Bu aralar bende vakit "namütenahi". Gençler için açıklama: "Sınırsız, sonsuz". Reşat Nuri'nin rahle-i tedrisinden geçmiş bir ilkokul öğretmenim, lisede bu sözcüğü çok fazla kullanan bir edebiyat öğretmenim olunca ve üniversitede "Türkçe'de Arapça-Farsça Unsurlar" dersinden pek keyif alınca eski kelimeleri kullanmayı seven bir şahsiyete dönüştüm. Evkaftan mütekaitlik sonrası daha çok kullanır oldum mirim 😃 Şamata bir yana lisede sadece Türkçe ve Edebiyat öğretmenlerimi sevdim, üstelik fen kolundaydım. "Namütenahi" sözcüğünü çok kullanan öğretmenim bir efsane idi. Orta yaşını terk etmek üzere ama cami yıkılsa da hem mihrap, hem minber, hem son cemaat yeri yerinde, çok hoş bir kadındı. Sarı saçlarını alın üstünde bombeli, eski moda bir topuzla toplar, hafiften kırışmaya başlayan beyaz tenine çok yakışan kıpkırmızı bir ruj sürer, uzun tırnaklarını da rujla aynı tonda kırmızı oje ile renklendirirdi. "Namütenahi" sözcüğünü söylerken sağ elinin parmaklarını havada dalgalandırırdı. Hepimiz nefesimizi tutup onun elinin kızıl yansımalar bırakan hareketlerini izlerdik. Kelimenin unutulmaması için oldukça estetik bir atraksiyondu haliyle. Değişik renklerde giydiği döpiyesleri-yoksa tayyör mü demeli-genelde demode idi ama ona ayrı bir hava verirdi. Hiç moda olmadığı halde omuzlarını olduğundan geniş gösteren vatkalı ceketleri beline sımsıkı otururdu. Yılan derisi stilettolar giyer, aynı deriden çantalar taşırdı, müthiş zarif görünürdü. Bize okumak ya da göstermek için evinden getirdiği kitaplar bile ayrı bir şıklık, ayrı bir hava taşırdı. Çağdaşlarım bilir, belki hala vardır edebiyat kitaplarında, Süleyman Çelebi'nin "Mevlut"unu incelerdik konulardan birinde: "İndiler gökten melekler saf saf/Kâbe gibi kıldılar evin tavaf". Evden elyazması, eski Türkçe bir Mevlut getirmişti, kırmızı deri kaplı, yan tarafları tezhiplerle süslü nefis bir kitaptı. Hatta sınıftan bazıları çantasından çıkarırken "Hoca derse çikolata getirmiş" demişti 😃 Hâl böyle olunca bu kadının en çok kullandığı kelimeyi unutmak imkansızdı tabii ki, cümle içinde kullanıverdim işte ve cânım Süeda Hanım'ı da anmış oldum, huzurla uyusun...
