Uzun zamandır tavuk çiftlikleri hakkında söylenenler ve tadındaki plastik aroma nedeniyle tavuğu menümüzden çıkarmıştık. Dar zamanlarda kurtarıcı olsa da pek eksikliğini hissettiğimiz de söylenemez. Babam ameliyat sonrası antrenman çalışmaları kapsamında gazete almak için markete gidince elinde bir paket tavuk budu ile geldi dün. Haydi almış, pişireyim bari dedim, uzun zaman sonra bir değişiklik olsun, nitekim haşlayıp bir takım garnitürler eşliğinde fırına verince fena olmadı. Haşlama suyunu da çorba yapmak üzere buzdolabına kaldırdım. Sabah ilk işim tavuk suyuna şehriye çorbası pişirmek oldu. Çorba ile uğraşırken mutfak masasında eşimin bıraktığı sigara paketine çarptı gözüm, hafazanallah ödüm koptu. Ağzından, burnundan muhtelif borular çıkan sargılar içinde bir adam yatıp dururdu paketin üstünde. "Yareppicim, Allahcım iyi ki sigara içmiyorum, bu hallere düşmeyeceğim" diye sevinsem mi, yoksa bu aptalca kandırma metodlarına gülsem mi bilemedim. Aklıma mahallenin marketinden sigara isteyen yaşlı teyze geldi, "Ciğerlisinden verme oğlum, yatakta yatan karı-kocalısından ver" demişti de kahkahayı basmamak için kendimi zor tutmuştum. Her neyse sonuçta çorbayı pişirdim, öğlen babama içsin diye bir kase verdim, kalanı tenceresiyle ocağın üstünde akşam için bıraktım. Elime dün gece başladığım öykü kitabımı aldım, 2 saat içinde aklımda tek bir cümlenin kalmayacağını bile bile "başladım bari bitireyim" duygusuyla okumaya başladım. Ah Füruzan ah, yazdın o güzelim öyküleri çekildin köşene, bizi bu sıradan hikayelere mahkum ettin, alacağın olsun senin.
Akşam oldu, bizim yemek menüsü değişti, çorbaya rağbet eden olmadı. Yemeğimi bitirdim ve tencereyi buzdolabına koymak üzere elime aldım, kapağa doğru uzanmıştım ki tencerenin sapı veda etmek tenezzülünde bile bulunmadan özgürlüğünü ilan etti. Bu duruma çok üzülen tencere "Sen de mi Brütüs" dedi ve kendini mutfak zeminine fırlatıp intihar etti. Leylak hanım her biri fincan kadar olmuş gözlerle bu elim hadiseyi ağzı bir karış açık izlerken tencerenin karnından fışkıran şehriyeler seramiklerin üzerinde nazlı bir derecik gibi akmaya başladı. "Hay bin kunduz"la başlayıp burada söylemeye öğretmen geçmişimin müsaade etmeyeceği birtakım yakası açılmamış sözcüklerle devam eden isyanım şehriyelerin kendi kendini temizlemesine yetmedi. Böylece önce şehriyeleri sonra paçaları sıvayıp işe giriştik. Mübarek şehriye değil bildiğin yılan, kayıp gider insanın elinin altından. Sabahtan piştiği için iyice de tombullaşmış, doldur faraşa boşalt poşete, arkasından deterjanlı sularla sil, yetmedi kurula, sağa sola sıçrayanları temizle derken 1,5 saate yakın uğraşmışız. Saygıdeğer tavuk kardeşimiz kendisine uzun süredir itibar etmememizin intikamını banyosunun suyu aracılığı ile aldı böylece. Bir sinirle temizlendikten sonra oturup sakinleştim, sonra kendime bir bardak çay doldurdum, aa o da ne? Çayı doldururken sinirlerim gevşemiş "Caraaa, Caraaaa" diye anırmaktayım. Zihin kuşlarım nerelere uçmuşsa; ben çocukken akşam üzeri radyoda bir reklam kuşağı olurdu, o kuşakta da "Alpay'la Randevu" diye bir program. Bildiğimiz Alpay, hani şarkıcı olan, o zamanlar reklam şirketi de vardı, kendi programını kendi yapar, kendi sunardı ve mutlaka 1-2 şarkı söylerdi. İşte bu "Caraa" oradan kalmış aklımda ama şehriyeyle alakasını kuramadım vallah. Üstad Albinoni'nin Adagio'sundan uyarlanma bir şarkı söylerdi, sanırım İtalyanca'ydı, "Caraa, Caraaa" feryadı da şarkının nakaratıydı. Bin yıllık şarkı ve şehriye çorbası kazası, "üzüntü ve muz kabuğu" gibi. Yok ben kendime mukayyet olayım, bu gidiş iyi değil. Haydi dostlar iyi bakın kendinize siz de, tencereyi elinize almadan önce sapı sağlam mı kontrol edin bir de...
Bence o da yenmek istememis.
YanıtlaSilIyi olmus.
Oyy çok geçmiş olsun, gözümde canlandı o görüntü de.. fena çok..tavuk da nasıl intikam almış yalnız :)
YanıtlaSilŞehriye çorbasında anacağım seni Nurşen Abla :)
:))))
YanıtlaSilçok güzel anlatmışsınız öyle ki iyi ki yaşanmış bu kaza diyesi geliyor insanın
Sağlam sabır, müthiş performans. Ben olsam temizleyemezdim, kusardım :/
YanıtlaSilÇok pis kokuyo ya... Sanki tencerenin sapı benim elimde kalmış gibi hissettim, yok, ıyk!
Geçmiş olsun ve bi' daha asla benzer bi' şey tekrarlanmasın.
Füruzan'a da haggaten aşkolsun! :(
Çok yaşayın siz e mi. Bir mutfak kazası ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Tavuk denince beni de bir düşüncedir alıyor zaten. Tavukların başına gelenlerden sonra sofraya getirmek hiç işime gelmiyor ama kızım çok seviyor. Pişirmeye kalkarsam dikkatli olayım bari.
YanıtlaSilAynısını 2010 yılında Nusaybin'de görev yaparken yaşadım. Çok zor bir durum gerçekten��, geçmiş olsun...
YanıtlaSilYalnız değilsin , aynını bir tiyatro dönüşü tamda buzdolabının kapağını açmış tencereyi koyarken yaşamıştım. Duvarlar, buzdolabın içi, yerler ... gerisi malum işte. Geçmiş olsun :)
YanıtlaSil