahları beynimde çalan bir şarkıyla ya da türküyle uyanıyorum. Hem de öyle güncel bir şey değil, yıllardan beri dinlemediğim, orada burada sık çalınmayan türden şeyler, annemin, babamın çocukluğumda söyledikleri cinsten çoğu. Sanki kafamın içinde kilitli bir sandığa hapsedilmişler de pandemiyle birlikte anahtarı bulunup sandık açılmış gibi, pandemi kendini Pandora mı sandı acaba? Annem öldükten bir süre sonra babamda başlamıştı benzer bir şey, sabah yataktan kalkar kalkmaz zor duyulur bir sesle bir şarkı mırıldanmaya başlıyor, gün boyu dilinden düşürmüyordu o şarkıyı. Kimi zaman sözleriyle, kimi zaman melodisiyle, belki söylediğinin farkında bile değildi, irade dışı çıkıyordu ağzından notalar sanki. Bir-iki sene devam etti, sonra kesildi. Artık şarkı falan söylemiyor, halbuki gençliklerinde, hatta ileri yaşlarında bile dillerinden şarkı düşmezdi. Annemi "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Istırap", babamı da "Kız Sen Ne Güzelsin Sana Gençler Tapacaklar" ile anarım hep. Babam komik adamdır, ilkokul son sınıftayken büyük dayım evlendi. Ben kuyruk gibi gelinle damadın peşlerindeyim, gelinliğin eteğini tutmaktan çekilen bütün fotoğraflara dahil olmaya kadar her an hazır ve nazırım. Düğünün idareciliğini yapan görevli, gelin odasında salona girmek için istedikleri bir şarkı olup olmadığını sorduğunda her ikisi de "Maria Elena" demişlerdi, ardından ilave etmişlerdi: "Bizim şarkımız". Yaş 12, pek romantık gelmişti kendilerine ait bir şarkıları olması. Düğünden bir-iki gün sonra babamı yakaladım bir boş anında, "Baba, annemle sizin şarkınız ne?" diye sordum. Babam bir an anlamaz gözlerle yüzüme baktı, sonra "Lorke Lorke" dedi bıyık altından gülerek. Yani şu:
Sahi sandım, önüme gelene, "annemle babamın şarkısı "Lorke Lorke" imiş" diye hava attım sözümona, taa ki türküyü radyoda duyana kadar, ah baba ah! Benimle kafa bulursun ha 😃 Sözün özü pandemi nedeniyle girmeyi düşündüğüm kış uykusunda bana Netflix, Mubi ve Spotfy'ın yanısıra beynimin içinde her gün bir başkası çalan şarkılar da eşlik edecek.
Henüz güneşli ve üşütmeyen havalar devam etse de Antalya'ya kışın geldiği Beydağları'na düşen karla tescillendi. Eskiden balkona çıkınca gönlümü hoş edecek kadar görünürdü Beydağları, şimdilerde rantsal dönüşümle dikilen 9 katlı apartmanlar görüşümü kapattı, mendil kadar bir açıklık var oradan seyreylemeye çalışıyorum cânım dağları. Hani ev alacak ya da kiralayacak olursunuz, emlakçı deniz de görüyor iddiasıyla fiyatı yüksek tutar ama denizi görebilmek için çatıya çıkıp oradan da bir sandalyeye tırmanırsanız iki santim kadar falan görürsünüz ya benimki de o hesap. Rantsal dönüşüm köşedeki binaya da sirayet ederse işte o zaman temelli vedalaşırız o mendil kadar görüntüyle de. Hepsi aynı mimarın elinden çıkmışcasına birbirinin tıpkısı, sevimsiz kazuletler bu yeni yapılan binalar. Üstelik bizim mahalle bu semtin nisbeten en yeni binalarına sahip, yani yıkılıp daha dar ve daha sevimsiz olarak yapılmalarına hiç gerek yok ama neylersin. Bir de bahçesi bile olmayan o sipsivri binanın ana girişine tak benzeri kemerli bir kapı koymuyorlar mı Nasreddin Hoca'nın türbesi gibi, gülesim geliyor. Sanırsın rezidans mubarek.
