Bugün hastane işlerim vardı. Birtakım tetkikler için sabahtan öğleye kadar aç karnına, litrelerce su içmiş vaziyette koşturdum durdum. Sonunda bitti, kendimi önce eve, sonra duşa, üzerimdekileri de çamaşır makinesine attım. Çamaşırları astıktan sonra bir kahve yapıp yayıldım kanepeye. Bir yandan Storytel'de Adalet Ağaoğlu'nun "Üç Beş Kişi"sini bir kez daha hayran olarak dinlerken, bir yandan da tablette şeker patlattım. Yeteri kadar şeker patlatıp, yeteri kadar dinleme yaptığıma karar verince bu sefer yemek işine giriştim. Sonra da hazırlanıp "Yeşilçam Şarkıları" konserini dinlemek üzere CSO Ada'ya doğru yola düştüm.
Yürüyerek gitmeye karar verdiğim için başlama saatinden oldukça erken çıktım evden. Tam mesai saati olduğundan trafik felaketti, karşıdan karşıya geçmek bile epey sıkıntılı oldu. Bu sefer yedekli idim, çantamda bir hırka, hatta bir de şal vardı. Ama gelin görün ki salon o kadar soğutulmamıştı geçen haftanın aksine. Park içinden giriş yaptım CSO binasına, fıskiyeler açılmış çimler sulanıyordu, kristal taneleri gibi havada uçuşuyordu damlalar, pek hoşuma gitti fotoğrafladım:
Bizler Yeşilçam döneminin naif filmleriyle büyümüş bir kuşağız. Cumartesi ve Pazar günleri Yenimahalle'de, Güneş, Seyran ve Alemdar Sinemaları'nın önünde az bilet kuyruğuna girmedik. Filmleri kalp çarpıntılarıyla izledik, şarkılarını ezberimize alıp günlerce söyledik. O şarkıları filmdeki oyuncuların söylediğini sanırdık o zamanlar, sonradan öğrendik kadın oyuncuların şarkılarını Belkıs Özener'in seslendirdiğini. İşte bu akşam Çiğdem Gürdal ile birlikte Belkıs Özener de CSO'da sahne alıp filmlerde söylediği şarkıların bir kısmına iştirak etti. O yaşında, yardımcısının kolunda dimdik, neredeyse hiç bozulmamış sesiyle söyledi şarkıları. Hem o, hem biz seyirciler, hem duygulandık, hem de şarkılara iştirak edip çok güzel vakit geçirdik. Şahsen ben çocukluk, ergenlik yıllarıma döndüm ve o naif filmlerle, bu güzel şarkılarla büyümüş olmanın bir ayrıcalık, bir lütuf olduğunu düşündüm. Bizim kuşağa sevgiyi öğrettiler. Günümüzde Türk Sanat Müziği'nin neredeyse unutulmuş olması ne kadar acı, gençlerin çoğu bu şarkıları duymamıştır bile belki.
Güzel bir nostalji olmuş. Yeşilçam şarkılarını ben de çok seviyorum, özellikle neşeli ezgileri.
YanıtlaSilÇok güzeldi, çok duygulandım, çocukluğum bunlarla geçti. Hele Belkıs Özener'in 85 yaşına, geçirdiği iki ağır Covid'e, torununu Covid'den kaybetmesine rağmen dik duruşu, mutluluğu ve sesinin hala çok güzel oluşu duygulandırdı beni.
