.

.
.

15 Haziran 2020 Pazartesi

15 HAZİRAN (YENİ NORMAL/15 - SAÇ VS)

Sabah balkonda kahvaltı sonrası aylaklık yaparken komşu balkonlarda bir şeylerle uğraşan kadınların saçlarına takıldı gözüm. Kimi tepesine topuz yapmış, kimi iki tokayla gözünün önünden kaldırmış, kimisinin akları uzamış, boyaya ihtiyacı var, kısacası pandemi saçları da vurmuş. Sonra elim istemsizce başıma gitti, Rapunzel gibi uzadıkça uzayan saçlarımı şöyle bir burup kıstırdığım tokaya. 80'li yılların Hülya Avşar filmlerindeki kelebek tokalara benzeyen kemik bir toka ama çok pratik, ne zaman bunalsam elim ona gider. Bazen koyduğum yeri unutur tırım tırım ararım..Nitekim pandemi dönemine girip kuaföre gidemeyince ve saçlar da alıp başını gidince toka aklıma geldi. Nereye baktıysam yok, çekmece, dolap, banyo, tuvalet masası, çanta, bulamadım. Mecburen evdeki diğer tokaya başvurdum. Bir zamanlar bir arkadaşın hediye ettiği altı taraklı, üstü payetlerle işli, pek süslü, pek havalı siyah, geniş bir toka. İşimi gördü mü gördü ama evin muhtelif yerleri üstünden dökülen, "Bu nedir?" diye merakla eğilip parmak ucuma yapıştırdığım parlak siyah pullarla doldu. Nihayet dolap düzenlemesi yaparken uzun süredir kullanmadığım bir çantanın içinden emektar tokamı buldum da keyfim yerine geldi. Pullu, payetli arkadaşı istirahate çektim ama gözden çıkarmadım, zira kendilerine epey bir süre daha ihtiyacım olacak gibi görünüyor vaziyet. Kuaföre gitme cesaretini hala bulamıyorum. Omuz hizasını aşan saçı sevmem, saçım çok düz, hatayı hemen belli eder, o yüzden kendim de kesemiyorum. Uzadıkça uzuyor mubarek, zaten çabuk uzayan bir tür, fırsatı ganimet bildi. Çocukluğumda oturduğumuz sitede bir Makbule hanım vardı, kendisi 70 küsur, annesi 90 küsur yaşlarında, birlikte otururlardı. Enine boyuna, Neriman Köksal tarzı bir kadındı. Bembeyaz teni kırışıklarla doluydu, neredeyse beline uzanan sarıya boyalı saçlarını sımsıkı bir atkuyruğu ile tepesine toplar, konuşurken bir baş hareketiyle o saçları havalandırırdı. Alto bir sesi, daima kırmızı ruju ve külhan bir tavrı vardı, her lafın başında vaktiyle "Üsküdar güzeli" olduğunu tekrarlardı. Çocuk yaşımda akıl erdiremediğimse Üsküdar güzeli kadının Ankara'da meydana gelen bir selde evlerini kaybetmişlere verilmiş bu sosyal konut tarzı sitede ne işi olduğuydu. Sanki kadın İstanbul'dan Ankara'ya gelemezmiş gibi, çocukluk işte. Makbule nereden çıktı diyeceksiniz ama yakında saçlarımı aynı Makbule hanım gibi tepemde atkuyruğu yapmama az kaldı bu uzama sürati ile. Kendimi de "Leylak güzeli" ilan ettim mi olur biter, bir de kökleri tersine çevrilmiş saç dipleri başağırısı yapmasa mesele yok :) Sadece saç değil, pandemi tüm alışkanlıklarıma ket vurdu, çoğunuz için aynı şey geçerlidir eminim. Beni tanıyanlar bilir, siyah göz kalemi olmazsa olmazımdır, bakkala gitsem sürmeden çıkmazdım, zira o kadar alıştı ki insanlar, göz kalemi olmadan görünce "Hasta mısın?" diye sorarlardı. Yegane makyaj alışkanlığım da odur zaten, onu bile sürmez oldum üç aydır, hem sürsem ne olacak, kırk yılda bir evden çıkıyorum, o zaman da maskenin altından yükselen buharla akar, bulaşır. Makyaj çantamın içinde yeniden sürülmeye başlayacakları mutlu günleri bekleyerek sakin sakin dinleniyorlar. Keza takılar; üç aydır ne yüzük, ne kolye, ne küpe tenime değmedi, kol saatim bile tuvalet masasının üstünde üzgün gözlerle beni izliyor. Yegane aksesuarım yukarıda bahsettiğim tokalar, bir de maske :)

