Antalya üç gündür hangi ayda olduğunu şaşırdı, başımızdaki corona belası yetmiyordu, bir de cehennem sıcakları çöktü. Tam da 65 yaş üstüne sokağa çıkma izni verildiği gün. Bunca zaman coronadan ölmediniz, çıkın dolaşın da bari yüksek tansiyon ya da beyin kanamasından ölün dercesine. Sanmıyorum ki Ağustosu aratmayan sıcakta o yaş grubundan çıkıp da dolaşacak olan bulunsun. Biz bile akşama doğru parka yürüdük, o saatte dahi çok sıcaktı. Yollar tenha, parkta ise neredeyse in cin top oynuyordu. Hepi topu bitkilerini sulayan ya da işletmelerine tadilat yapan üç-beş cafe sahibi. İçim cız etti dolaşırken o bomboş, sandalyeleri masaların üstüne ters çevrilmiş, kapılarına bant çekilmiş mekanları görünce. Vâkî miydi bir pazar günü, hem de Mayıs ayında o cafeler boş kalsın.
İnsanlar kalabalık etmeyince bitkiler yayılabildiğince yayılmış, jakarandalar bile açmış, park yemyeşil ve rengarenk, deniz de poyrazın etkisiyle çarşaf gibiydi.
İki aydır göremediğim şehrime uzaktan da olsa hüzünle bakıp ayrıldık parktan. Karantina zamanlarında sokağa çıkmak keyiften ziyade eziyet oluyor, üstüne bir de sıcakta maske takınca evde oturmayı tercih ediyor insan. Lakin böyle giderse yürümeyi unutacağız. Cevriye iyice tembelleşmiş market dışında sokağa çıkmaya çıkmaya, cır cır cırladı eve dönene kadar. Eve dönünce bir kenara atabilsek kendimizi razıyım da orayı dezenfekte et, burayı temizle, giysileri yıka, kendini yıka, öfff!
Gece çok kötü geçti, sıcak bir yandan dışarısı epey gürültülüydü, uyutmadı. Geçen gece benzin kokusu ile uyandığımızda polislerin geldiği mekanda yine bir mesele vardı. Bu defa polis yoktu ama gelen, giden, bağıran çağıran, motor zırlatan, teyp cırlatan bezdirdi. Baktım uyunmayacak sabahın dördünde balkona çıktım. Hava aydınlanmaya başlarken gürültü sustu, kuşlar başladı. Serçe cikciklerine kumru kuğurdamaları karıştı, arada bir mahallenin baba kargası testere benzeri bir sesle gakladı, uzaklardan bir horoz sesi karıştı kuşların cıvıltılarına, kendime bir kahve yaptım ve sabahın yedisine kadar oturup sonra biraz daha uyumaya gittim.
Bu yıl Uçan Süpürge'nin sanal ortamda sunulması bana yaradı, hemen hemen bütün uzun metrajlı filmleri izledim ve hepsini de beğendim. Bugün de geçen yıl vizyondayken kaçırdığım Almodovar'ın "Acı ve Zafer (Pain and Glory)"isini izledim. Açıkcası çok fazla bir şey kaçırmamışım. Alıştığım Almodovar filmlerinden farklıydı, daha ziyade yönetmenin hayatından esinlenilmiş otobiyografik bir filmdi. Penelope Cruz'u da toplam 10 dakika gördük çok şükür 😃
Övgüsünü çok işittiğim "Normal İnsanlar" kitabını geçen yılın sonlarında okumuştum ve çoğunluğun aksine ben pek sevmemiştim. Geçenlerde dizisinin çekildiğini Twitter'de okudum. Aslında kitaba bayılmadığım için diziye niyet etmeyecektim ama görüşlerine güvendiğim biri kitabı sevmediğini ama diziyi beğendiğini belirtince izlemeye karar verdim. 30'ar dakikalık 12 bölümlük diziyi iki günde izleyip bitirdim. Gerçekten de filminden daha iyiydi. Tek sevmediğim kitabın ve filmin erkek kahramanı Connell oldu. Bu kadar sevimsiz bir tipi ne demişler de seçmişler anlayamadım. Canım Marianne, sal gitsin kuyruğunu o kemçiğin 😃 Halbuki kitapta hiç itici gelmemişti.
Okumaya niyet edip 70. sayfaya geldiğim kitabı daha önce okuduğumu farkedince bıraktım elimden, şimdi Mithat Cemal Kuntay'ın "Üç İstanbul"u var elimde. İstanbul'u da öyle özledim ki, belki eski yılları bile bir nebze giderir özlemimi.
Artık bitireyim ve yemek yapmaya gideyim. Fazla normalleşmeyin lütfen, sevgiyle kalın...
Valla biz daha fazla dayanamadık normalleştik son günlerde :) Ama o jakarandaların güzelliği.. Normalde çok büyüyen bir ağaçtır, Antalya iliminde nasıl uzayabiliyor mu merak ettim.
YanıtlaSilSıcakta maske takmak gerçekten çok zor, hele bir de gözlüklüysen iki kat zor. :( Fotoğraflara baktım içim açıldı ama.. Kolay gelsin ablacığım, çok sevgiler benden de.
YanıtlaSilBugün itibariyle mevsim normallerine dönüyor Allahtan sıcaklık, maskeyle çalışmak tam bir eziyet. Denize karşı kahve içebildiğimiz sağlıklı günlerin gelmesi dileğiyle, sevgiler...
YanıtlaSil