Sonbahara veda etmek üzere olduğumuz şu günlerde "Ankara Parklarında Güz" projemi tamamlamak için bu defa Milli Egemenlik ve Kuğulu Park yürüyüşleri yaptım. Yukarıda gördüğünüz ağaç "Huş ağacı" imiş değerli kârilerim. Klasik İngiliz romanlarında pek bir bahsi geçer, huş ağacının gölgesinde aşk-meşk durumları falan olur, romantik sohbetler yapılır, meğerse buncağızmış.
Artık solmak üzere olan avize çiçeğidir bu gördüğünüz de, latince ismiyle Yucca Filamentosa yani (pek bilirim, bundan önceki yaşamımda botanik uzmanı idim:).
Resmî adı Milli Egemenlik Parkı ama buraya herkes TBMM'nin hemen yanında olduğu için Meclis Parkı der. Ben üniversite öğrencisi iken bu Park'ın yeri Halkevi'ydi, bahçesine de Halkın Bahçesi denirdi ve biz arkadaşlarla hep burada vakit geçirirdik. Öyle çok anım vardır ki, yıkıldığını öğrendiğimde çok üzülmüştüm. Az ilerisinde de Ankara'nın en meşhur mekanlarından Begül vardı, o yıllarda genç olup da Begül'e ya da yine bu civardaki ve yine artık olmayan Milka Pastanesi'ne takılmayan çok azdır.
Meclis Parkı teftişinin ardından biraz dinlenmek için dün anlattığım Sanat Cafe'ye oturduk, bu sefer çayıma Maksim Gorki eşlik etti ve dün çekemediğim bölümün fotoğrafını da çektim, tıklayıp büyüterek bakın, aydınlatma elemanları çok hoş.
Sonra tekrar koyulduk yola, istikamet Kuğulu Park olacak şekilde. Kuğulu Park'ın havuzunu boşaltmışlar, kuğular ve ördekler susuz havuzda öğle uykusuna yatmışlar.
Caddeler, sokaklar, parklar, meydanlar görmeyi isteyene binbir çeşit güzellik ve keyif sunuyor. Bir çınarın tepesine takılmış duran beyaz uçurtma, gövdesi boğum boğum bir ağacın dal ucunda tek kalmış, bana O'Henry'nin "Son Yaprak" öyküsünü anımsatan sarı yaprak, eski Orman Bakanlığı Binası'nın görmüş geçirmiş, Ankara taşından yapılma kunt duvarları, bir banka oturmuş, ayakkabılarını boyatan kocasının omzuna başını yaslamış orta yaşlı hanım, kucağına bastırdığı bir demet mor kasımpatını titizlikle taşıyan bastonlu yaşlı amca, Tunalı Hilmi caddesinin kaldırımına yerleşmiş entellektüel görünümlü akerdeoncunun çaldığı "İkinci Bahar" şarkısının kulağı okşayan ezgileri, güvercinleri yemleyen minik çocuğun gözlerindeki sevinç, park duvarına oturmuş apaçinin özenle şekil verilmiş jöleli, komik saçları, altgeçitteki tuvaletin kapısından gözüme çarpan 5.sınıf düğün salonlarını hatırlatan, plastik sarmaşıkla bezenmiş fayans duvarlarının kitsch görünümündeki özen, fotoğraftaki gazete okuyan adamın dünyaya kendini kapatmış dikkati; sağlığınız da yerindeyse eğer hayatı sevmek için başka sebep aramaya gerek var mı?
hep söylerim sonbahar'da ankara bir başka güzel olur diye,sayende görmüş kadar oldum.orda olmayı ne çok isterdim,neyse kısmet artık kara kışa :) demek o beyaz gövdeli ağaç huş ağacıymış.
