Erken bir yılsonu yazısı olsun bu, iş ki blog yalnız kalmasın.
2015'in son iki ayını babamın ameliyatı nedeniyle hastalıkla ve hastanelerle cebelleşerek geçirmiş, yılbaşına bir kaç gün kala eve dönüp "Oh be, bitirdik şu berbat yılı" demiştim. 2016'nın başımıza ne çoraplar öreceğinden habersizdim henüz. Ocak ayında önceki yılın yorgunluğunu taşıyan bedenim öyle bir hasta olup yattı ki doğum günümü bile kutlayamadım ayağa kalkıp. Yattığım yerden sosyal medya aracılığı ile gelen kutlamaları kabul edebildim sadece 😀
Şubat geldiğinde hala hastaydım ve ayın ortasına kadar belimi doğrultamadım, üç hastane ziyareti ve bir sürü ilaçtan sonra bir parça kendimi toparlayabildim. Şaka maka zatürre geçirmişim. İyileşmesine iyileştim de yine de ayı tedbir amaçlı evde geçirdim. Yegane etkinliklerim halime acıyan arkadaşlarımın ellerinde pastayla gelip gecikmeli bir doğumgünü kutlaması yapmaları ve ayın sonuna doğru Opera Sahnesi'nde izlediğim "Şen Dul" operetiydi.
Mart ayı hafiften bahar kokuları yaymaya ve ben de nisbeten iyi hissetmeye başlayınca sokaklara vurmuşum kendimi. Parklarda yürüyüşün yanısıra yine opera Sahnesi'nde bu defa bir opera, "Carmen"i izlemişim:
Nisan oldukça hareketli geçmiş; seyahatler, sergiler, geziler, etkinlikler ordan oraya koşturmuşum. Ayın başında bir Andy Warhol sergisi gezmişim, hemen ardından da Anamur'a, çok eski bir arkadaşımı ziyarete gitmişim. Beş günlük çok keyifli bir gezinin ardından çocuklar gelip keyfimi iyice arttırmış. Nisan'ın sonuna doğru açılışı yapılan "Expo 2016"ya bir ziyaret ve hemen sonra "Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Yarışı"nın Antalya etabı. Hımm, yazarken yoruldum yahu.
Hatırlamak amaçlı fotoğrafları karıştırdıkça bahar aylarının ne kadar hareketli geçtiğini görüp şaşıyorum. Mayıs Nisan'la yarışmış adeta. Önce Kaleiçi Festivali etkinlikleri, ardından Tiyatro Festivali, ikinci kez yapılan Expo ziyareti, konserler, kutlamalar derken hasta olup eve kapandığım 1,5 ayın acısını çıkarmışım. Fotoğraftakilerden ilki Kaleiçi Festivali kapsamında sahne alan Cuba Band Orkestrası konserinden, yanındaki ise yine aynı festival kapsamında yaptığımız rehberli Kaleiçi turundan. Tiyatro Festivali bu yılın unutulmazlarındandı, bir çok güzel oyun izledik. Fotoğraftaki açılış gösterisi olan Bollywood showuydu. Ve son fotoğraf da Antalya Senfoni Orkestrası'nın sezon kapanış konserinden.
Haziranla birlikte havalar ısınınca Ankara yolu görünmüş ama gitmeden önce yine Opera Sahnesi'nde bir barok konseri izlemişiz, sezonun son konseri ve hatta en güzel konseri olmuş bu.
Ayın ilk haftası Ankara'ya gelmiş ve bir hafta sonra da Trakya dolaylarına bir seyahate çıkmışız kızkardeş ve ailesiyle birlikte. İlk durak Edirne olmuş, hazır gelmişken de günübirlik bir Yunanistan turu yapıvermişiz. Fotoğrafta sırayla Kavala, İskeçe (Xanthi) ve Porto Lagos var.
Sonrasında Edirne'nin yanısıra Kırklareli, Babaeski ve Meriç ve Uzunköprü'yü de rotamıza dahil etmişiz. Seyahatten en çok aklımda kalansa aşağıda fotoğrafı görülen yolboyu ayçiçek tarlaları ve Meriç nehri üstündeki güzelim köprü olmuş. Ne de olsa en sevdiğim öykü Füruzan'ın "Edirne'nin Köprüleri" öyküsüdür.
