Öğlen kısa bir yürüyüş yaptım. Hedefte Ankara usulü simit yapan bir fırın vardı. Arada aklıma geldikçe uğrar, birkaç tane alıp buzluğa atarım. Bu yılın ilk simit alışverişi idi ve tanesine 5 lira verince içim biraz cızlamadı değil. Alt tarafı simit ve nereye varacak bu işin sonu.
Her neyse, konumuz piyasa koşulları değil zaten, gün boyu her çeşit yayın organında herkes konuşuyor bu konuda, şurada bari eksik kalalım. Yürüyüş sırasında kulağımda kulaklık, Storytel'den Deniz Yüce Başarır'ın, babası Kâmran Yüce'nin belgelerini derleyerek Kenter Tiyatrosu'nun oluşumunu kaleme aldığı "Perde Kapanmasa Görecektiniz"i dinledim. Deniz Yüce Başarır kitabını kendisi seslendirmiş. Esasen kitabı da geçen yıl satın almıştım fakat okuma fırsatım olmadı, Ankara'ya götürdüm, kızkardeşe bıraktım. Yazı bekleyeceğime dinleyeyim dedim, kitap zaten bir hazine, tiyatroya düşkün her evde bulunması gereken kitaplardan. O kadar detaylı bir kitap ki Kenter Tiyatrosu'nun kuruluş zamanlarında olayın içinde bulunup o heyecana şahit olmak istedim.
Benim çocukluğumda tiyatroya gitmek çok ciddi bir işti, öyle bileti alıp üzerinizde kot pantolon, salaş bir kıyafet ya da eşofmanla falan çıkıp gidemezdiniz. Tiyatro ile ilgili ilk anım 6-7 yaşlarımdan kalma. Babamın Konya Karapınar'da birlikte görev yaptığı Dr. Osman Bey ve karısı Sumru Hanım (annemin deyimiyle Sumranım) bizi ziyarete, Ankara'ya gelmişlerdi. İlk gün alışveriş yapmış, Anafartalar Çarşısı'na götürüp yürüyen merdivenlerimizle övünmüş(!), annemle Sumranım mağazalara girip çıkarken ben de oğulları yaşıtım Sadık'la çarşının koridorlarında koşturmuş, Sadığın yürüyen merdiven korkusuna gülmüş, epeyce eğlenmiş olarak dönmüştük eve. Asıl olay erken yenen akşam yemeğinden sonra patladı, bize dediler ki, yani Sadık'la bana: "Sumranım biraz hasta, doktora gitmesi lazım, sizi anneannene bırakacağız". Gece vakti doktor, ayrıca kadının kocası doktor, üstelik şık şıkırdım giyinmişler, annemle Sumranımın ayağında stilettolar, boyunlarında boncuklar, elbiseler dersen adeta bayramlık, ne doktoru şimdi bu? İtirazlarımıza kulak veren olmadı, anneannemin kapısından içeri adeta itildik ve şık giyimli büyükler güya doktora gittiler. Doktorun adının Küçük Tiyatro, teşhisin de Çetin Altan'ın kaleme aldığı "Mor Defter" adlı oyun olduğunu ertesi gün annemle Sumranımın oyuncular üzerine yaptıkları sohbetten anlayacaktık, hoş Sadık anladı mı bilmem ama ben cinin önde gideniydim, kıyameti kopardım: "Neden bizi de götürmedinizzzz?" Kulak asan olmadı.
O akşam götürülmediğim tiyatroya gitmek için fazla beklemeyecektim. Bir sabah üst kattaki komşumuzun kızı geldi ve "Peter Pan" adlı çocuk oyunu için biletleri olduğunu söyleyip beni de götürmek için izin istedi. Aman Tanrımdı, yaşasındı. Oyunda niyeyse "Çın Çın Zil" olarak isimlendirilen "Tinker Bell" adlı peri kızı bile benim kadar çınlamamıştır sevinçten. Gerçek bir tiyatro oyunuyla ve güzelim Küçük Tiyatro ile tanışmam böyle oldu, o zamandan beri de aşığım bu sanata.
