Bu aralar pek dışarı çıkmıyorum, kendimi koruma moduna aldım. Evde bir şeylerle oyalanıyor, kitap okuyor, bilgisayar başında vakit öldürüyor, bol bol da düşünüyorum. Ev işi falan hakgetire, bazen yerde yuvarlanan pamukcuklar Nevada çöllerinde western çeviriyormuş gibi hissetmeme sebep oluyor. Şaka maka en kısa zamanda birisini bulup temizlik yaptırmam lazım, yoksa kendi tozumda boğulacağım :)
Dedim ya en çok eskilere dalıp gidiyorum, vakit çok nasılsa. Anıları kategorize etmek de bir boş zaman geçirme yöntemidir. Bu aralar Feray abla takıldı kafama, düşündükçe aslında ilk gençliğimi ne kadar absürd bir ortamda geçirdiğimi farkediyorum, insan yaşarken anlamıyormuş. Feray abla ve ailesi yanımızdaki apartmanın tam göz hizamızdaki dairesine taşındığında annem gibi perde çekmekten hoşlanmayan bir komşuya kavuşmuştuk. Her gece TV izlemiyorsak pencereden birbirimizi izliyorduk. Mim yöntemiyle bayağı bayağı sohbet ediyorduk :) Feray abla bazen eliyle balkonu işaret ediyordu, çıkıyorduk balkona ve "pat" önümüze bir şey düşüyordu. Bazen bir kalıp peynir, bazen 3-5 muz, bazen çikolata, bazen kurabiye. Bu işte o kadar uzmanlaşmıştı ki asla ıskalamıyordu, basketbol milli takımına alsalar en az 10 basketi garantiydi. Annem onun kadar becerikli değildi, onların balkonu kod olarak biraz yukarıda olduğundan kimi zaman atarken yere düşürdüğü ıvır zıvırı almak için 3 kat merdiveni inmek bana düşüyordu. Birer yaş arayla 2 kızı vardı Feray ablanın, büyüğü kızkardeşle yaşıttı, haliyle arkadaş oldular. Aynı ilkokulun, aynı sınıfına birlikte başladılar. Okul şehrin en merkezi yerinde ve ulaşıncaya kadar bir kaç trafiği yoğun cadde geçileceği için-Feray abla çok evhamlı olduğu için-bir taksiyle anlaştı. Taksi öğlen oldu mu apartmanın önüne geliyor, "zart zart" kornaya basıyor, akabinde Feray abla ellerinden tutup sürüklediği büyük ve küçük kızlarıyla paldır küldür merdivenlerden inerken avazı çıktığı kadar da kardeşimin ismini bağırıyordu. Beşinci sınıfa kadar böyle devam etti, 3 kız çocuğu ve Feray abla bir gün bile fire vermeden taksiyle okula gidip geldiler.
Bir akşam, epeyce ilerlemiş bir saatte Feray ablanın sesiyle cümleten balkonlara koştuk. Balkon demirlerine yapışmış Feray abla "Ayhaaaan, Ayhaaaan" diye deliler gibi bağırmakta idi. Aileden birine bir şey oldu diye düşündük ama bildiğimiz kadarıyla Ayhan adında bir yakınları yoktu. Meğer Ayhan Işık ölmüş, o kadar çok severmiş ki rahmetliyi dayanamamış kendini balkonlara atmış. Yıllarca güldük bu olaya.
