.

.
.

15 Mayıs 2019 Çarşamba

BODRUM BODRUM 1

Geçen yıl başlatmıştık bu olayı, bu yıl tekrarlamak kısmet oldu, pek de güzel oldu. 2018'in Mayıs ayında Marmaris'te toplanmıştık lise arkadaşlarımızla. Benim önderliğim ve Marmaris'te yaşayan bir arkadaşımızın organizasyonu ile çok güzel beş gün geçirmiştik, aramıza yıllardır görmediğimiz yeni arkadaşlar da katılmıştı. Hepimiz yaşı-başı bir yana bırakıp yeniden 17'lik genç kızlar olmuştuk. Bu yıl Bodrum'da tekrarladık bu etkinliği, yine ilk organizasyonlar benden, Bodrum'daki tüm faaliyetlerin hazırlanması da doğma-büyüme Bodrum'lu bir arkadaşımızdan oldu, sağolsun varolsun, bize çok güzel 5 gün yaşattı. 

Biletlerimizi epeyce önceden almıştık. Daha doğrusu önceden Pamukkale'den yaptırdığım rezervasyonu Kamil Koç'un seferlere başlaması üzerine iptal etmiş, her daim tercihim Kamil Koç'tan almıştım biletleri. Gündüz tek sefer olan 12.30'da arkadaşımla otobüste yerlerimizi aldık. Lakin önümüzde oturan oldukça yaşlı çift adeta kucağımıza yattı oturur oturmaz. Cevriye sokurdanmaya başlayınca koltuklarını biraz kaldırmalarını rica ettik. Çiftin kadın olanı dönüp "amcanız beyninden rahatsız, ancak böyle gidebiliyor" dedi. Beyin ve koltuğu yatırma bağlantısını kuramadığım gibi ben de dizimden rahatsızdım, "valla benim de dizim rahatsız, bu kadar dar yerde gidemiyor" dedim. Sonra muavini kafaya alıp koltuğun makul bir ölçüde yatırılmasını sağladım da Cevriye yedi sülaleme rahmet okumadı yol boyu. 

Neyse yola düştük, 2 saat sonra verdiğimiz molada biraz bir şeyler atıştırıp çay içtikten sonra otobüse geri döndük, lakin otobüs biraz değişik geldi, üstelik yerimizde de başka birileri oturuyordu. Tam "Yanlış oturmuşsunuz, burası bizim yerimiz" diyecektim ki Kamil Koç yerine Pamukkale otobüsüne bindiğimizi farkettik. Pamukkale yaptırıp da gerçekleştirmediğim rezervasyonun intikamını almış oldu 😃 Paldır küldür inip kendi otobüsümüze bindik ve dilenci vapuru gibi yol üstündeki bütün yerleşim yerlerinin otogarlarına girip yolcu indirip bindiren araçta biz de bol bol sohbet ederek bitirmeye çalıştık 8 saatlik yolculuğu. Bodrum otogarına gelip inerken arkadaşım "Ben olsam bu kadar çok konuşan yolcuyu uyarırdım, yine iyiymiş otobüstekiler" dedi. Ne yapacağıdık, ağzımıza kilit mi vuracağıdık, sekiz saat geçer mi yahu başka türlü 😃 Zaten bunun intikamını da bindiğimiz Bitez minibüsünde yanına oturmak gafletinde bulunduğum iki Japon turist aldı. Yol boyu bağıra çağıra "Hay makarimasu ancin san, hattero hanzo" şeklinde kulağıma gelebilen Japoncalarıyla bedensel yorgunluğuma bir de kulaksal yorgunluk kattılar 😃

Sonuçta otele ulaşabildiğimizde hava kararmış ve serinlemiş, arkadaşlarımızın bir kısmı da mekana ulaşmıştı. Eşyaları bırakıp yanlarına koşturduk, bağırış çağırış kucaklaştık, hasret giderdik, sonra da yorgun argın yataklara yığıldık ama uyuyabilirsen uyu. Deplasmanda uykuya direnç  gösteren beden sabaha kadar kendini oradan oraya attı, tam dalabildiği anda da Bitez yalısının kadrolu horozunun bet sesiyle uyandı. Çaresiz giyindim ve sahile indim. Otel henüz sezonu tam açmamıştı, eksiklikler vardı haliyle ama sahilde yer alıyordu ve manzara enfesti. 



