Görsel: Buradan
Afife, bilmiyorum nerelerdesin, hala hayatta mısın, acaba senin aklında da benimle ilgili ufak tefek bir şeyler kaldı mı? Mecburen evde kaldığımız şu günlerde kaygıdan gebermemek için zihnimi başka yönlere kaydırdığımda ilk aklıma gelenlerden biri sen oldun. Tuhaf aslında, onca yıl geçti, beraber olduğumuz günleri toplasan iki yılı bulur muyuz, sanmam, keşke daha çoğunu bulabilseydik.
İlkokul ikinci sınıfta keşfetmiştim sınıftaki o narin, sarışın kızı, dalgalı saçları omuz hizasında, sakin, sessiz. Benim gibi yerinde duramayan, hele okulda iyiden iyiye kişilik değişikliği gösteren bir zıpırın tam tersiydin. Daha ne oluyor demeden arkadaş olmuştuk bile. Karmakarışık bir sınıftı bizimki, henüz kolejlerin, özel okulların esamisinin okunmadığı zamanlardı, bildiğimiz en dişe dokunur özel okul TED Koleji idi, o da bize dağlar kadar uzaktı. Hatta lisede falan dersler ağır gelip de küçük, butik kolejlere kaçan arkadaşlarla dalga geçerdik "tembel" diye. Babasının maddi durumu iyi olanlar da, öğretmenlerin çocukları da, müstahdemin oğlu da, bizim gibi memur çocukları da aynı potanın içinde eriyip kaynaşmıştık. Zaten kimse kimsenin ne babasının ne iş yaptığını bilirdi, ne de memleketini. Biz aynı sınıftaydık, arkadaştık o kadar. Baban ne iş yapardı bilmiyorum ama çocuk ruhumla bile hissettiğim, arada bir okula uğrayan o uzun boylu, senin gibi sarışın adamın insana güven veren yüz ifadesi bugün bile aklımda. Teneffüslere birlikte çıkar olmuştuk, kolkola girip benim sınıfın penceresinden resmini yapmaya çalıştığım 6. Durak Camii'ne bakan bahçede turluyor, "önümüze gelene bir tekme" oynuyor, ip atlıyor, kimi zaman o günkü ödevleri birbirimize tekrarlıyorduk. Bir gün bir teklifte bulundum, "Okul çıkışı bize gelsene?". Hiç ikiletmedin. "Tamam" dedin, çok şaşmıştım evden izin almadan, kendi iradenle bize gelmeye karar vermene. Kimbilir belki de annen çalışıyordu ve okul sonrası evde yalnızdın, onu bile bilmiyormuşum bak. Son ders zili çalar çalmaz çantaları kaptığımız gibi bize yollanmıştık. Yolda bahçe çitinde kuzukulağı sarmaşığı olan evin önünde durup birkaç ekşi yaprağı ağzımıza atmış, gülüşerek devam etmiştik. Bir şeyler yedik sanırım ve sonra bizim evin meşhur yüksek divanına tırmanıp hem sokağı seyretmeye, hem sohbet etmeye başladık. Yüksek divan deyince bilmeyenler vardır, sosyal konut olarak yapılan sitemizde her katta 6 daire vardı ve hepsinin dış kapısı aynı uzun, ortak balkona açılıyordu. O yüzden balkona bakan odanın ve mutfağın pencereleri biraz yüksek ve eni geniş, boyu kısa tutulmuştu. Lakin apartmanda yaşayanların çoğu ailenin kadınları çalışmıyordu ve ev işlerini bitirdiklerinde en büyük zevkleri ana caddeye bakan bu pencerenin önüne oturup gelen geçeni seyretmekti. Panoramik bir açısı vardı üstelik, lakin pencereler neredeyse tavana yakın olduğundan babam ve diğer ev sakinleri ahsaptan, yüksek sedirler çaktırmış ve dışarıyı görme imkanı sağlamıştı. Önce bir sandalyeye basar, sonra hayli geniş, neredeyse bir cumba özelliği taşıyan sedire çıkıp otururduk. Çocuklara oyun alanı, iki-üç komşuyla sınırlıysa büyüklere de sohbet mekanı olurdu. Aynısından bir başka blokta anneannemin de vardı, sanırım anneannemin uzun yaşama sırlarından biridir bu yüksek divanlar. Eline çabuk ve hareketli bir kadındı, tüm yemeklerini o sedirde yer, gün boyu da oradan dışarıyı gözlerdi. Yalnız oraya çıkabilmek için önce duvara dayalı bir sandalyeye basar, sandalyeden yanındaki masaya geçer, masadan da sedire çıkardı. Her öğün yemeğini küçük, bakır sinisine yerleştirir, siniyi sedire koyar, sonra kendisi çıkardı ve her bitirdiği tabağı yemeğin tamanının bitmesini beklemeden aynı işlemleri yaparak mutfağa götürüp geri gelirdi. Bir nevi spordu onun için. Çok küçükken o yüksek divandan tepeüstü düşmüşlüğüm vardır, hala başımın arka tarafında o düşmeden yadigar bir sivrilik taşırım.
