.

.
.

6 Nisan 2022 Çarşamba

MART OKUMALARI / 6 NİSAN

Bitmek bilmeyen Mart ayı Ocak ve Şubat'ta yetersiz kalan okuma limitimi tamamladı da geçti bile.  14 kitapla kapatmışım ayı, gerçi bunlardan ikisi çizgi romandı ama beis yok, sonuçta kitap, üstelik ana kahramanı sevgili Çarlim. Okuduklarımın bir kısmı gerçekten güzeldi, son sayfayı çevirdiğimde hissettiğim doygunluk hissiyle "İyi ki okumuşum" dedirtti. Bir kısmı ise gerçekten aldığıma pişmen etti. Bakalım neler okumuşum:

-Maya Angelou'nun kitaplarını Deniz Yüce Başarır'ın podcastinde dinledikten sonra almaya karar vermiştim. Çok da iyi etmişim, şimdiye kadar okumadığım hata olmuş. "Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim" ile "Annem ve Ben ve Annem"i ardarda okudum. Maya Angelou Afroamerican bir kadın; yazar, şair, şarkıcı, dansçı, öğretmen ve daha pek çok vasfa sahip. Çocukluğundan beri çok zor koşullarla karşı karşıya kalan ama dik durup hayata tutunan bir insan. Etrafındaki güçlü kadınların etkisini de gözardı etmemek lazım. 3 yaşında iken anne ve babasının boşanması sonucunda, kendinden 1 yaş büyük ağabeyiyle, bileğinde "İlgiliye" yazan bir kağıtla trene bindirilip babaannesinin yanına yollanıyor. Hem de siyahilerin ikinci sınıf kabul edilip dışlandığı bir Güney eyaletine. Zor ama ilginç ve keyifli bir yaşamı olmuş Angelou'nun. İlk kitapta babaanne ve amcasıyla yaşadığı yılları, ikincisinde annesi ile olan hayatını anlatıyor. Her ikisi de çok okunası. 

-Kamil Erdem'in adını bu aralar çok sık duyunca "Yok Yolcu" isimli kitabını aldım. İlk öykü sarmıştı ama sonrakileri pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim, belki bu aralar öyküye biraz uzak duruşumun etkisi de vardır bunda. İkinci bir şans verebilirim kafamın daha sakin olduğu bir zamanda ama şimdilik tavsiye edeceğim bir kitap değil.

-"Küçük Eller" yaralayıcı ve tekinsiz bir kitap. Anne-babasıyla geçirdiği bir araba kazası sonucu yetim kalan Marina'nın yetimhaneye gelişi ve oradaki diğer kızlarla karşılaşmasıyla başlıyor kitap. Marina'nın sarsıcı anıları, yanından ayırmadığı bebeği, donuk, uzak ve diğer kızlardan farklı tavrı bir yerde akran zorbalığına dönüşüyor. Çocukların hem kırılgan, hem de vahşi olabileceğini bize gösteriyor. Beni biraz zorladı okuması, ruhu yoruyor çünkü...

-"Seçkin", çevirmen Seçkin Selvi'nin  Zeynep Miraç tarafından kaleme alınan yaşam öyküsü. Zor bir hayatı olmuş Selvi'nin ama tüm bunlara karşın dik durmayı başarabilmiş bir kadın. Ben takdirle okudum, biyografi seviyorsanız tavsiyemdir.

-Sally Rooney'i pek çok kişi gibi ben de "Normal İnsanlar" ile tanımıştım. "Arkadaşlarla Sohbetler" daha önceki kitabı imiş, zaten okuyunca bir nevi hazırlık çalışması gibi olduğu da anlaşılıyor. Kahramanlar arasında da, olaylarda da benzerlikler var. Bir kıyaslama yapmam gerekirse "Normal İnsanlar"dan daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. 

-Sevgili Charlie Brown'un ana kişisi olduğu Peanuts çetesinin aşk ve hayata dair maceralarını konu alan iki kitap sevenleri için eğlenceli çizgi romanlar. Ben özellikle "Aşk Dediğin Nedir Charlie Brown"u diğerine göre daha çok sevdim. 

-"Duygularını Pişiren Kadın: Man" bu ay okuduğum kitaplar arasında en sevdiğim oldu. Man'ın üç annesi var: Biri onu doğurup kaçan kadın, diğeri bir bamya tarlasında bulup bakan rahibe ve son olarak "Maman". Maman O'nu Vietnam'daki koşullar nedeniyle güvenliğini sağlayamayacağı düşüncesiyle zengin bir Vietnamlı lokantacı ile evlenmesi için Montreal'e yollar. Günlerini içine kapanık bir kocayla ve yemeklerle avunarak geçirir Man. Ta ki dostu Julie'ye rastlayana ve onun sayesinde gittiği Paris'te anılarını ve kalbini Vietnam'da bırakmış Fransız bir ailenin oğlu Luc ile tanışana kadar. Bu sayfası az ama içeriği derin romanı bir şiir gibi okudum ben, eminim siz de seversiniz.

-Her kitabında farklı konuları kaleme alıp beni şaşırtan yazarları severim. Eka Kurniawan'ı "Güzellik Bir Yaradır" ile tanımış ve kitabı çok sevmiştim. "Kaplan Adam"  ise tamamen farklı ama bir o kadar da güzel bir anlatı idi. Polisiye tadı da veren kitap Margio'nun öyküsü. Spoiler vermiyor, okuyun diyorum. 

