.

.
.

7 Ocak 2019 Pazartesi

7 OCAK (KAR YAĞAR BAŞKA YERLERE KUCAK KUCAK)

O başka ellere yağan kar buraya da ayazını gönderdi ama anneannemin deyimiyle "dıllanmayayım" (tercümesi: dırlanmak yani çok konuşmak), zira gökte güneş varsa hava istediği kadar soğuk olabilir, güneş enerjisiyle çalışan bir makine olduğum için keyfim yerinde. Üstelik evin en sıcak olduğu günler güneşli ama ayaz günler, şu anda pencereden vuran güneş yüzünden elektrik sobasını kapattım, sıcacık oturuyorum, dışarısı ise Antalya standartlarına göre oldukça soğuk. 

Yılbaşından önce tomurcuk olarak aldığım sümbüllerim açmakla kalmayıp kendilerini aştılar. Tek kök olarak aldığım pembe cazibeme dayanamayıp ikinci bir kök çıkardı ve anında açtı. Mor olanın aile büyüğü ise öyle kocaman çiçekler çıkardı ki kendi boynunu büktü garip. Arkasına parlak turkuaz çiçekli, uzun saplı bir destek attım, sahte ve gerçek çiçek dayanışma içinde güneşleniyorlar şu an.  İnstagram alemini sümbüllerimle yeterince taciz ettim, sıra burada, sizleri eksik mi bırakırım hiç, haydi buyrun:


Görüntülerinin şahaneliği bir yana odaya öyle bir koku salıyorlar ki anlatılmaz, sanırım onlar yerlerini sevdiler, ben de onları. Ömürleri uzun olsun.

Kurarken keyif ama toplarken angarya gelen bir işi de hallettim dün; yılbaşı ağacını söküp yerine kaldırmak. Tıpkı hevesle çıkılan bir seyahate giderken hazırlanan valizle, dönerken hazırlanan valizin başına gelenler gibi. Söylene söylene çıkardım süsleri yerlerinden, ağacı poşetledim, evin muhtelif yerlerine dağılmış yeni yıl objelerini ve yeni yıl konseptli kupaları dolaplarına kaldırdım. Geriye halının üstüne uçmuş birkaç sarı yıldızla, ağaçtan dökülmüş üç-beş yeşil yaprak kaldı. Onları da elektrik süpürgesinin midesine gönderdim, sen sağ ben selamet. Darısı önümüzdeki yıla, sağlıkla, huzurla. 

Poşet demişken, çevre için hiç çözüm getirmeyeceğine inandığım bu uygulamaya kızacağıma alternatif ürettim. Evin içi bez torba dolu, kendi diktiklerim, sağdan soldan hediye gelen, yayınevlerinin eşantiyonları, her daim çantamda gezdirdiğim Sünterciğimin ta Almanya'lardan gönderdiği, küçümen kılıfına katlanıp giren sentetik kumaş çanta ve benzerleri marketlerin uyduruk plastiklerine muhtaç etmeyecek beni. Zaten o poşetleri çöp koymak dışında kullanmıyorduk, buna çözümü de ambalajcıdan 1 kilo poşet alarak bulduk. Kilosu 12 lira,  hem de çözünen tür, en az 6 ay yeter Allah'ın izniyle 😀

Yeni yılın ilk dört gününü yağmur nedeniyle eve kapanarak geçirdim. Bu süreçte birkaç film izledim. Biri "Green Book". Ünlü zenci piyanist Don Shirley'in 60'lı yılların başında, henüz siyahlara yeterince özgürlük tanımayan güney illerine yaptığı turne ve bu turne sırasında  kendisine şoförlük ve yardımcılık yapan Tony Lip'in çok keyifli ve aynı zamanda düşündürücü maceralarıydı filmin konusu. Çok severek izledim ve bugün öğrendim ki "En iyi komedi/müzikal film", "En iyi senaryo" ve "En iyi yardımcı erkek oyuncu" dallarında Altın Küre'yi kucaklamış. Gerçek bir öyküden uyarlanan filmde Don Shirley'i canlandıran Mahershala Ali'nin kazanmasına kesin gözüyle bakıyordum, o derece iyiydi çünkü.

"Ballad of Buster Scruggs" isimli western filmini ise Netflix'den izledik. Kocamın gecikmeli doğum gününü kavrulmuş badem yiyerek ve vişne şarabı içerek kutlarken bize eşlik etti. Coen kardeşlerin çektiği film birbirinden bağımsız 6 öyküden oluşuyordu, açıkcası biraz sıkıldım. Ekşi Sözlük'te film yere göğe konmamış, alındım biraz 😀 Ya ben filmden anlamıyorum ya da yeterince ekşi değilim 😀

Dört gün kendimi eve kapatınca hafta sonu coştum haliyle, cumartesi günü "Fındıkkıran" balesini izlemeye gittik, benim dördüncü izleyişimdi ve yine ilk izleyişimdeki keyfi aldım. "5. defa izler misin?" diye sorarsanız cevabım "Evet" olacaktır. Bu kez  şeker prensi ve prensesini canlandıran dansçılar farklı idi. Mersin Opera ve Balesi'nden gelmiş bu iki dansçı tam bir göz ziyafeti sundular bize. 


Görsel: Buradan

Haftasonuna altın vuruşu ise pazar akşamı "Müşterek" tiyatro grubunun "39 Basamak" isimli oyununu izleyerek yaptık. Demet Evgar, Okan Yalabık, Engin Hepileri ve Bülent Şakrak'ın rol aldığı oyun kelimenin tam anlamıyla harikaydı. 


Görsel: Buradan

Son zamanlarda izlediğim adet yerini bulsun diyerek seçilmiş repertuarlarından, acemice, basmakalıp oyunculuklarından bezdiğim tiyatro oyunlarından sonra ilaç gibi geldi bu şahane kotarılmış gösterim. Tipik bir kaçma-kovalama, casusluk konusu içerse de yorumlama ve sahneye konuş o kadar özenli ve ilginçti ki yaklaşık üç saat süren oyunu soluksuz izledik. Okan Yalabık'ın taklalar atarak sahneye girdiği ve rüzgarla uçuşan bir çalı öbeğini canlandırdığı bölüm sanırım AST'ın yıllar önce sahnelediği "Aladağlı Mıho"da Cezmi Baskın'ın canlandırdığı öküz rolünden sonra unutamayacağım bir sahne olacak. Gerçek sanat, gerçek tiyatro bambaşka bir şey, iyi ki varlar...

5 yorum:

  1. Yeni yıl sanatla grlmiş ne güzel ;) sümbülleri görünce özendim valla ogise alayım bir tane her sabah pozitif pozitif karşılasın beni

    YanıtlaSil
  2. Poset olayında hemfikirim sizinle

    YanıtlaSil
  3. ne güzel fotolar da haberler de. 39. basamak aklımda olsun bu kadro. filmi de güzel bu eserin. ast bir ankara klasiği de miii :)

    YanıtlaSil
  4. Sümbüller nasıl da harika!. İyi ki sayfanıza gelmişim, içim açıldı. "39. Basamak" Oyunu benim de aklımda olsun. Yeni yıla ne güzel girmişsiniz, bütün yılınız hep böyle güzel ve renkli geçsin. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  5. sümbülleriniz harika..eşinizin doğumgünü kutlu olsun...nice sağlıklı keyifli yılları olsun inşallah...filmleri not aldım...fındıkkıran her daim izlenir bence de...ben de ağacımızı henüz kaldıramadım şubata kadar kalsın bari dedim yanıp sönen ışıklarına doyamadım sanırım...sevgilerimle...

    YanıtlaSil