Yine kaçırmışım ipin ucunu, tam "yeni kayıt" kısmını açıyorum, klavyeye dokunuyorum, bi gülme-pardon bi üşenme-geliyor, cayıyorum. Siz deyin yaz rehaveti, ben diyeyim tembellik.
Pek kayda değer, şuraya yazılacak bir şeyler de yok esasen, sümsük sümsük oturuyorum, bol bol yemek pişiriyorum (babam yanımızda bu ara), bol bol yemek pişirince bol bol bulaşık çıkıyor, günde iki kez makine çalıştırıp iki kez boşaltıyorum. Tablette "Toyblast" oynuyorum, birbiri ardına kitap deviriyorum, dizi izlemeye çalışıyorum, pek başarılı olmuyor. "Anne with E"nin ikinci sezonuna başladım ama ilki kadar keyif vermedi, ütü yaparken, fasulye ayıklarken falan açıyorum. Kısacası "Leylak Cephesinde Yeni Bir Şey Yok".
Bugün kızkardeşin "Mekanın Cinsiyeti" dersi için öğrencileriyle yaptığı yürüyüşe hocanın ablası kontenjanından kaynak yaptım. Buluşma mekanına gitmek için Yüksel Caddesi boyunca yürüdüm. Ankara akasyaları en verimli çağında, dallar ve yerler akasya çiçeği ile dolu. Yolda yürürken konfeti misali yağıyorlar tepenize. Yağmur yağınca da köpürüyorlar, sanırım deterjan akasya çiçeğinden yapılıyor, ıspatı burada 😀
Bizim caddenin de iki yanı bunlarla dolu, her biri önünde yükseldiği binaların boyunu çoktan aştı, çok güzeller, bir de döktükleri petaller rüzgarla evlerden içeri girmese daha da güzel olacaklar. Geçen gece karşı hizadakilerden birinin koca bir dalı "çatırt" diye kırılıp boyluboyunca asfalta yayıldı. İki saat kadar trafik aksadı, bereket o sırada altından geçen araç ya da insan olmamış. Sonra elektrikli testere ile parçalara ayırıp kamyonetlere yükleyip götürdüler. İki yıl önce de birine sarhoş bir sürücü aracıyla bindirip kökünden sökmüştü.
Her neyse akasyalı yoldan tepeme çiçekler yağa yağa yürüdüm gittim. Kendi zincirine dolanmış bir Golden Retriever'e-neyse ki sahibi çabuk farketti-siyah, yuvarlak gözlüklü, tombalak yanaklı, şirin mi şirin bir oğlan çocuğuna, park yasağı nedeniyle çekicinin yerinden kaldırmaya çalıştığı aracı dikkatle izleyip fikir yürüten dört kişilik bir aileye, gitar çalarak-güya-İngilizce şarkı paralayan bir sokak çalgıcısına, banklara oturmuş telefon mıncıklayan yeni yetmelere, ayakkabı boyacılarıyla sohbet eden müşterilere göz atarak, henüz kalabalıklaşmamış cafelerden yükselen müziklere kulak kabartarak, iki adımda bir "fal baktırır mıydınız?" diyen çığırtkanlara aldırmayarak menzilime ulaştım. Çok geçmedi yürüyüşe katılacak grup toplandı ve Ankara mekanlarını gayet iyi tanıyan hemşiremin peşinde Dost Kitabevi'nden başladık. Kitabevi binasının yerinde eskiden Sabahattin Ali'nin oturduğu apartman varmış, Ankaralılar kapının girişindeki tabelayı da görmüşlerdir. Sonra Soysal Pasajı'nda mola verip yerine yapıldığı Soysal apartmanı, Süreyya Lokantası ve Ulus Sineması hakkında bilgi aldık. Hanın hemen arkasındaki, hala yapıldığı zamanki şeklini koruyan ve yine Soysal ailesinden bir kadının adını taşıyan Ankara taşından binayı gördükten sonra bulvar boyunca ilerledik. Hepsi yıkılıp yerine çirkin kazulet işhanları dikilmiş eski hanları, pasajları yadettik. Ali Nazmi, Bulvar, And pasajları, Büyük Sinema, Kutlu ve Özen pastaneleri, Piknik, Nahit Hanım, Orhan Veli, Yahya Kemal, Nurullah Ataç sohbetimize konu oldu. Sonra Ulus'a geçtik, erken Cumhuriyet dönemi yapıları hakkında bilgi alarak Roma yoluna vasıl olduk. Roma Yolu'nu köfteci afişinin arasından bir parçacık görebildikten sonra Hacıbayram'a ulaştık. Eh bu kadar yorgunluğun üstüne Hacıbayram Dönercisi'ni ve Gül Kurukahve'yi ziyaret etmeden dönmek olmazdı. Karnımızı doyurduk, kahvemizi aldık ve turumuzu bitirdik. Sağolasın hemşirem.
Şimdi izninizi reca ediyorum, barbunya ayıklamam ve pişirmem lazım, sonra da beş el Toyblast oynayacağım. Kalınız sağlıcakla efenim...
Yaşam tüm akışıyla devam ediyor desenize, Ankara' ya gideli uzun süre olduğunu farkettim. Konur sokak, karanfil sokak, yüksel, leman kültür, mülkiyeliler, dost kitabevi demek Ankara benim için biraz gözleme çokça da yaprak döner demek. Karum demek, kızılay demek, piyango sırası, ulusta gevrek, en çok da Anıttepe demek. Güzel bir yazı, yaz gününde içten.
YanıtlaSilYürüyüşün adına da, taşıdığı ruha da bayıldım... Gönlüne sağlık Funda hocamın... Önünden geçip, "buralarda eskiden neler vardı acaba, kimler oturdu vs" diyenlerdenim, çok isterdim böyle bir gezi planına dahil olmayı...Özlüyorum sizi öğretmenim...
YanıtlaSilNe güzel, keşke her yer böyle yeşil olsa. Mis gibi kokuları yayılsa caddelere...
YanıtlaSilBu arada ucuz atlatılmış. Biri falan geçseydi o sırada altından, çok tehlikeli olabilirdi.
Ne güzel geziymiş, oralarda olup katılmak varmış. Senin kışlık memleketteyim bu arada. Pazar geldik, pazartesi günü Kaş'a geçeceğiz. Öpüyorum çok...
YanıtlaSil