İki buçuk gündür Ankara'dayım. Antalya'nın kendini Temmuz sanan Mayıs sıcağını, insanı hayattan bezdiren nemini, buharlaşmaya başlayan denizini, yerli-yabancı turistlerle dolup taşan plajlarını bırakıp iyi kalpli üvey anamın kollarına sığındım. Beydağlarımdan, binbir ağaçla, çiçekle dolup taşan parklardan, bahçelerden, yakut mücevherler gibi parlayan çiçekleriyle nar ağaçlarından, bakarken bile mutluluk veren begonvillerden, yasemin, melisa, hanımeli kokularından, Tiyatro festivalinden, balkonuma dallarını uzatan çınarımdan, evimden, kitaplarımdan hiç söz etmeyim ki aklım kalmasın.
Ankara bizi geride bıraktığımız boğucu sıcağa inat şimşekler, gökgürültüsü ve yağmurla karşıladı. "Serinleyin canım" dedi, "sıcak ve nem eskitmiş sizi, tazelenin". "Sağol ama fazla da uzamasın" dedik, dün ara verdi, bugün tekrar başladı. Neyse ki efendi efendi yağıyor bu kez. Dün güzel havadan istifade bitmek üzere olan "İşte Benim Zeki Müren" sergisine koştum ayağımın tozuyla. Ondan daha sonra bahsedeyim, önce birkaç fotoğrafla Antalya'ya dönmek istiyorum. Pazartesi sabahı güneş doğarken yola düştük, niyetimiz bahçeye uğrayıp yapılacak birkaç işi tamamladıktan sonra Ankara yoluna düşmekti. İlk olarak ceviz ağaçlarımızı dilek ağacına çevirdik :) Dikilip meyve vermeye başladığından beri kuşlara ziyafet çektik cevizlerle. Elimize içi boşaltılıp yere atılmış kabuklardan başka bir şey geçmedi bunca zamandır, ne yaptıysak kâr etmedi. Kuşlara zarar vermeden cevizleri korumanın yolunu geçen sene bulduk, renkli şeritler, parlak paket rafyaları ve CD'ler astık ağaçlara, o sayede cevizleri kuşlar değil biz yiyebildik. Aynı eylemi bu yıl da gerçekleştirdik. Ağaçlarımızın aldığı şekil şu, varsa dileğiniz bir kurdele de siz bağlayın :)
Bahçenin bulunduğu kasaba hala bahar, Antalya gibi yaza dönmemiş orada mevsim. Her yer yemyeşil, tablolara layık pastoral manzaralar sunuyor gözlere:
Ekinler ufak ufak yeşilden sarıya dönmekte.
Dikenler bile görüntüyü güzelleştirmekte
Gelinciklerin keyfi yerinde, rüzgarla salınıp görüntüye renk katıyorlar. Şu yoldan yürürken bu yıl ikinci kez olmak üzere gökyüzünden leyleklerin geçtiğini gördüm. Umarım delalet ettiği söylem doğru çıkar da bol bol gezerim :)
Yalnızca bahçenin etrafı değil Ankara'ya giderken yol boyu da gözlerimize ziyafet çektik, kimi zaman gelinciklerin, kimi zaman haşhaş çiçeklerinin, kimi zaman sarı papatyalarla mor çiçeklerin renklendirdiği yemyeşil tarlalar, çam ağaçları, meyvelikler, "Bahar gibisi yok" dedirtti. 8 aydır geçmediğim için Keçiborlu-Sandıklı arası tepelere kurulmuş rüzgar tribünlerini yeni farkettim. Çıplak yamaçları güzelleştirmişlerdi onlar da dönen kanatlarıyla.
Şimdi çok işim var, aylardır boş kalan evi oturabilecek hale getirme çalışmalarındayım. Sizlere yol üstü tarlalardan bir selamla veda edeyim. Bir dahaki yazının konusu Zeki Müren olsun...
*"Ankara, iyi kalpli üvey ana/Cemal Süreya"
resimler çok iç açıcı. İnsan yeşilliği görünce resimde dahi olsa suratında kocaman bir gülümseme oluyor. :)
YanıtlaSilAnkara' ya hoş geldiniz.Sefalar getirdiniz.
YanıtlaSil