Küçük Tiyatro'ya tepeden bakış. Localara ışık yerleştirmişler, oturan yok. Yıllar önce geciktiğimiz bir oyuna, görevlinin lutfuyla birinci perdenin yarısında locaya kabul edilerek girmiştik. İşe bak ki oyunun adı da "Gecikenler"di. Başrolde Hepşen Akar vardı. Cihan Ünal'ın ablasıydı kendisi. "Teetora" meraklısı anneannem 1. perdenin ilk yarısını kaçırdığı için çok üzülmüştü. Ertesi hafta dayım elinde tiyatro biletleriyle gelmiş ve yeterli bilet olmadığı için anneannem evde kalmış, tiyatroya götürmek için beni seçmişlerdi. Sıkı sıkı tembihlenmiştim oyunun ilk bölümünü izleyip dönünce anlatmam için ama şansa bak ki başka bir oyun oynuyordu ve anneanneme resmen masal uydurmuştum. Oyunun farklı olduğunu öğrense kalp krizi geçirirdi alimallah 😃Anneannemin tiyatro sevdası anlatılmaz yaşanırdı, hele bir "Hırsızlar Balosu" maceramız var ki blogda daha önce de yazmıştım. İlkokul sondayım, halam beni ve anneannemi tiyatroya davet etti. Altındağ Tiyatrosu'nda, en öndeki koltuklarda yerimiz ve oyunun başrolü Enis Fosforoğlu'nun. Nisan ayı, can erikleri yeni çıkmış, anneannem çantasını eriklerle doldurmuş, oyunun ortasında çıkarıp avucumuza koydu. Haydi anneannem yaşlı kadın, ben de çocuğum ama doktor olan halama ne oluyordu ki o erikleri kütür kütür yedik salonda, hem de en ön sırada, ne ayıp 😃Sanırım pek ses duyulmadı ki sağdan soldan uyarı almadık 😃
Simit ekonomisi üzdü!
YanıtlaSilNe güzel bir yazı olmuş, tiyatro sevdası başkadır. Emeğinize sağlık.
Kendi blogum benden URL istiyor yorum yapmam için, deli mi ne :))) Sadece simit olsa üzmekle kalan, daha neler neler, neyse. Bu konu tatsız. Teşekkür ederim güzel sözlerinize...
Silİşte yine senin gözlerinden baktığım bir mekan daha :) Küçük Tiyatro benim de kıymetlim, her sahnenin yeri başka ama Küçük Tiyatro bir ayrı :)
YanıtlaSilMücevher gibi değil mi? Ne kadar güzel bir salon, Opera binası bile burası kadar güzel değil. Türkocağı binasını görmüşsündür mutlaka, asıl orası şahane, resmen bir mücevher kutusu...
SilAh oda tiyatrosu, küçük tiyatro, büyük tiyatro. okulumuz çok yakın olduğundan hep gider, binadan bilet alırdık haftasonuna. ama hiç incelememişim binayı. bastığımız yeri görmüyorduk ki. yine de tiyatro, operadan eksik kalmazdım. tiyatroya gidecek arkadaş bulurdum da operaya bulamazdım.cso ya giderdik birde. off çok özledim o günleri.
YanıtlaSilOkuldaş, daha doğrusu binadaş olduğumuz için tahmin ediyorum yakınlık durumunu. O yaşlarda mimari özellikler de, doğal güzellikler de pek ilgi alanına girmiyor insanın, biraz kemale ermek lazım bu iş için, ancak yaş ilerleyince fark ediyor insan güzellikleri. Ne iyi etmişsin tadını çıkarmışsın gri Ankara'nın. Çok sevgiler...
Silbeni aldınız, çocukluğuma, gençliğime götürdünüz öğretmenim. şehir ve devlet tiyatrolarında oynanan tüm oyunlara giderdik, bazen akşam, bazen hafta sonu. hep özenle giyinerek. bilet kuyruklarında bekleyen annemdi önceleri, sonra büyüdükçe ben oldum bekleyen. uzun zamandır gittiğim yok tiyatroya.ne kötü...
YanıtlaSilÖyle özlüyorum ki çocukluk ve ilk gençlik yıllarımda izlediğim oyunları ve oyuncuları. Öylesi zor bulunuyor artık. Ne kadar kaliteli bir tiyatro izleyicisi vardı, şimdi gürültülü, sakızlı, cep telefonlu bir kalabalık huzur bozuyor. Pandemiden bu yana ben de çok hasretim...
Sil