Üç ayın içinde değişen alışkanlıklarımız tekrar kazanabilecek miyiz, yeni alışkanlıklar mı edineceğiz meçhul, son günlerdeki aşırı normalleşme ve sonuçları beni korkutuyor, endişemi arttırıyor. Umarım biz yanılırız diyeyim ve bu tatsız konuyu kısa keseyim. 

Geçen gece TRT 2'de "Just 6,5/Metresi 6,5 Tümen" isimli bir İran filmi izledim. Aslında yatmaya hazırlanıyordum gözüm ekrana takıldı. Filmin İran yapımı olduğunu görünce ilgimi çekti, İran sinemasını çok severim. Biraz izleyeyim derken sonunu buluverdim. Çok da beğendim. Bir uyuşturucu kaçakçısının yakalanma ve yargılanma sürecini anlatan çok katmanlı filmle ilgili detaylı bilgiyi şu yazıda bulabilirsiniz: Tık


Netflix ve BluTV'de birkaç diziye başlayıp iki bölüm sonra sıkılıp bıraktım. Şu ara "Doc Martin"e takılıyorum, şimdilik iyi gidiyor, sonrasına bakacağız. Kitaplıkta okunmayı bekleyenler rafı giderek boşalıyor, okuma hızım düşse de evdekileri erittiğim için memnunum. Havalar da henüz Antalya standartlarına ulaşmadığı için sıcak zorlamıyor. Bakalım nereye kadar gider diyerek sizi bir Antalya manzarası ile başbaşa bırakıp kaçıyorum:


13 yorum:

  1. Filmi kaçırdığıma üzülmüştüm, fakat yazı gerçekten detaylı imiş, görmüş kadar oldum diyeceğim neredeyse. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aşırı detaylı :) Ama bulmam iyi oldu, bazı kaçırdığım ya da anlam veremediğim bölümleri anlamamı sağladı. Yine de denk gelirsen izle, iyi filmdi, tüm iran filmleri gibi...

      Sil
  2. Leylak Dalı uzun süredir sizi izliyorum. Samimi, esprili anlatımınız hoşuma gidiyor ve okuduğunuz kitaplar okumam için yol gösterici oluyor. Antalya fotoğrafınız beni yıllar öncesine götürdü...Ben İstanbul'da oturuyorum, çalıştığım kurumun liman bitişiğinde kampı vardı ve biz ailecek her yıl Haziran başı güzel şehrinize gelir ve 15 gün kalırdık, sabah erkenden Konyaaltı sahilinde yürüyüş yapar,denize girer, Tünek tepenin muhteşem Beydağlarını seyrederdik. Müzeyi, Karaoğlan parkını, kale içini,galiba adı Barbaros Çay bahçesi idi oraya da akşamları gider Antalya'lılar ile nefis semaver çaylarını içerdik. Artık güzel kampımız kapandı, pek gelemez olduk Antalya'ya...Güzel şehrinizde keyifle yaşayın ve hep yazın..Sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öncelikle çok teşekkür ederim güzel sözlerinize, mutlu ettiniz beni şu sıkıntılı günlerde. Sanırım söz ettiğiniz kamp Karayolları Kampı. Arkadaşlarımız aracılığı ile biz de çok giderdik, çok anımız vardır orada. Maalesef şimdi pek çok yer gibi orası da yok. Ama Barbaros Çay Bahçesi hala mevcut, bekleriz inşallah bu günler geçince.
      Benden de çok sevgiler...