-"Kamyon Kafe" sevgili Lokumcuğumun hediyesi idi bana, çok tatlı bir mahalle ve aile öyküsü. Daha ziyade ilkgençlik çağını hedef alsa da içindeki huzur nedeniyle büyükleri de etkiliyor. 

-"Patty Üniversiteye Gittiğinde" yazarının adını görünce düşünmeden sepete attığım bir kitap idi. Çünkü Jean Webster benim bayıldığımı "Leylek Dede" kitabının yazarı idi ama işte her kitap aynı çıkmıyor ya da ben büyüdüm. Açıkcası çok da zorlamadım ve bıraktım kitabı, ben aldım, siz almayın. Ya da ergenlik çağındaki tanıdıklarınıza hediye edin 😃

-"Hayatta Kalanlar" bu ayın iyi kitapları arasında idi. Annelerinin ölümü üzerine onun küllerini vasiyeti gereğince yazlık evlerinin kıyısında bulunduğu göle dökmek üzere biraraya gelen üç kardeşin öyküsü. Çekişmeler, geçmişle hesaplaşmalar, sevgi-nefret ilişkisi ve kitabın sonunda tam bir ters köşe. okuyun derim.

-Ayın son kitabı şair-yazar Oktay Rifat'ın oğlu Samih Rifat'ın ilkgençlik çağına kadar her yaz gittikleri Marmara Adası'nda onu etkileyen anılarından oluşan "Ada" oldu. Küçük ama duygulu, hoş bir kitap, bir çırpıda okunuyor zaten.

Bu ay hevesle beklediğim ve bir an önce okumak istediğim bir kitap vardı. Çok sevdiğim Ayşe Başak Kaban'ın (kendisiyle ayrıca kitaplarımız nedeniyle Ayizi kardeşiyiz) yeni çıkan kitabı "Pinana". Raflarda yerini aldığını duyduğum anda sipariş verdim, garantili olsun diye de siparişi yayınevinden yaptım, yanına da birkaç çocuk kitabı ekledim Umut için. Lakin "40 gün oldu kaynatırım kaynamaz" hesabı kargoya verildi dendiğinden sonra beklerim beklerim gelmez. Açtım kargo takibi, o da ne? Kitap Antalya'ya gelmiş, bir gün beklemiş, sonra İstanbul'a geri dönmüş. Ama yayınevine değil, benim adımla başka bir adrese yolculuk yapmış. O adreste oturan ben olmadığım için de "Tanımıyok hemşerim" demişler, kitap tekrar bir PTT şubesine naklolmuş. Bu arada 10 gün falan geçti, yayınevini aradım, "Bu konu bizi değil kargoyu ilgilendirir, bize geri dönerse tekrar size yollarız" şeklinde bir açıklama getirdiler. "Peki" dedim, ne diyeceğim zaten. Neyse birkaç gün daha geçti, yok kitap da yok, ses seda da. Tekrar girdim kargo takibe, aa kitap "kayıp kargo" olarak Kadıköy şubesinde mahzun mahzun beklemede. Tekrar yayınevini aradım, açıklama benim evde olmadığım, iki kere adrese gelindiği, kitabın o nedenle geri döndüğü. Külliyen yalan. Zira öyle bir kargo dağıtıcım var ki, yakında akraba olacağız. Bana bir kargo geldiğinde evde varsam da, yoksam da mutlaka telefon eder. Evde varsam, "poşet salla aplam" der, ben kargoyu poşetle yukarı çeker, onu merdiven çıkmaktan kurtarırım. Evde yoksam da alttaki dükkanlardan birine bırakır. Haydi ikisini de yapmadı, kapıya bir ihbar bırakılmaz mı? Postane 3 apartman ileride zaten, gider alırım. Bir saçmalıklar oldu ama akıl erdiremedim. Antalya'ya kadar gelen kitaplar niye İstanbul'a gitti ve ben niye orada arandım? Akıl sır ermez bir saçmalık. Gerçekten sinirlendim, dedim "Kitaplarınızın peşine kendiniz düşün, siz de benim yakamdan düşün, iptal edin siparişimi, paramı iade edin". Neyse itirazsız kabul ettiler, IBAN yolladım ve 10 dakika sonra para hesabıma geçti. Bu da takdir edilesi bir durum şimdi Allah için. Anında başka bir siteden sipariş verdim bekliyorum bakalım, bunda nasıl bir macera yaşayacağız. 

Daha yazacaklarım vardı ama bir başka posta kalsın zira çok uzamış. Ben şimdi bir yürüyüş yapıp hangi mor salkımlar açmış teftiş edeyim. Kalın sağlıcakla...


2 yorum:

  1. ne güzel okumuşsunuz yine öğretmenim :)

    bu sabah sizi anmıştım ben de, twitterda takip ettiğim müthiş bir kadın var. sağır dilsiz alfabesiyle ezginin günlüğü'nün "mor leylaklar" şarkısını seslendirmiş, leylak deyince aklıma siz geldiniz haliyle :) bakmak isterseniz: https://twitter.com/goksusu_/status/1511414938442645509?s=20&t=YsLkC54gEXbhTA3EDTsEEg

    YanıtlaSil
  2. Maşallah vallahi, çok da çeşitli kitaplar okumuşsunuz. :)

    YanıtlaSil