Zorla evine davet ederdi konu komşuyu, evde ne varsa sunar, yemeyeni neredeyse yere yatırıp zorla boğazına tıkardı. Gelgelelim kendi birini ziyarete gittiğinde ikram edileni elinin tersiyle iter, "yemeeem hayatta yemem" derdi, ısrar edilirse "ben dilenci miyim ayol" deyip evsahibini zor durumda bırakırdı. Alışmıştık onun bu hallerine, ciddiye almazdık. Hayata tanıdığım en eli açık-savurgan daha mı doğru tabir acaba-insandı. Bir defasında anlatmıştı, ucuz olduğunu duyduğu bir toptancıya gidip 12 tane kaşar peyniri almış. Eve gelene kadar yolda görüp fakir olduğunu düşündüğü ya da tanıdığı herkese birer tane dağıtmış. Eve geldiğinde torbaya bir bakmış ki tek bir peynir kalmamış. Annem "kız sen deli misin, derdin neydi?" dediğinde, "Sürünesice ne olacak, alırım yine" deyip basmıştı kahkahayı. En favori lafıydı "sürünesice", kadın, erkek, genç, yaşlı, tanıdık, tanımadık herkese söyleyebilirdi.
Şimdi düşündüğümde o en genç haliyle, sarıya boyalı saçları, rimelli kirpikleri ve beğendiği zaman aynısının her renginden aldığı giysileriyle gözümün önünde. Uzun zamandır görmüyorum, umarım sağ ve esendir. Bizim komşular Feray ablayla bitmez, ara ara bahsetmek iyi olacak, hazır koruma modundayken, vakit bolken. Şimdilik kalın sağlıcakla, güzel geçsin hafta sonunuz.
Çok orijinal bir kadınmış gerçekten :)
YanıtlaSilBen cok severek okuyorum senin komşularını. Dilerim sağır Feray Abla. :)
YanıtlaSilSenin bu komşuluk anıların bende tuhaf bir his yaratıyor Leylak Dalı, ayrı şehirlerde, farklı insanlarla, apayrı ortamlarda yaşamış olsak da tanıdık bir ezgi gibi. En çok da sanki benim çocukluğumun komşuluğunu anlatıyormuşsun gibi. Devir değişti herhalde. O devir komşunun balkonuna kurabiye atmak hiç absürd gelmezdi. Sor bana sizin balkona kim ne atmış, yok öyle bir şey. Ama tanıdık geliyor yine de, tuhaf değil mi? Aslında tüm bu anılarından ne güzel bir film olur.
YanıtlaSilBak şimdi aklıma geldi. Bizde de adada, galetacı bahçeye girer, evin merdivenlerini çıkar, kapıyı açar, bazen de açık bulur, içeri gevrek filan bırakır, bir sonraki gelişinde de parasını alırdı. Bir bakardık, aa galetacı uğramış, iki paket anasonlu gevrek hasır yastıklı koltukların üstünde.
'Ben dilencimiyim ayol?' gülmekten ağladım :):):)
YanıtlaSilNurşen hanım hakikaten çok renkli bir ortam siz hep yazın
YanıtlaSilsevgiler
Merhaba Leylak Dalı, sizin komşular ya gerçekten ilginç kişiler ya da siz gözlemleriniz neticesinde onların bu can alıcı hallerini bize çok iyi aktarıyorsunuz. Siz böyle birilerini anlattıkça sanki ben de o insanları tanıyormuş gibi hissediyor o insanlara karşı bir sıcaklık hissediyorum. Bence tanıdığınız komşu,arkadaş,akraba her kim varsa onlarla ilgili daha çok yazabilirsiniz. Okurken resmen yüzümde bazen hüzün bazen tebessüm beliriyor. Sevgiler.
YanıtlaSilKitabını ne zaman okuyacağız. Hazır koruma altındayken başlasan mı acaba ricasında bulunsam mı acaba :))
YanıtlaSilBu anılar artık kitaba dönüşse yeridir....
YanıtlaSilZevkle okuyorum :)
Sanırım ben bu komşulukların bittiği en sonlarının yaşandığı döneme denk geldim.. Bu tarz insanları hatırlamak bile güzel.Sizde çok güzel anlatıyorsunuz.
YanıtlaSilNe güzel anılar, böyle komşularımız olmadı hiç :(
YanıtlaSilHer güne 1 komşu :) ne güzel bir kitap olur
YanıtlaSil