Bu aralar dizlerimle aram şeker renk, kendilerine bir miktar kırılmış olabilirim. Çektiğim onca eziyete karşılık hâlâ iyileşmemekte direniyorlar. Geçen gün aldım karşıma konuştum, önce soldan başladım. Yılanın başı o zira. Dedim ki: "Bak dostum, şurada doğduğumuz günden beri birlikteyiz. Tamam biraz gezip tozmayı seven, biraz eline ayağına çabuk, hareketli bir insanım ama yine de elimden gelen özeni gösterdim. Birkaç kere senin üstüne düşmüş olabilirim, inan kötü bir niyetim yoktu, hep inşaat çukurları, kaygan zeminler, buzlanma vs sebep oldu, biraz da moda. Gençliğimizi bilirsin, epa terlikler çok modaydı, sanki çok kısaymışım gibi boyumu 15 santim daha uzatmak için derdim neydi ki, ikide bir burkulur, ikide bir düşerdim. Bu konuda boynum kıldan ince ama o yaşlar bildiğin gibi biraz insanın aklının bir karış havada olduğu yaşlar, insan pek geleceği göremiyor. Sonrasında intikamını pek fena aldın zaten. İsteğim hilafına Cevriye'yi kiracı alıp oturttun, tüm ikazlarıma rağmen de tahliye etmedin. Yetmedi, sağ taraftaki kardeşini ayartıp ona da Cevriye'nin kardeşi Tevriye'yi yerleştirdin. Mal sahibine sormadan diz mi kiraya verilir, hangi kanunda yeri var? Yaptığınız tüm terbiyesizliklere edebimle katlandım, dördünüz bir olup canıma okudunuz, geceleri uyutmadınız, gündüzleri yürütmediniz. Ağrısıyla sızısıyla hayatımı zindana çevirdiniz. Bana başka çare bırakmadınız, sonunda resmi kanalla tahliye ettirdim Cevriye'yi de, Tevriye'yi de. Muhtemelen hastanenin köpeği yemiştir ikisini de 😃 Sizin yüzünüzden her bir dizime birer kiloluk ağırlık yerleştirdiler. Çektiğimi ben bilirim. Geçtim ameliyat sıkıntısını, sonrasında yediniz bitirdiniz beni yahu. Cevriye, Tevriye gitti, ağrılar bitti diyeceğim, nerdeee? Stajyer protezlerin asaletleri bir türlü tasdik edilemedi. Kaslarınızın terbiyesini verin, anlaşsınlar artık birbirleriyle. Fizik tedaviyi geçtim günde dört defa egzersiz yapıyorum kardeşim, daha ne yapayım? Kazara boş bulunup diz üstü çökecek olsam hemen toparlanıp özür diliyor, okşayıp seviyorum ikinizi de, ne şımarık, yola gelmez şeylermişsiniz yahu, canımdan bezdirdiniz. Bu yazı burada dursun, üç vakte kadar yola girmezseniz ben size yapacağımı bilirim, o kaa!"
Aramızda kalsın, ne yapabileceksem, ancak egzersiz yapabilirim 😃😃😃
Egzersizlerden artan namütenahi vakitlerimde bol bol kitap okuyorum. Thomas Bernhard okumaları yaptım 5 gün boyunca, kendime 10 gün tanımıştım ama 5 günde bitirdim. En kalını 94 sayfa olan 5 kitap, çocukluk ve ilk gençliğini anlatmış: "Neden", "Kiler", "Soğuk", "Nefes", "Çocuk". Aman yarabbim ne zor, ne sıkıntılı bir hayat. Bir yandan savaş, bir yandan maddi sıkıntılar, bir yandan yaşıtlarınca dışlanma, büyükbaba dışında kendi dertlerine düşmüş ilgisiz ebeveynler, bunlar da yetmezmiş gibi akciğer kaynaklı sağlık sorunları. Gerçekten dirayetli adammış bunca derdin içinden sağlam çıkabilmiş. Adamın hayatındaki zorluklar kitabın okunmasını da zorlaştırıyor haliyle incecik olmalarına rağmen, iç sıkıntısıyla okuyup bitirdim hepsini ama yaptığım okumalardan memnunum esasen.
Şimdi elimden kardeşimin verdiği, Oya Baydar'ın "80 Yaş, Zor Zamanlar Günlükleri" var. Biraz gecikmeli bir okuma aslında, kitap geçen yılın sonunda çıktı, pandemiyle birlikte Marmara Adası'nda geçirdiği zamanları 80 yaş süzgecinden geçirerek, zaman zaman geri dönüşlerle anlatıyor. Okurken pandeminin ilk zamanlarında yaşadığım panik hallerini hatırladım. Galiba yavaş yavaş alışıyorum bu duruma, geçen yılki korkularımla karşılaştırınca epey yol kat etmişim. Açık havada bir cafeye oturup kahve bile içiyorum artık. "Oya Baydar'ın hakkında bilmediğim ne kaldı ki?" diye düşünerek başlamıştım ama bu daha ziyade gündemle ilgili bir kitap olmuş.