YanıtlaSilAnkara'ya iki kez geldim: Birinde Anıtkabir'e çok yakın bir otelde kaldım, sağlıkla ilgili bir geliş idi; diğerinde ise Konur sokaktaki Konur Otel'de kaldım, banka eğitimi içindi. Hasılı, pek tadını çıkarma imkanı bulamamıştım.Sayenizde çıkarıyorum sevgili Leylak Dalı..Kaleminize sağlık..
YanıtlaSilSonbaharı zaten severim. Sayende daha daha da sever oldum. Gerçekten güzel fotoğraflar. Hoş anlatım. Bu gün korkunç ağrılarım vardı. Hala da var ama içim açıldı doğrusu.
YanıtlaSilEllerine sağlık Leylak' cım...
Ankara Ankara güzel Ankara
YanıtlaSilSeni görmek ister her bahtı kara marşından öte gitmeyen Ankara'yı bana sevdirdin ya sana helal olsun Leylak dalıcım... İçimde bir koşa koşa Ankara2ya gelmek isteği oluşuyor her bu tür yazından sonra...
O YUCCA çiçeği ile ne çok anım var ah bilsen bilebilsen... çocukluğumun çiçeği... O ne kadar asılsanda sökülmüyor biliyomusun:))) tecrübeyle sabit...
Öptüm çokk
"kucağına bastırdığı bir demet mor kasımpatını titizlikle taşıyan bastonlu yaşlı amca," bu amca bence bir randevu arifesinde, bayanla öyle sözleşmişler birbirlerini o mor kasımpatları ile tanıyacaklar. eee Kasım'da aşk başkadır :))
YanıtlaSilEvlenene kadar Ayrancı'da yaşadım. Dolayısıyla Meclis Parkı ve Kuğulu Park, hayatımızın bir parçasıydı.Şimdi ise anneme gittikçe uğrayabiliyorum, eski dostları ziyaret eder gibi. Ama genelde bu ziyaretler hafta sonuna denk geldiği için olsa gerek eskiden aldığım o tat yok. Güvenlik caddesinden Meclis Parkı'na yürüdüğüm sabahın erken saatlerindeki ıhlamur ağaçlarının kokusunu alamıyorum artık.
YanıtlaSilvallahi sayende bu sonbahar bir kaç lez gittim Ankara'ya yaşadım sonbaharı oralarda doya doya:))
YanıtlaSilSonunda bana bile Ankara'yı özlettin :)
YanıtlaSilhakkını yemeyeyim yine de, gerçekten de sonbaharda Ankara şahane oluyor. Bir de seninle bu yerleri gezebilmek mümkün olsaydı, daha da güzel olurdu :)
Leylak Dalım
YanıtlaSilŞu meclis parkını geçerdim ben her sabah işe giderken 1992 yılında :)) hey gidi günler
Yukarı Ayrancıda oturuyordum,
KIzılaydaki işime yürüyerek giderdim güzel günlerde
sen de ne güzel anlatıyorsun ankara'yı
bak laleye bile sevdirdin ankarayı canım
öpücükler ve sevgilerimi gönderiyorum sana
O huş ağacını bir de baharda görmelisim.Beyaz iri iri çiçekleri misler gibi kokar.Ama öyle böyle değil 50 m ilerden alırsın kokusunu.Yapraklarıda iri iridir.her halde aşıkları iyi gizlediği için:) Meclis parkı ben daha küçücükken babam beni meclis parkına götürürmüş.Hayal meyal hatırlıyorum.Ama kuğulupark.Benim gençliğimde gençlerin durak yeri.Nedense bütün Ankaralılar çok severler.Ama geçende Ankaraya geldiğimde tanıyamadım.Ne olmuş.Bir tek kuğular tanıdık.Onlarıda yalında gölsüz bırakırlar Ankara düşmanları:((((
YanıtlaSilHer Ankara'ya gittiğimde daha da betonlaşan yeşilin sunileştiği bir Ankara görsemde sizin sayenizde daha solmamış nefes alan yerler olduğunu görmek hoş oluyor.Sevgiyle kalın...
YanıtlaSil