.

.
.

3 Ağustos 2018 Cuma

TEMMUZ OKUMALARI

Temmuz ayı okuma açısından oldukça verimli geçti, inceli kalınlı 16 kitabı bitirmiş, birini de yarılamışım, aynı performansı Ağustos'dan da bekliyorum. Neler okumuşum görelim bakalım:


-"Kırmızı Defterli Kadın" aslında Haziran sonunda başlayıp Temmuz'da bitirdiğim bir kitap oldu. Satın almadan önce o kadar çok yerde adını, övgüsünü duydum ve kapağı o kadar sevimli geldi ki adetim hilafına edindim. Fazla edebi bir beklentiye girmeden çarçabuk okunan, akıcı bir yaz romanı. Kitapçılardan, kitaplardan, yazarlardan ve listelerden bahsetmesini sevdim, o kadar...


-Alef Yayınevi çıkardığı hemen hemen her kitabı severek okuduğum bir yayınevi, "Aztek Çiçeği"ni seçerken kıstasım da o oldu zaten. Açıkcası diğer kitapları kadar sevemedim. Clara'nın Arjantin taşrasından Buenos Aires'e kadar uzanan hüzünlü öyküsü. Onun tek arzusu denizi görmektir ama hayat onu başka mecralara sürükler. Okunabilir ama okumazsanız da fazla bir şey kaybetmezsiniz. 


-"Sanşiro" belirgin bir konusu olmamasına, bol dialog içermesine ve biraz ağır ilerlemesine rağmen taşradan gelen bir gencin kendini bulma çabalarını eski Japonya atmosferinde veren bir kitap olarak ilgi çekici idi. Uzakdoğu edebiyatına ilgi duyanlara önerilir. 


-"Yeşil Yol" iyilikleri, kötülükleri, delilikleri, tuhaflıkları ile bir aile öyküsü, iki kız, iki erkek 4 kardeş ve anneleri farklı bölümlerde anlatılıyor. Sevdim...


-"Kız Natamam Bir Şeydir", tuhaf ismiyle ilgimi çeken kitap ne yazık ki okuduktan sonra aynı ilgiyi uyandırmadı, zor bitirdim desem yeridir. Romanın tamamı 2-3 kelimeden oluşan kısa kısa, kesik kesik cümlelerden oluşuyor, bu da okuma sırasında çok yorucu geldi. Biri beyin kanseri olan iki kardeş arasındaki sevgi-nefret durumları, ensest, kişiliğini bulmaya çalışan ve travmalarını aşmak için aşırılıklara kaçan sorunlu kızkardeş, karmaşık ilişkiler... Kısacası ruhum daraldı, ben ettim siz etmeyin :)


-Gittiğim seyahatlerde bulunduğum yerden bir kitap almak gibi adetim vardır. "Jar"ı da Denizli'de küçük bir sahaf-kitapçıdan çok da fazla aramadan, rastgele satın almıştım. İyi ki de almışım, bu ay okuduğum en doyurucu kitaplardan biriydi. Olay Arkanya adında hayali bir kasabada (Google'da küçük bir araştırma yapınca buranın Ergani olduğunu anlıyorsunuz) geçiyor. Karşılıklı kahvelere oturup günboyu birbirini düşmanca bakışlarla süzen iki yaşlı adamın hikayesi "Jar". Kitap bu düşmanlığın sebeplerini muhtelif ağızlardan, farklı anlatımlarla dillendiriyor. Adeta bir 1001 gece masalı gibi. Çok sevdim, tavsiyemdir...


-"Başka Zaman Kütüphaneleri" Sırp yazar Zoran Zivkovic tarafından kaleme alınmış kitaplarla, daha doğrusu kütüphanelerle ilgili birkaç fantastik öyküden oluşuyor. Fikir güzel ama ya yazımdaki, ya tercümedeki bir şey öykülerden alınan keyfi azaltıyor. Kısacası bana hitap etmedi.


- Pek çok sayfası profesyonel müzik diliyle yazıldığı için anlamakta zorluk çeksem de İdil Biret'e olan hayranlığımı arttıran bir kitap oldu. Harika çocuk olduğunu biliyordum zaten ama bu kadarını tahmin etmiyordum. Sahnede defalarca izledim İdil Biret'i, tavrı hep soğuk ve yukarıdan gelmişti ama bunun sebebini de buldum okurken. Miyop olduğunu, bu nedenle uzaklara baktığını, bunun da seyircilerle iletişimsizlik yarattığını söylüyordu. Müthiş bir yetenek ve dolu dolu yaşanmış, çalışma ile geçmiş bir ömür. Ne diyeyim, çok yaşasın ve daha çok yıllar dinleyelim kendisini...