Böyleyken böyle dostlar, baki selam, egzersizlere devam. Şu çiçeği de koyayım konuyla ilgisiz de olsa, hiç olmazsa içiniz açılsın, nerede çektim, ne zaman çektim, başkası mı çekti, zerre hatırlamıyorum. Kaslı, diri dizler yapayım derken kafayı yitirdim, Jean Paul Belmondo da ölmüş zaten 😔
Acil şifalar diliyorum🍇ay o kırmızı rujlu kadını çok sevdim dünyada iz bırakan bir meslek şu öğretmenlik. Güzel anıları olanlar baştacı. Umarım tez vakitte mütehavvil havaları olur Cevriye ile tevriyenin 😄
YanıtlaSilMütehavvil ha? Umarım değişirler ama olumlu yönde inşallah :) Kırmızı kadın gerçekten sevmelikdi, hala gözlerimin önünde hayali. Çok az öğretmeni iyi hatırlarım, Süeda hanım başta gelir. Sevgiler
SilAyyyy ben de öyle olmak istiyorum bembeyaz topuzlu saçlu kırmızı rujlu. Vallahi pandemide maske altına sürdüğüm kırmızı rujumla bence aday adayıyım :))))
YanıtlaSilTevriye Cevriyeeeee kendinize gelin!!! Yeteriniz yahu bu kadıncağıza çektirdiklerinizi ergen çocuğu çektirmedi (mi acaba?)
Çektirmedi valla Ceren, hiç ergenlik problemi yaşamamış bir ebeveyniz biz, sağolsun oğlum. Cevriye ile Tevriye onun yerine geçtiler, onların günahı yok ki artık, sepetledik gittiler. Yerlerine yerleşen topuz paşalar aksilik ediyor, anlaşamadılar bir türlü kaslarla :)
SilÇok yakışır sana öyle bir orta yaş, eminim. Süeda Hanım'ı görsen hayran olurdun, zerafet abidesi idi, Downtoy Abbey dizilerine layık :)
Öğretmeninizi o kadar güzel anlatmışsınız ki özendim :) Beni bir gün öğrencilerim böyle hatırlar, böyle güzel anlatırlar mı acaba diye düşündüm :) "Yüksek sesi ve kıvırcık saçlarıyla tam bir kaçıktı. Her sene başka renk saçlarla çıkıp gelirdi. Hep çiçekli böcekli elbiseler ya da tek omzu düşük kazaklarla yüksek bel kotlar giyerdi üniformasıymış gibi. Bize yabancı şarkılar dinletir, kendi de müziğe kapılıp dans ederek gezinirdi sıraların arasında..." derler mi acaba? Umarım derler :))))
YanıtlaSilTevriye ve Cevriye konusunda Ceren'e katılıyorum. Yeterin de kadın bir nefes alsın! Bu kadar tatlı sitem eden, oturup sizle anlaşmaya çalışan böyle tatlı kadına yapılır mı bu kadar işkence?
Emin olun ki hatırlarlar. İnsan emekli olup onlardan uzak düşünce anlıyor. Nisbeten küçük bir şehirde, Antalya'da yaşayınca sık rastlaşıyorsunuz ve bir süre sonra arkadaş oluyorsunuz onlarla, sonra anlatıyorlar sizinle ilgili düşüncelerini ve çoğu pek hoş oluyor, kendimden biliyorum.
SilUmarım dizlerim konusundaki düşünceleriniz gerçek olur, zira gerçekten bezdim...
Harka bir yazı. Mutlaka yorum yazmaya döneceğim.
YanıtlaSilSevgiler.
Benden de sevgiler...
SilSüeda hanım ne kadar şahsına münhasır bir insanmış ♥ Hayata iz bırakan insanları ayrı bir seviyorum.
YanıtlaSilDizler korkmuştur bence, birkaç güne hizaya girerler inşallah. Sevgilerimi gönderiyorum kocaman
Süeda hanım gerçekten öyleydi, yazıyı okuyan lise arkadaşlarımın hepsi benzer şeyler söyleyip beni onayladı. Umarım korkmuştur dizler, pek öyle görünmese de :) Çok sevgiler...
