Temmuz ayını memnuniyetle yolcu ettik, zira okuma açısından hayli verimli geçti. Hedeflediğim sayıyı fazlasıyla aştım. Üstelik okuduğum çoğu kitaptan da memnun kaldım. O halde başlayalım:
-Mahir Ünsal'ın son 2 kitabından "Kara Yarısı"nı anı olarak Bodrum Zai'den almış ve severek okumuştum. Diğerini, "Sarı Yaz"ı almak ve okumak Ankara'da kısmet oldu. Kısacası Mahir Ünsal'ın son kitaplarını deplasmanda edinmiş oldum. "Sarıyaz" uzun zamandır okuduğum en güzel öykülerin birleşimiydi. Marmara'da bir kasabada, tozlu, sarı birkaç yaz gününe sığmış, aynı zaman, aynı mekan ama farklı kişiler ve farklı yaşamlar barındıran öykülerdi. Çok sevdim, kapağa ayrı bayıldım. Tavsiye ederim...
-"Garson", D&R ziyaretlerimden birinde Nar kampanyasına ve kapağın hoşluğuna aldanarak aldığım bir kitaptı. Tabii yazarın İskandinav kökenli olmasının etkisini de inkar etmemem lazım. Gelgelelim tam bir hayal kırıklığı oldu. "Hills" isimli asırlık bir Avrupa restoranının gündelik olayları oranın emektarlarından orta yaşlı bir garson tarafından anlatılıyor. Normalde seveceğim bir konu olmasına rağmen dili ya da anlatımın kuruluğu hiç mutlu etmedi beni. Almayınız :)
-Bilenler bilir, şiir seven bir okuyucuyumdur, Akgün Akova da sevdiğim şairler arasında ilk 10'a girer. İncelikli dilini, mizahi yönünü, betimlemelerini çok severim. Kendimi zaman zaman kitap elimde yüksek sesle o güzelim şiirleri okurken bulurum. Uzun zamandır yeni bir kitabı çıkmamıştı, "Yüzünden Yollar Çıkardım"ı kitapçıda görünce şeker bulmuş çocuk gibi atladım. Yine yanılmadım, her bir şiir ayrı bir şölendi. Şiirseverlere duyurulur...
-Seray Şahiner'i "Antabus" ve "Hanımların Dikkatine" isimli kitaplarından tanıyordum. Severek okumuştum ama tiryakisi de olmamıştım. "Kul" D&R'ın "ikinci kitaba yüzde 50" indirim kampanyasında "Garson"a arkadaş olarak aldığım bir kitaptı. Mercan'ın çok bilindik ve hüzünlü hikayesi, pek çok kadın gibi. Akıcı bir dille yazılmış ve kolay okunuyor ama genelde ödül alan kitaplar beklentimi karşılamıyor, bu da farklı olmadı...
-Ters bir okuma yapmışım aslında, önce "Ucunda Ölüm Var", sonra "Aşıklar Bayramı" olmalıydı. "Heves Ali"yi vaktinden önce, Kemal Varol'u ise gecikmeli tanıdım anlayacağınız. Yine de çok bir şey değişmedi, şiir gibi cümlelerle Tanpınar'ın 5 şehrinde ilginç yaşamlara denk geldim. Ankara yerine Arkanya olmuş ne gam, zira Arkanya Kemal Varol'un olmazsa olmazı. Her kitabını gönül rahatlığıyla tavsiye ederim...
-"Idaho", kitaba adını veren, kışları sert geçen çetin ve güzel doğada, erkek olanı giderek hafızasını yitiren bir çiftin gizemli öyküsü. Ortada ölen bir kız çocuk, kayıp bir başka çocuk, hapiste bir anne, ne olup bittiğini tam olarak hatırlamayan bir baba ve bu gizemi çözmeye çalışan bir ikinci eş var. Bir nevi polisiye tadında ilerliyor. Sonuçta tüm düğümler tam olarak çözülemese de "Idaho" okunası bir kitap...
-Latife Hanım hakkında ilk okumamı bir gazetede yayınlanan tefrikadan yapmıştım. Gazete "Ulus" mu idi, "Cumhuriyet" mi tam hatırlayamıyorum, ilkokuldaydım zira. Salih Bozok'un ağzından yazılmıştı yanılmıyorsan, haliyle pek güzel duygular bırakmamıştı o yaşta bir kız çocuğunda, Atatürk'ü üzen bir kadın olarak. Sonraları çeşitli kitaplar ve belgeseller fikrimi biraz değiştirse de hala şüphelerim vardı. YKY'de yeni baskısı çıkan İpek Çalışlar'ın "Latife Hanım"ı bilmediklerimi öğrendiğim, yanlış bildiklerimi düzelttiğim ufuk açıcı bir okuma oldu. Yine de bazı şeyler kişiye özel ve asla açığa çıkmayacak. Kitap hayli kapsamlı bir çalışma sonunda hazırlanmış. İki baskın karakterin birlikte olmasının ne kadar zor olduğunu bir kez daha görüp kime hak vereceğim konusunda kararsız kaldığımı da belirteyim. Her şeye rağmen Latife Hanım Atatürk'ün hayatında ve Türk tarihinde oldukça önemli bir figür. Meraklısı için kesinlikle okunmalı derim...
-"Denize Yazıldı"yı D&R'ın 7 liralık kitapları arasında bulup almıştım, Ayşe Sarısayın'ı çok severim zira. Meğer ölen bir dost için sevenleri tarafından oğluna hitaben yazılmış duygu dolu satırlarmış. Hüzünle okuyup hiç tanımadığım bir insan için bir güzel ağladım. İçtenlikle yazılmış bir kitaptı ama tavsiye edemeyeceğim...