      Sil
    2. Bizim kampımız Karayolları kampından Limana doğru Serbest Bölge karşısı Türkiye Denizcilik İşletmeleri kampı idi. Gerçekten çok güzel bir yerdi kapandı yazık oldu.Nazik davetinize teşekkürler...

      Sil
  3. Saçlarınızı ve siyah göz kalemini duyunca aklıma Gülriz Sururi geldi :)
    Benim de bir haki göz kalemim var, zor buluyorum diye 3 tane alıp yedeklemiştim, bayılıyorum o renge. Corona'da bile vazgeçmedim her sabah sürdüm, kendi kendime diye güldüm bazen, bazen o göz kalemi de olmasa sanki hiç bir şey normal gelmemeye başladı, bir göz kalemine bunca anlam yüklemek saçmalık elbet ama... Son manzaraya bayıldım!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Saç modelim ve göz kalemim yüzünden çok kişi benzetir Gülriz Sururi'ye zaten, aslında benzemem ama işte saç ve göz tarzı. Ben o kadar kalın süremem zaten :)Çok iyi etmişsin her sabah sürmekle valla, benim hiç içimden gelmiyor.
      Bütün bu corona zırvası sona ererse beklerim, gel misafirim ol, götüreyim seni o manzaraya ve başka manzaralara. Sevgiler...

      Sil
    2. Aslında o da kalın sürmeyi sevmezmiş ama çocukluğunda geçirdiği bir hastalık sonrası tek gözü diğerinden daha büyük kalınca, tabii sahne sanatları biraz da makyaj sanatı, çözümü öyle bulmuş. Eşi bile kendisini makyajsız 2-3 defa görmüş! otobiyografisinden....
      Çok isterim sizi ziyaret etmek, gerçekten! Özellikle bu denize inen falez fotoğraflarınızı içime çekmek istiyorum, öyle güzel ki..... Cennet!

      Sil
    3. Evet evet biliyorum ne sabaple kalın sürdüğünü, 3 anı kitabını da keyifle okumuştum ve ona çok yakışıyordu o sürmeli gözler. Pandemi çabucak bitsin, Türkiye'ye gel ve benim konuğum ol. Yolladım evrene mesajı, haydi bakalım :)

      Sil
  4. Ben göz kaleminden vazgeçmedim:) Nadiren ihmâl ediyorum ama evde olsak da genelde sürüyorum. Göz kalemini sürmeyince en başta kendi kendimi hasta gibi görüyorum:) Kuaföre ben de hâlâ gidemedim. Allah'tan beyazım az. Gerçi çok olsa da gitmezdim sanırım. Keyifli alışkanlıklarımıza döneceğimiz güzel günlerin umuduyla öpüyorum çok çok. Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzadı gitti Sezercim ya, çok sıkıyor beni saçlar. Bitsin gari şu pandemi :)
      Sevgiler :)

      Sil
  5. geçen kış eşimle doktor martini her gece bir bölüm seyrettik ve tüm sezonu bitirdik. bitmesin diye
    her gece yaptık :) öyle sade öyle durağan bir dizi ki gün boyunca yorulmuş bünyelerimize
    çok iyi geliyordu. fazla bir numarası yok ama o sade dizi bizi çok rahatlatıyordu. biz çok sevdik.
    şimdi böyle dizi yok. artık aksiyonu falan bünyem kaldırmıyor. after life güzeldi
    belki seyrettin. netflix işte bol küfür ve cinsel içerikli çoğu. böyle
    diziler kalmadı da...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet Doc Martin kafa dağıtmaya birebir, fırsat buldukça açıyorum ekranı. Şu sıkıntılı dönemde iyi geldi.
      Çok sevgiler...

      Sil