-Çok başarılı, ufuk açıcı ve asap bozucu bir tarihi belge olmuş "Diktatörlerin Çocukları". Aslında çok da şaşırmadım, çoğu şeyi tahmin edebiliyordum ama bu kadarını da beklememiş olduğumu belirteyim. Mussolini'nin, Stalin'in, Franco'nun, Kaddafi'nin, Saddam'ın, Çavuşesku'nun, Mao'nun, Bokasa'nın, Pinochet'nin, Mobutu ve daha kitapta yer alan pek çoğu gibi 20. yüzyıla damgasını vurmuş liderlerin başında bulundukları ülkeleri nasıl demir yumruk altında yönettiklerini ve çocuklarını nasıl nasiplendirdiklerini ya da ihmal ettiklerini okumak istiyorsanız buyrun, pişman olmazsınız. Her bir diktatörü farklı bir kişi kaleme almış.


-"Sessiz Sahil" de İstanbul seyahatinden bir anı. Richard Yates'i ilk kez okuduğumu sanıyordum ama sonra "Ablamın Mutluluk Fotoğrafı" isimli başka bir kitabını daha önce okuduğumu farkettim. "Sessiz Sahil" iki aileyi, aile fertlerini, büyüme sancıları içindeki bir yeniyetmeyi, sevgiye aç, yalnız bir kadını konu alan, etkileyici bir kitap. Tavsiyemdir...


-Edebi anlamda çok beklentiye girmeden eğlenceli bir yaz kitabı olarak okunabilir "Sinemada Ağlarken". Yazarın muhtelif zamanlarda izlediği filmlerle ilgili anılarını kaleme aldığı bir kitap...


-İki komşu çiftlik, önce büyük bir dostluk, arkasından kıskançlık nedeniyle işlenen bir cinayet ve bundan etkilenen komşu çocukları. "Hadi, Yarın Görüşürüz"ün konusu aşağı yukarı böyle. Yıllar sonra katilin oğlunu hatırlar arkadaşı ve anılarından hareketle olayı hayalen tekrar yaşamaya başlar. Hafiften polisiye tadı da veren kitabın ilk bölümleri daha akıcı ilerlerken ikinci bölümde hafiften sıkıldığımı itiraf edeyim.


-Bulgakov okumalarım biraz gecikmeli olsa da zararın neresinden dönülse kardır düşüncesiyle külliyatı ele almak arzusundayım. "Genç Bir Doktorun Anıları"ndan sonra "Köpek Kalbi" de aynı güzel duyguları uyandırdı. Bir sokak köpeğine bir insanın hipofiz ve erbezlerini nakleden doktor köpeğin insana dönüşümü karşısında hayrete düşecek ve bu durumu düzeltmek için çareler arayacak. Yer yer eğlenceli de olan kitap aslında bir Sovyet hicvi. Kesinlikle okunmalı...


-"İstanbul Kokulu Mutfaklar" bir yemek kültürü kitabı. Farklı yaş, etnik köken ve meslek grubundan 32 kadınla mutfak ve mutfak kültürü üzerine yapılmış bir söyleşiler derlemesi. Mutfak kültürüne benim gibi siz de ilgi duyuyorsanız (özelllikle Ermeni, Rum, Levanten ve diğer etnik kökenlerin mutfak kültürüne) kitabı seveceksiniz. İçinde birkaç tarif de var, tabii ki hiç pratik değil ama eskilerin sofraya, sofra adabına, yenilip içilenlerin kalitesine ne kadar önem verdiğinin bir göstergesi. Her şey gibi yeme-içmenin de pratikleşip sıradanlaştığı, eski tatların unutulmaya yüz tuttuğu günümüz için tarihe kayıt düşecek önemli bir kitap olduğunu düşünüyorum...


-"Balıkçıl", 1947 yılında, İtalya'da sisli bir kış günü Edgardo Limentani'nin uyanışıyla başlayan gün nasıl bitecektir acaba? Bol betimleme içeren ve sinematografik bir anlatımı olan keyifli bir kitaptı.

Bu aylık bu kadar efendim, Ağustos sonunda görüşmek üzere... 

3 yorum:

  1. Şahane kitaplar Sağol Leylağım.������❤❤❤

    YanıtlaSil
  2. Yeşil Yol ve Köpek Kalbini bende okuyacağım, Sessiz Sahil'de kararsız kalmıştım madem tavsiye ediyorsunuz yeniden bakayım. Güzel kitaplar, elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
  3. Dört kitabı (Jar, Sessiz sahil, İstanbul Kokulu Mutfaklar ve Balıkçıl) not ettim ve evet senin bu okuma hızına "hastayım" kuzum... :)

    YanıtlaSil