Öğleden sonra boyamı ve kitabımı yanıma alıp kuaföre doğru yola koyuldum. Onlarca kere yazdım, bir kere daha yazacağım, bu kadar çabuk uzayan saçlarımdan dertliyim. Boyuna değil, enine lütfen, uzayacağına dökülme arkadaş. Beni de üç haftada bir kuaföre gidip saç boyatmaktan kurtar. Hişşt, kime diyorum, dinleyen yok ki 😀 El mahkum istikamet kuaför.
Boya hazırlanırken aynanın karşısında yerimi alıyor ve kitabımı açıyorum. Kuaförde aynaya bakmaktan hiç hoşlanmam, hele de kafam boyaya bulanmışken. Fön çekilirken bile doğrudan aynaya değil aynadan görünen diğer müşterilere bakarım, bir nevi dikiz yani 😀 Beklerken kahvem de geliyor, oh hayat bana güzel (bu lafı gıcıklığına yazıyorum, sosyal medyada su içerken fotoğraf koysan altına bazıları "hayat sana güzel" yazıyor da ondan. Küçücük şeylerden keyif alırsan hayat herkese güzel aslında)
Boya saçlarıma sürülürken ve bekleme süresini doldururken kitabıma dalıyorum. Kitabın adı "Kokular". Philippe Claudel adlı bir Fransız yazarın. İnsanı hatırlattığı kokularla şiirsel bir yolculuğa çıkarıyor, kendi anılarına döndürüyor. Sık sık sayfayı kapatıp okuduğum şahane cümleyi sindirmek için duvara bakıyorum. Benim bir kitaptan keyif alma ölçütümdür kapatıp duvara bakma ritüeli. "Kokular"ı okurken sık sık tekrarlanıyor. Kitaba koşut ve bir kuaför dükkanına yakışan olarak havada bolca koku var; saç boyası, amonyak, sprey, briyantin, oje, aseton, parfüm. Claudel gübreden bahsederken boyadaki amonyak yakıyor genzimi. Maydanozgillerin kokusu yolda gelirken kopardığım ebegümeci çiçeğinin kokusuna karışıyor, zaten az sonra kitabın sayfaları arasına emanet edeceğim onu. Uyuyan bebek kokusunu okurken gözüm pusetinde uyuyan müşterinin çocuğuna takılıyor, koklasam annesi kızar mı acaba? Gauloises ve Gitanes sigaralarının kokusunun anlatıldığı bölüm çok eskiden okuduğum Emile Zola romanlarının kahramanlarını getiriyor usuma, onlar da hep Gauloises içerlerdi, zaten yazar da Gauloises'i proleterlerin, Gitanes'i kadrolar ve ara mesleklerde çalışanların içtiğini söylüyor. Altın vuruşu "Çocukluk Evi" isimli bölüm yapıyor. Çocukluğumun bütün evleri iyi ve kötü kokularıyla hücum ediyorlar zihnime. Dayımın evinin bahardaki hanımeli kokusu, anneannemin Altın Damla kolonyalı salonu, babaannemin yamaca kurulu evinin tuvaletindeki sistemden kaynaklanan ve önlenemeyen kötü koku, yaz günleri balkon sofralarının çoban salatası kokusu, tatillerimizin mekanı Amasra'nın iyot kokusu, hangi birini söylesem. Kalfanın "yıkayalım" sesiyle kendime geliyorum. Sağ yanımdaki müşterinin esmer yüzüne hiç gitmeyen, boyanmaktan keçeleşmiş sarı saçlarına maşa çekiyor diğer kalfa, lüleler saçtan çok marangozhanedeki talaşlara benziyor, öylesine doğallıktan uzak. Burnumda yanık saç kokusuyla yıkama ünitesine gidiyorum. Bu kitap da kuaför salonu kokularıyla yer edecek belleğimde. Derim ki "okuyun", kimbilir size neler anımsatacak...
*"Kokular/Philippe Claudel"
Sel Yayınları/2016, 1. bası/159 sayfa
İyi akşamlar, kuaföre gitmeyi bende çok sevmuyorum ama gitmeden de olmuyor ki, saç renginiz koyu olmazsa bir iki hafta daha idare ediyor, benim saç rengim tarçın bakır mesela, daha açık renk kullananlarda var.
YanıtlaSilKokular kitabını, "pelin pembesi" isimli blogger arkadaştavokuyup tavsiye etmişti. Elimde çok kitap var şu an. ama okumaya niyet ettiğim bir kitap "Kokular"......
Benim de Pelin Pembesi'nde dikkatimi çekmişti, o sayede alıp okudum. Elimdeki kitapları bir yana itip başladım ben de, iyi ki okumuşum diyorum şimdi.
SilSevgiler
Bir gün, cesaretimi toplayabilirsem boyalı saçlarım kafama yapışmış sıkıntıdan iki kaşımın üzerinde iki yumru oluşmuş halimle bir resim çektirip, rahmetli Paçozun cephe bir resmiyle yan yana paylaşıp köpeklerin sahiplerine nasıl benzediğini bir kez daha göstermek isterim:))
YanıtlaSilKeyifle okudum,kitap sana güzel şeyler hissettirdiği için ilgimi çekti. Bir şeyi de (çok saçma da olsa) çok merak ettim. Ben hem gözlük hem de saç zarar görmesin diye hiç gözlük takamam. Takmaya kalksam da kuaför uyarır.Sen farklı bir gözlük mü kullanıyorsun.
Asucum çok alemsin :)Ah Paçoz, eski dost, umarım gittiği yerde mutludur.
SilGözlük konusuna gelince yakın gözlüğü sanırım kastettiğin, ben henüz 18. baharımı sürdüğüm için kullanmıyorum...dermişim :)Şaka bir yana ilkokul 4 ten beri miyop olduğum ve miyop da bazı bünyelerde yaşla iyice gerileyip gözü normale döndürdüğünden yakın gözlüğü ihtiyacı olmuyormuş, Ben o şanslı kullardan biriyim, henüz kullanmaya başlamadım. Umarım böyle gider. Sevgiler yolladım Asucum...
Ay niye düşünemedim bunu. Sanki gözlüksüz asla okunamazmış gibi:)) Tövbe tövbe..
YanıtlaSil