Öğleye kadar o gün gelecek arkadaşlar peyderpey otele ulaştılar. İçlerinde okul bittiğinden beri ya da uzun zamandır görmediklerimiz vardı, pek mutlu, pek duygulu, pek coşkulu kavuşmalar oldu. Sonra da gezinin ilk programını gerçekleştirmek üzere Bodrum'a yollandık.


Burası şimdi otopark olarak kullanılsa da Bodrum'un açık hava sineması imiş. Karşıda gördüğünüz beyaz duvar da sinemanın perdesi haliyle. Kimbilir hangi Yeşilçam replikleri takılıp kaldı o perdenin kıyısına köşesine. Ne güzeldi yazlık sinemalar. Sırtına almak için ince bir hırka, altına koymak için bir minder, elinde bir külah çekirdekle gider, o tahta sandalyelerin üstünde, dünyanın en rahat yerinde oturuyormuş gibi büyülenmişcesine perdedeki görüntüleri izlerdik. Hele arada bir de gazoz açtırdıysan değme keyfine. 


Yazlık sinema nostaljisinden sonra Bodrum'un beyaz badanalı evlerinin arasından geçerek şehir merkezine doğru yola koyulduk. 


İlk durağımız Neyzen Tevfik anıtı oldu. Neyzen'e bir selam çakıp birlikte fotoğraf çektirdik. Arkada görünen ve şimdi "Mado" olarak hizmet veren bina evi imiş, ne yazık ki müze değil de dondurmacı olması uygun görülmüş. İnsanın içi sızlıyor. Sözü Neyzen'e bırakıp devam ediyoruz:

Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer,
Ömr-ü fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,
Gam karar eyleyemez hande-i hürrem de geçer,
Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer,
Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer. 



Bodrum'a yıllar önce geldiğimde nisbeten küçük bir sahil kasabası görünümünde idi. Şimdi gördüklerime ise inanmakta güçlük çekiyorum. Hoş değişmeyen neresi kaldı ki?

Türkan Saylan anıtı, Atatürk anıtı derken yemek yiyeceğimiz mekana ulaşıyoruz. Sabah serin diye çıkmıştık ama hava epey ısındı, Halikarnas Balıkçısı'nın 1938 yılında diktiği devasa okaliptus ağaçlarının gölgesindeki masalara yerleşip Sakallı'nın köfteleriyle karnımızı doyuruyor ve hemen karşısındaki Deniz Müzesi'ni ziyaret ediyoruz:








Müze şahane, çok kapsamlı ve müthiş bir deniz kabukları koleksiyonuna evsahipliği yapıyor. Maket tekneler sahiplerinin fotoğraflarıyla birlikte yer alıyor alt katta. Olağanüstü güzellikte ve renkte deniz kabuklarını hayranlıkla seyrediyoruz. Deniz Müzesi'nden verdiğimiz toplu pozla Bodrum turuna devam etmek üzere ayrılıyoruz. 



Tipik Bodrum evlerinden, dar sokaklardan geçiyor, çarşı içinde turluyoruz, yorulanlar yolüstü cafelere oturuyor, biz renkli binalara, dükkanlara, ilginç restoranlara dalıyoruz:



Bodrum Kalesi'nden yana hiç şansım yok, geçen gelişimde de kapalıydı hem Kale, hem müze, bu kez de restorasyonu bitmediği için kapalı, uzaktan seyretmekle yetinmek durumundayız. Biz de yönümüzü tepedeki güneş eşliğinde Sanat Güneşi'mize çeviriyoruz.