Silah, ne kadar güzel olmuş bu konser. Eski Türk filmlerini çok severdim, hâlâ arada yakalarsam televizyonda oturur izlerim. Müzikler zaten efsane. Senede bir gün'ü dinlerken mesela, Hülya Koçyiğit'le Kartal Tibet'in sadece senede bir gün ve adadaki bir çay bahçesinde buluşmaları gelir aklıma, hüzünlenirim. Ya da "kara gözlüm" çalınırsa kulağım balıkçı rolündeki Türkan Şoray'la bestekar Kadir İnanır geçer gözümün önünden :)
YanıtlaSilDoktor işleri kolaycacık bitip geçsin gitsin inşallah örtmenim
Şahane oldu Şulecim, günün yorgunluğunu ve stresini attırdı üstümden. İyi ki o filmlerle büyümüşüz, bize karşılıksız sevmeyi öğretti, inceliği, zarafeti öğretti. Şimdi sürekli yinelenen konularına gülsek de zaman zaman o naif duyguları bazen gözümü yaşartıyor. Ve ne kadar güzelmişler. Ben Hülyacıydım ama şimdi Türkan'ın güzelliğine bakakalıyorum.
SilKonser "Senede Bir Gün"le açıldı zaten, arkada da filmlerden slaytlar döndü. Bazen bir şarkının ilk kısmını filmdeki oyuncu, devamını Çiğdem Gürdal söyledi. Kara Gözlüm de söylendi ve balıkçıyı temsil eden bir kızcağız da sahnede yer aldı. Çok güzel bir konserdi, hele de Belkıs Özener, yıkımadım ayaktayım diyordu sanki 85 yaşında. Sık sık yineleniyormuş, belki bir Ankara'ya gelişinde denk gelir, gitmeni öneririm.
bu "senede bir gün"ün yabancı versiyonu da muhteşemdir. tabii çok farklı konu itibariyla ama senede bir buluşan iki aşığın hikayesidir o da. izlemediyseniz öneririm: "same time next year"
Silsule
Aklımda bulunsun...
SilAh ne hoş. Ben de duygulandım, hele o fotoğraf... :) Benimki biraz alakasız olacak belki ama ben de türk sanat müziği dinlediğim bir çocukluk anıma ışınlandım. Rahmetli babaannem zamanındaki Caddebostan Maksim Gazinosu'nun dibinde otururdu (şimdi 3M Migros). Sabah on birde kadınlar matinesi olurdu. Bir defasında beni de götürmüşlerdi. Seda Sayan herhalde yirmili yaşlarda yeni assolistti, Gülistan Okan vardı. Ve Yıldırım Gürses. Herkes onun sesine övgüler yağdırıken demişti ki hayatta üç güzel ses vardır; para sesi, su sesi ve kadın sesi. Alkış tufanı kopmuştu. :)
YanıtlaSilGerçekten çok duygulu saatler yaşandı, eminim Belkis Hanım çok mutlu olmuştur. Yıldırım Gürses ne alem adamdı, ben onu kuzenimin kasap olan eşine benzetirdim, onun gibi uzun boylu, yapılı. Sesi güzeldi ama. Çocukluğumda ve ilk gençliğimde öyle çok gazinoda akşam ve kadınlar matinesi anılarım vardır ki. İyi ki izlemişim onları, o da başka bir devirmiş...
SilTetkikler sadece rutin kontrol amaçlıdır dilerim. Sonuçlar da oh be dedirtecek düzeyde olsun.
YanıtlaSilAnnemlerin evinde Türk Sanat Müziği hâlâ dinlenir. Ben de rakı sofrası eşlikçisi olarak açar Müzeyyen Senar, Yıldırım Gürses, Mediha Şen Sancakoğlu, Emel Sayın, Zeki Müren dinlerim. Bayılırım. Genç kuşakların hiç bilmemesi ne büyük kayıp aslında. O şarkılarda ruh var, aşk var. Mânâ var her şeyden önce. 'Maziye bir bakiver, neler neler yaşadık' şarkısı kulaklarımda çaldı şimdi 🥰
Eski şarkılardaki sözler, müzik şimdilerde yok ne yazık ki ya da bizim çağımız geçti öyle sanıyoruz :) Ben de bayılırım rakı sofralarında Türk sanat müziği dinleyip söylemeye. Keşke birlikte de yapabilsek...
SilAh keşke! Kim bilir belki bir gün o da kısmet olur. Dilemeye devam edelim :)
Sil