Elbette ki "Bir Başkadır"ı izledim, her ay para sayıyoruz Netflix'e, başıboş mu bırakalım. Nötrüm bu konuda, ne bayıldım, ne de kötü buldum. Göklere çıkarmayacağım gibi yerin dibine de batırmayacağım. Ona benzer ne saçmalıklar izledik. En azından oyunculuklar ve görüntüler güzeldi. Şimdi "The Crown" izliyorum ve kraliçe olmadığım ya da kraliçe sülalesine mensup olmadığım için çok mutlu hissediyorum kendimi. Ne eziyettir kardeşim, ne sevincini, ne korkunu, ne üzüntünü, ne coşkunu gönlünce yaşayamıyorsun, hayatına set çekilmiş. Yerlerde farelerin dolaştığı sözümona şahane bir sarayda yıllanmış mobilyaların içinde dimdik oturarak yaşıyorsun. Şöyle eşofman altınla solmuş tişörtünü giyip ayak parmaklarını gönlünce sergileyerek kanepene uzanıp kitabını okuyamıyorsun, her şey kayda şarta tabii, ekmek arası peynir kemirmek bile adaba aykırı. Sabah kalk, süslen, incilerini tak, saçının teli oynamasın, ortalık insan kaynasın, habire somon buğulama ye, garip kılıklar giyip törenlere katıl, çocukların ne istiyor, şefkate ihtiyaçları mı var haberin olmasın, ay öf istemem eksik olsun (Syrano de Bergerac gibi hissettim kendimi bir an). Üstelik Diana'ya yaptıkları iyice kanımı beynime çıkardı. Buldular küçük kızı, attılar yem diye Mr Spock kılıklı oğullarının önüne. Sarayda kim varsa hepsi sevgi yoksunu, yine de konumlarından vazgeçesi değiller. Hasılı kelam hanedanlık zor zenaat kardeşler. Buckingham onların olsun, bana ucundan Beydağları görünen balkonum yeter, gerçi çınarımı da budayıp kuşa çevirdiler ya, umudum baharda.
Bir pazarı da böyle tükettik, hoş artık günlerin birbirinden farkı yok, tıkıldık evlere çile dolduruyoruz. En iyisi kalkıp kuru fasulye pişireyim ben. Zaten homini gırtlak, pufidi kandil, tumba yatak, Allah hayırlısını versin...
Leylakcığım,
YanıtlaSilDoğru Maria Elena'yı bulup dinlediysem, daha önce hiç duymamışım şarkıyı. Anacak Lorke lorke için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, çocukluğumda düğünlerde filan o kadar çok çalınır ve oynanırdı ki!
İyi pazarları bitirdik, iyi haftalar diyeyim şimdiden. :)
Dayımla yengem pek janti insanlardı, Maria Elena gibi bir şarkı bulmalarına şaşmam valla :) Müthiş dansederlerdi, otur seyret adeta profesyoneldiler. Ve o janti dayım bugün Alzheimer :( Ya demek ben o yaşa kadar ya hiç dinlememişim ya da dinlediğim şeyin Lorke Lorke olduğunu bilmiyormuşum ki ciddi ciddi anamla babamın şarkısı sanmışım. Ne gezerdiyse zaten şarkıları, babam yutturmuş bana :))
SilMerak ettim Maria Elena yı dinlenledim. 1950 lerin şarkısıymış. Jarry Vale den dinledim. 1950 nin şarkısıymış. Kadife gibi bir sesve klasik aşk şarkılarıyla ünlüymüş. Lorke lorke yi daha önce duymuştum.
YanıtlaSilMaria Elena'yı çok dinleyen olmuş, sayemde sandık açıldı, şarkının tozu alında :))) Lorke Lorke'yi sonraları çok duydum ama çocuklukta haberdar değilmişim demek :)
SilMaria Elena'yı dinleyenlerin arasına ben de katıldım şu an :) The Crown'ın dördüncü sezonuna başlamak için sakin ve tek başıma olabileceğim bir zamanı bekliyorum ama bu gidişle o zamanı çok bekleyeceğim ben (!)
YanıtlaSilMaria Elena'nın tozu alınmış oldu sayemde :)
SilValla sakin zaman şart, bu defa Diana nedeniyle kraliyet ailesine sinir oluyor insan...
The Crown'u dün gece bitirdim. Bizzat şahit olduğumuz tarihin ön safhalarını izlemekten sanırım, o Diana her sahneye çıktığında benim gözler bir dol bir dol..Yazık oldu gencecik kadına paparazziler dünyasında. Bu diziden en iyi anladığım şey ailenin önüne kraliyet ön eki gelince onun aile değil, katılı çatılı betonarme bir kurum olduğu, içine girenin de ya inşaatında bir direk olmaya ya da betonunda ezilmeye mahkum edildiği. Artık bu yüzyılda orada da çatlak bol gerçi ama..Bakalım bu sene Charles tahta geçince neler göreceğiz. Kraliyet dedikodularımı bitirir, saygılar sunarım efenim. (Annebaba romansı Lorke şarkısına koptum!)
YanıtlaSilBen de bitirdim Crown'u sonunda, bu sefer biraz zorladı, dediğin gibi Diana faktörü ve cidden sinir oldum kraliyet ailesine. Charles tahta geçebilecek mi biraz şüpheliyim, Teyzem yapıştı koltuğa zira :)
SilBen de sevgiler yollarım, Lorke Lorke şapşallığım dillere destan :)
Beynimize bir hal oldu. Bende bu sabah bir sözcükle uyandım. Serencam. Hiçbir alaka kuramadım. Babana sağlık sıhhat dolu günler dilerim. Senin muzip tarafın ordan geliyor demek ki.
YanıtlaSilChurchill'in torunu Crown'un son sezonu için kızgınlığını belirtmiş, "Kraliyet ailesini kötü göstermişler" demiş:) Amerikalı gelin akıllı çıktı ama değil mi? :)
YanıtlaSil