-Uzun zamandır sosyal medyada adını çok fazla duyduğum kitabı merak üzerine aldım. Kolay okunan, akıcı bir aile öyküsü "Kahvaltı Sofrası". Çok beğenilmesi biraz bu akıcılıktan geliyor sanırım. Ama bazı konuların sürekli işlenmesinden, daha kitabın başından olayın oraya bağlanacağını anlamaktan gelen bir bezginlik duygusu sardı okuma boyunca. Bu tarz aile öykülerini sevenlerin okumaktan hoşlanacağı bir kitap olduğunu belirterek geçeyim...
-Carson McCullers Amerikalı yazarlar arasında en sevdiklerimden biridir. Esasen tüm kitaplarını okuduğumu düşünüyordum ama kitapçıda "Kadransız Saat"i görünce pek sevindim, hemen aldım. Küçük taşra kasabaları, ergen bunalımları, siyah-beyaz ayrımının yarattığı sorunlar ve neredeyse hiç olmayan kadınlardan oluşan bir kitap olmuş "Kadransız Saat". Sevdin mi?" derseniz, "McCullers'in daha iyi kitaplarını okumuştum" derim...
-Yaprak Öz'ü "Berlinli Apartmanı" ile tanımıştım, tutkunu olduğumu da söyleyemeyeceğim. Bu kitabı , "Farahnaz'ın Çiçeği"ni kızkardeş almış, adı ve kapağı hoşuma gittiği için ödünç alıp okudum. "Berlinli Apartmanı"na göre daha eğlenceli bir polisiye idi, terzi teyzenin maceraları ama benim nazarımda o kadar. En çok sevdiğim tarafı ise bölüm başlıklarında betimlenmiş giysi modelleri oldu...
-Bu aralar okuduğum en iyi kitaplardan biriydi, yazdığı bir şiir yüzünden yaşamını sürdürdüğü otelin bir odasında ömür boyu ev hapsine mahkum edilmiş Kont Rostov'un öyküsünün anlatıldığı "Moskova'da Bir Beyefendi". 550 sayfalık hacmine rağmen iri puntolarıyla göz yormayan kitabı okuyun derim...
-"Tavanarasındaki Buda", Amerika'da yaşayan talipleriyle evlenmek üzere gemiyle yola çıkan bir grup Japon kadının yaşadıklarını anlatıyor. Hüzünlü, acı, gerçekleri tükürür gibi insanın yüzüne vuran bir kitap. Okunası...
-Ve Temmuz'un son kitabı, çok sevdiğim Erendiz Atasü'non son öykülerini içeren "Şairin Ölümü". Tüm öyküler çok yetkin ve çok güzel ama benim gönlümü çalan ilk öykü oldu: "Bir Başka Fahriye Abla". Yazarı sevenlere tavsiyemdir...
Ağustos kutaplarında buluşmak dileğiyle...
|
|
Kapağa bakıp bir şeyler alan yalnız ben değilmişim :)) Özellikle albümlerde oluyor. Bence her şeye rağmen çok önemli bir kalem kapak tasarımı.
YanıtlaSilMoskova'da Bir Beyefendi listemde sırasını bekliyor :)
Dayanamıyorum güzel kapak görünce ne yapayım, bunca yılın okuruyum hala uslanmadım :)
SilMoskovalı Beyefendi'yi bekletmeyin bence :)
olduğu kadar güzeldik çok güzeldi, bangır bangır ferdi çalıyor evde de. ondan sonra bütün öykülerini okuyabilirim diye düşünmüştüm. şimdi önce kara yarısı mı sarıyaz mı?
YanıtlaSilkemal varol da kitapçıda böyle elime aldığım ama emin olamadıklarımdan, bu garanti iyi oldu.
Kesinlikle Sarıyaz
SilKemal Varol sizi pişman etmeyecektir...
Kadransız Saat'i sipariş edecektim. Kitaplıktaki McCullers kitaplarını çıkarayım da yan yana koyayım diye girişince evde Yelkovansız Saat olarak mevcut bulunduğunu farkettim. Kadranla yelkovan aynı şey değil ama ben de ne okuduğumu bu kadar unutmasam keşke :/ (Gerçi çok oldu, üniversiteye başlamıştım okuduğumda. Ama gene de ayıp.)
YanıtlaSilHah işte şimdi jeton düştü, Yelkovansız Saat tabii ki ve eminim ki ben de okudum. Kadran ne alaka yahu, yelkovan çok daha uygun konuya. Ve eminim ki benim evde de var. Ne olacak halimiz yinge, bugün sünnet yarın deniz hesabı, bugün oku, yarın unut :)))) (Sanırım ben de senin üniversiteye başladığın zamanlarda belki de daha önce okudum, valla ayıp değil kardeş, o kadar çok okuyoruz ki çorba oluyor, hem adını niye değiştiriyorsun kardeş :)
SilYine mükemmel tavsiyeler aldım :)))))))
YanıtlaSilİlgimi çeken kitapları listeledim :)
YanıtlaSiltavanarasındaki Buda yı çok merak ettim...
YanıtlaSilLeylakcığım,
YanıtlaSilBunca kitap arasından, üç tanesini tutturmuş durumdayım: İdaho, Tavan Arasındaki Buda ve Kul.
Fena değil, bu defa. :)
Şairin ölümü ve Moskova'da bir Beyefendi"yi listeme ekledim ...
YanıtlaSil