Afife, kusura bakma bu yüksek divan meselesini açıklamadan olmazdı. İşte o gün o yüksek divandaki sohbetimiz bitince sen toparlandın ve eve gitmek için ayrıldın. Divana tırmanıp arkandan baktım ve birdenbire ağlamaya başladım. Neden mi? "Ya yolda başına bir şey gelirse, ya araba çarparsa" diye, ağlamanın boyutunu abartmış olacağım ki sesime annem geldi, "Hayrola?" dedi, "Ya Afife'ye yolda bir şey olursa" dedim. Annem pratik bir kadındı, kuru gürültüye pek pabuç bırakmazdı, "Allah akıl fikir versin" deyip mutfağına geri döndü. Kaygı düzeyim o zamandan tavandaymış demek ki Afife, ertesi gün seni okulda sağ salim görünce derin bir nefes almıştım.
Okumayı çok severdim, babam da gücünün yettiğince beni mahrum bırakmazdı kitaplardan. Hürriyet Gazetesi'ndeki "Güngörmüşler" ve "Fatoş"un hastasıydım. Bunların arasıra ciltli kitapları çıkardı, babama aldırmış, birkaç kez okumuş, yetmemiş boyamış, yetmemiş okula götürüp biraz da hava atmıştım. Sen de okumak istedin Afife, çekinerek ricada bulundun. Hemen verdim, en iyi arkadaşım değil miydin? Aradan günler geçiyor ama kitaplar bir türlü geri gelmiyordu. O zamanlardan kitap konusunda belirgin bir titizliğim ve cimriliğim varmış. Sonunda dayanamayıp "Hala okumadın mı?" diye sormuştum da ıkınıp sıkınmış, sarışın yüzün kızarmış, "Tamam getireceğim" demiştin. Ertesi gün elinde benimkiler değil ama iki farklı çizgi roman cildiyle çıkıp gelmiştin. Meğer küçük kardeşin yırtmış, babana yenisini aldırmışsın. Kendimi hala ayıplarım Afife o kitapları kabul ettiğim için ama itiraf edeyim yeni maceralar okuyacağım için de sinsi bir sevinç duymuştum. Beni affet e mi, çocukluğuma ve okuma aşkıma ver.
Sonra bir gün geldin ve şöyle dedin: "Biz yarın taşınıyoruz". "Hadi ya, nereye?" dediğimde, "başka bir şehre" diye cevapladın. İnanmadım biliyor musun? Aklım almadı daha doğrusu, insan bunu bir gün önce mi söyler, şaka yapıyorsun sandım ama ertesi gün sen yoktun, daha sonraki günler de. Doğru dürüst vedalaşamamıştık bile Afife, hayal gibi kaybolup gittin, o ince, narin varlığına yakışır şekilde.
Çok sık aklıma düşüyorsun Afife, acaba arkadaşlığımız sürseydi aynı yakınlıkta olur muyduk? Yollarımız taban tabana zıt rotalara mı çevrilirdi bilemiyorum ama sen benim için çocukluğumun en güzel anılarından birisin. Keşke bu yazıya denk gelsen de bana bir ses versen Afife Karabulut...
Merhaba.
YanıtlaSilFacebook da sarışın siz yaşlarda bir Afife Karabulut var. Baktınız mı? https://www.facebook.com/afife.karabulut
Evet baktım Face'dekilere ama sanırım hiçbiri değil
SilKeşke ses verse...
YanıtlaSilinşalalh arkadaşına kavuşursun Leylak dalı
YanıtlaSilYa lütfen evren bu yazıyı Afife'nin önüne düşürsün, lütfen!
YanıtlaSilBence de Afife mutlaka okusun bu yazıyı ❤
YanıtlaSilLeylakcığım,
YanıtlaSilÇok yürekten bir arzu bu, dilerim yerini bulsun. :)
Afife unuttu mu acaba? üç yıl önce memlekete gidince tesadüfen özel hastanede ortakokul arkadaşımı gördüm ki çok yakındık, her okul çıkışında aynı otobüse biner evlerimize dönerdik, yolda hep sohbet ederdik, aynı sınıftaydık, sürekli bir aradaydık...adını soyadını dahi unutmadım... görünce de hemen tanıdım... kendimi tanıttım ama hiç hatırlamadı beni... İkiz kardeşim de aynı sınıftaydı, ondan, kendimden bir dolu anı sıraladım... ikimiz de aklına gelmedik... oysa ben ona ait her detayı hatırlıyordum...hatırladığım her şeyi söylediğimde onaylıyordu, ismi bile doğruydu ama o beni de kardeşimi de hiç hatırlamamıştı... Oysa biz ikizler okulda da, sınıfta da popülerdik, bilinirdik... çok şaşırdım... hafızası hiç kaydetmemiş ya da silinmiş... :( yani sınıf arkadaşımız bizi unutmuş. :( Afife unutmamıştır dilerim...
YanıtlaSilAh kaybedilen o arkadaşlıklar...
YanıtlaSilAğlayarak okudum,geçmiş,geri gelmeyeceğin için mi bu kadar güzelsin?
YanıtlaSilNe kadar tatlı ve romantik bir hikaye. Umarım bulursunuz. Bence hepimiz blogumuzda paylaşıp elden ele dolastiralim, belki Afife Hanim'in önüne düşe bu yazı da böylece. Sevgiler
YanıtlaSilAfife'yi anlatınca benim de aklıma Kamuran düştü bak.. Bir görünüp bir kaybolmuştu o sene... Almanya'dan getirdiği o jelibon şekerleri hala aklımda...
YanıtlaSilİnşallah bir merhaba der bu yazıyı görüp ♥
Bence Afife hayallerindeki gibi kalsın.
YanıtlaSilSosyal medyada aradınız di mi?Tabi ki soyadı değişmiş olabilir, bilemedim :(
YanıtlaSil