Nerede kalmıştık? Dördüncü gün için planımız "Anemuruim Ören Yeri"ni ziyaret etmekti. Hava mevsime göre hayli sıcak olduğu için rahat gezebilmek için ikindi üstünü bekledik ama sabah gayet hoş bir manzara kahvaltımıza eşlik etmişti:
Anamur'da kaldığım süre içinde cümle büyük ve küçükbaş hayvanlarla, köpeklerle, kuşlarla, ilaveten kaplumbağalarla ve dahi kabuklularla pek bir muhatap oldum. Şikayetçi miyim, hayır. Kale dönüşü arkamızdan koşturan köpek dışında gayet memnundum efenim. Bak şimdi hatırladım, hiç kedi görmedim yahu, neden ki?
İkindi vakti gelip, hava şurup kıvamına ulaşınca biz de ören yerine ulaştık ama o da ne? Araçların girmesini engelleyen bariyer kapalı, haliyle onu açacak gişe de. Meğer henüz yaz tarifesine geçilmemiş, 16.30'da mesai bitiyormuş. Eh, açık alanda çareler tükenmez, parkettik arabayı uygun bir yere, atladık bariyerin üstünden, başladık gezmeye. Biz giriş yaparken bir gelin-damat da muhtemelen fotoğraf çektirmekten dönüyordu. "Anamuruim Ören Yeri"nin MÖ 4. yüzyıldan kaldığı söyleniyor, ismi "Rüzgarlı yer" anlamına geliyormuş. 1. YY'da etrafına surlar yapılmış ve bir süre Kommagene krallığının yönetiminde kalmış. Daha sonra Sasaniler eğemenliğine girmiş, Arap akınlarına uğramış ve 12. ve 13. yüzyılda Selçukluların Mamure kalesini fethetmesiyle Türk yönetimine geçmiş. Anamuruim kazıları 1660 yılından 2000 yılına kadar devam etmiş. Ören yerine girdiğimizde ilk başta gözümüze çarpanlar çevrenin güzelliği hakkında epey ümit vermişti. Zaten arkadaşım baharda yemyeşil çayırlar üzerindeki harabelerin harika bir görüntü arzettiğini, açan çiçeklerin çevreyi daha da güzelleştirdiğini söylemişti.
Lakin dolaşmayı sürdürdükçe bir tuhaflık olduğunu farkettik, sanki ilkbaharda değil de kavurucu bir yaz mevsiminde geziyorduk. Otlar sapsarı, makilik alanın büyük bir kısmı kıraçlaşmış, ortada çiçek falan kalmamış.
Tesadüfen içeride gördüğümüz bir görevliye sebebini sorunca ot ilacı yapıldığını söyledi. Güya gelen ziyaretçilere otların arasındaki yılan-çiyan zarar vermesin diyeymiş. Bugüne kadar hiç böyle bir şey duymamıştım. Güzelim yeşillik kavrulup gitmiş, içinde zehirlenip ölen börtü, böceği ise düşünmek bile istemiyorum. Fotoğraftaki ot yığınlarını görüyorsunuz, hepsi ilaçlamanın sonucu, makiler bile traşlanmış sanki. "Ya sabır" deyip dolaşmaya devam ettik:
Üstteki fotoğraf "Odeon", alttakiler ise "Halk Hamamı"ndan. Odeonun alt bölümünde, sahne önünde oldukça iyi korunmuş bir mozaik varmış ama zarar görmesin diye üzeri çakılla örtülmüş. Buyrun buradan yakın, halktan saklanan tarihi miras. Üzerine koruyucu kalın bir cam ya da benzeri şey yapmak bu kadar zor mu acaba da, görmemiz engelleniyor.
Yukarı kenti gezip aşağı kente inince denize ulaştık.
Çiçekleri ot ilacı nedeniyle kurumuş çayırların arasında buldum, insan eliyle yokedilmeden önce kimbilir ne kadar güzeldiler. Anlayamadığım nokta bu kadar geniş bir alana nasıl yapıldı bu ot ilacı, acaba uçakla falan mı hallettiler, yoksa yabani otları temizleyip harabelerin arasına ekin mi ekecekler :)
Tüm ören yerini gezdikten sonra geldiğimiz yoldan geri döndük, karşımıza neler çıktı bakın bakalım :)
Dedim ya, hayvandan yana kısmetimiz açıktı. Fotoğraftaki teyzeler oralarda biryerlerde oturuyorlarmış. Kısa bir sohbet yapıp gönüllerini aldıktan sonra eve döndük.
Vakit hızla geçmiş ve Anamur'da geçecek sondan bir önceki güne gelmiştik bile, bugünkü programımızda topluca yapılacak piknikli bir geziye katılmak vardı. Sabah erkenden otobüste yerimizi aldık ve Değirmendere'ye doğru yola koyulduk. Aşağıdaki fotoğraf arkamızdan gelen otobüsü beklemek için kısa bir mola verdiğimiz yerden:
Diğer otobüs bize yetişince yola devam ettik, bir saat kadar süren yolculuğun sonunda ağaçlar arasında şelalelerin aktığı şahane bir mekana ulaşmıştık.
Gayet lezzetli ve doyurucu bir menüsü olan sabah kahvaltımızı bu manzaraya karşı yaptıktan sonra çevrede yürüyüşe çıktık.
Öğle yemeğimiz olan yakındaki çiftlikten tutulmuş kiremitte alabalığı yerken bizi izleyen röntgenciler vardı:
Güzel bir günün sonunda keyifle eve döndük vee her güzel şeyin olduğu gibi bu güzel gezinin de sonu geldi. Yola çıkacağım günün sabahında vedalaşmaya gelen konuklarım vardı :)
Konukları yolcu ettikten sonra otobüs vaktine kadar çevrede biraz dolaşmaya çıktık, önce her gün uzaktan gördüğümüz çilek serasına uğradık.
Çilek toplayan işçi kadınlar fotoğraf çektiğimizi görünce turist olduğumuzu düşünmüş olmalılar ki "Hello" diye seslendiler önce. Biz "Kolay gelsin" deyince de çilek yememiz için davet ettiler.
Giderek yakından çilek serası görüntüleri ve aşağıda sonuç:
Gel keyfim gel :)
Bu görüntüler de Dragon çayı kıyısından. Yurdum insanı kurallara ne kadar saygısız olduğunu ıspatlamak için çöpünü ve molozunu uyarı tabelasınn tam dibine dökmüş, öküzsel yeteneğiniz için yürekten tebrikler.
Otobüs zamanı yaklaşırken son olarak dut yeme molası verdik. Gördüğünüz gibi buralar hala dutluk:
Güzel bir bahar tatilini sonlandırırken önce beni şahane bir şekilde ağırlayan ve yıllar sonra buluşmanın mutluluğunu yaşatan arkadaşıma, sonra da gönlümce gezmemi sağlayan havalara en içten teşekkürlerimi yolluyorum. Yeni bir gezide buluşmak dileğiyle. Aşağıdaki fotolar dönüş yolundan, muz bahçeleri buğday tarlası sıklığında adeta ve en sonda çiçek açmakta olan bir muz ağacı:
Valla sayende Anamur ' a gittim.
YanıtlaSilFotoğraflar birbirinden güzel .
Aynen,gitmiş kadar olduk Anamur'a... Bazı fotoğraflar resim gibi. Arkadaşının hikayesini de yazsan keşke :) Sevgiler
YanıtlaSil