Ekibin arkasından Cevriye'ye "ha gayret" diyerek şu yokuşu tırmanıyor ve Zeki Müren'in şimdi müze olan evine ulaşıyorum. Evin mütevazılığı karşısında şaşırıyor ve sarmaşık gülleriyle sarılmış kapıdan girip merdivenleri çıkarak içi de dışı kadar mütevazı eve giriyor ve eski Müren şarkıları eşliğinde geziyorum, hatta eşlik ediyorum. 







Dertli gönüllere giren
İşte benim Zeki Müren

Paşamızın eteğine toplaşıp bir fotoğraf çektiriyoruz. Bizim onu gördüğümüz gibi o da bizi görmüş oluyor böylece. Evin kendisi mütevazı ama manzarası için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, güllerle bezeli bahçeden gördüğüm panorama olağanüstü:


Paşa'ya veda ediyor ve soluklanıp bir şeyler içmek için bir cafeye yerleşiyoruz, sonra da ve elini Liman. Günü Meyhaneler Sokağında bir restoranda bitirmeden önce Halikarnas Balıkçısı'na uğramamak olmaz. Sonuçta Bodrum'u Bodrum yapan o. Bazen başlangıçta olumsuz başlayan bir olay nice güzel şeye sebep olabiliyor. İyi ki Bodrum sürgünü olmuş Balıkçı:


Ve Kalamata Restaurant'ta yenen neşeli bir yemeğin ardından günü bitiriyoruz. Devamı yarına:


7 yorum:

  1. Bodrum'u senden dinlemek daha da bi güzel... Ağzına sağlık, ellerine ve Cevriye'ye de tabi.Kocaman öptüm.

    YanıtlaSil
  2. Leylakcığım,
    Yaşadık! Sen Bodrum gezini gün gün tefrika edince, kendi adıma geçen ay gezdiğim yerlere bir kez de senin gözünden bakmış oluyorum.
    Arkadaş buluşması bir yandan, Bodrum'u kalabalıklaşmadan gezmenin rahatlığı diğer yandan keyfinizi katmerlemiş olmalı.
    Ne güzel ! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel oldu gerçekten Ekmekçim, bir de dönüşte hasta olmasaydım.
      Antalya'yı bir de benim gözümden gezmen dileğiyle sevgiler...

      Sil
  3. Bodrumlu bir ailenin çocuğu olarak Bodrumu keyifle okudum bu yazıda. Çocukluğumun beldesini tekrar yaşamaya başladım. Bodrum Deniz Müzesinin kurucularından biri rahmetli dayımdır. Gördüğünüz tüm maket tekneleri yapan kişidir. Aslen de Bodrumun tanınan gulet ustasıydı. Zeki Müren'in evinin olduğu paşa tarlasından barlar sokağına doğru yürüdüğünüz Kumbahçe mahallesi bizim mahallemizdir. Ailemin bir kısmı hala orda oturuyor. Bu yazı dizisinden çok keyif alacağım, özledim memleketimi. Havalar da ısındı, özendim valla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne güzel çok mutlu oldum böyle düşündüğünüze. Bize rehberlik eden arkadaşımız da doğma büyüme Bodrumlu, sayesinde bu kadar etkinlik yapabildik zaten, sağolsun. Deniz Müzesi şahaneydi, dayınızın ruhu şadolsun, çok güzel bir şeye vesile olmuş.
      Bence sizin Bodrumunuz gelmiş, mevsim baharken kaçırmayın fırsatı :)

      Sil
  4. Ne iyi yapıyorsunuz bu toplantılarla. Bayıldım!
    Mado'nun Neyzen Tevfik'in evi olduğunu bilmiyordum, öğrenmiş oldum, vallahi teşekkürler :)

    YanıtlaSil