SilGüzel ve anlamlı yazınızı okurken neden Ağaç Ev Sohbetlerinde yazmadığınızı düşündüm. Öğretmeninizi öyle güzel anlatmışsınız ki sanki yıllardır tanıyor gibi hissettim. Eski çınarlar bir başkaydı.
YanıtlaSilSanırım aynı yılların insanlarıyız. Yaş aldıkça bedenin yükünü dizler çekiyor. Belki hor kullandığımız için bize isyan ediyorlar.
Rahatsızlıklar nedeniyle bloğa bir süre ara verince severek izlediğim eski dostları kaybetmiştim. Yeniden bulmak mutluluk verdi bana.
Bloğunuzda "Bir kuşun resmini yapmak" şiirini görünce gözlerim parladı. Bloğumu kızım açarken "Anne sen kuşları çok seversin, bu şiiri de ben ekleyeyim" demiş, şiir kitabını da armağan etmişti. Şiir yıllardır bloğumun sağ alt köşesinde durur. Ortak zevklerde buluşmak güzel.
Sevgilerimle.
Yanıtı yanlışlıkla aşağı yazmışım, pardon :)
SilMakbule hanım merhaba, diz ameliyatı nedeniyle uzun süre oturamıyorum, blog yazısı yazmam da sıkıntılı oluyor, aralıklı olarak yazabiliyorum. Ağaç Ev'de yazmak isterdim aslında ama rahatsızlığımdan dolayı söz vermeli işlere girmek istemiyorum, sözümü tutamazsam üzülürüm zira.
YanıtlaSilGüzel sözlerinize çok teşekkürler, umarım iyisinizdir artık. Ben bu yılı diz rahatsızlığı ve ameliyatı nedeniyle çok sıkıntılı geçirdim ve geçirmeye devam ediyorum ama sabretmekten başka yapacak bir şey yok. Prevert çok sevdiğim bir şairdir, sırf onun şiirlerini kendi dilinden okuyabilmek için Fransızca bilmek isterdim. Kuşları da çok sevdiğim için o şiiri paylaşmıştım. Kuşları çok seven bir şair daha var, bizden. Akgün Akova, onu da çok severim.
Benden size çok sevgiler...
Dizlere methiyeye -yoksa taşlama mı demeliyim?- bayıldım. Acısını sizin gibi neşe unsuruna çevirerek anlatabilen az. Hem gülüyorum hem de üzülüyorum bu duruma. Çok yaşayın, bir an evvel iyileşip toparlayın emi? Leylak Dalıcılar olarak toplu duadayız inanın! :D
YanıtlaSilJPB bugün devlet töreniyle uğurlandı. Ne etkileyici. Biz de Ferhan Şenyomuzu kaybettik yeni. Devletlerin sanat ve sanatçıya verdiği değer ne farklı değil mi?
Hem sıkıntılı hem de bir o kadar etkileyici kovadaşımız Bernhard'la ise bir kere 'Beton'a çakıldım. Hala o noktadayım. Bir tane daha kendi ince içeriği kalın eseri evde okunmayı bekliyor. Okumalarımız yazmalarımız namütenahi olsun. Sevgili hocanız size gökten gülümsüyor eminim. Çok sevgiler...:)
Gecikmeli bir cevap oldu kusura bakma, biraz keyifsizdim oturamadım başına, eşim katarakt ameliyatı oldu, torun ateşlendi falan trafik karıştı. Neyse iyiyiz artık. Bu sene bizim işler biraz aksi gitti, ne diyelim buna da şükür.
SilGerçekten okumamız yazmamız namütenahi olsun, dostluğumuz da. Çok sevgiler...
Sizi çok seviyorum! Hep bende okumaya ve oğrenmeye heves yaratıyorsunuz. Azerbaycandan sevgilerle...
YanıtlaSilÇok teşekkürler, benden de çok sevgiler...
Sil