İlkokuldayken bir şarkı öğretmişti bize kimselere benzemeyen öğretmenimiz ayları tanıtan; "Temmuzun sıcağı çok/Başka marifeti yok". Meğer ne marifetler gizliymiş o sinsi Temmuz'da. Ramazan Bayramı geçmiş, hazır babam yanımızdayken O'nu biraz gezdirelim düşüncesiyle hızlı trenle günübirlik bir Eskişehir turu yapmışız. Pek güzel gezmiş, iyi vakit geçirmişiz ammaaa...
Ankara'ya döndükten bir-iki saat sonra o korkunç geceyi yaşamışız. Sonrası endişe, keder, huzursuzluk, tatsızlık, mutsuzluk. Kendimize gelmemiz epey zaman almış. Hoş hala da gelebilmiş değiliz ya.
Temmuzun sarsıntısı Ağustos'da da devam ettiğinden pek fazla etkinlik yapmamışım bu ayda, genellikle evde kitap okuyarak geçirmişim. Bir de Ankara'nın keşfetmediğimiz ve bir süre sonra kentsel dönüşüme kurban gidecek mahalleleriniz gezmişiz kızkardeşle.
Soldaki fotoğraf Ulucanlar, İçcebeci dolaylarından, sağdaki ise yeni açılmış bir rekreasyon alanından, Karapürçek'teki Altınköy.
Eylül'ün ilk yarısını Ankara'da tamamladıktan sonra ikinci yarıda Antalya'ya, kürkçü dükkanına geri dönmüşüz. Ankara'daki son günlerde ikinci bir Eskişehir seyahati ve rehber eşliğinde, pek de yararlı ve bilgilendirici olmayan bir Ulus turu yapmışız. Bayramın hemen ertesinde de Antalya'ya yollanmışız.
Üstteki fotoğraf Eskişehir Seramik Parkı'ndan, alttaki ise UlusTuru'nda uğradığımız Yahudi Mahallesi'nden. Bu ev özürlü bir delikanlının ailesine ait ve evin dişı ve tüm odaları tamamen bu genç tarafından naif desenlerle boyanmış. İlginçti.
Yaşadığımız tüm gerilimlerden sonra Antalya'ya ve eve dönmek iyi geldi desem yalan olmaz. Çocuklar da yanımızda olunca deniz, kum, güneş ve gezme tozma havasına girdik biraz. Üstteki fotoğraf hepimizin çok sevdiği Adrasan'dan, alttaki ise kalabalığı ile bunaltan Side'den. Eylül bu koşturmalar nedeniyle pek kitap okuyamadığım bir ay oldu.
Ekim ayına damgasını "Antalya Film Festivali" vurdu. 20'yi aşkın filmi o salondan bu salona koşturarak izlemiş ve uzun zamandır ilk kez gündemden uzaklaşıp sanatla kucaklaşmanın huzurunu yaşamışım. "Amelie" filmiyle gönüllere yerleşen Audrey Tautou'yu bir galada izlemek de festivalin bonusu olmuş.
Kasımla sonbahar gelmiş güya takvimlere ama Antalya güzel bir yazı yaşamaya devam etmiş. Parklarda yürüyüp deniz kenarı cafelerde kahveler içmiş, bol bol tiyatro, opera, konser izlemişiz. "Karşılaşmalar" adındaki sergi de bu sezonun en güzel sergilerinden biri olmuş.
Ve nihayet yılın son ayı. Aralık yılın ikinci yarısındaki aylar gibi bizi üzmeye devam ediyor, bir aya iki patlama, bir suikast sığdı. Dilimi ısırarak söylüyorum, üstelik daha ayın üçte biri önümüzde, bitmedi. Huzursuz, endişeli yaşayıp gidiyoruz, yeni yıl dilekleri bile dilemeye varmıyor dilimiz. Yine de huzurla gelsin, barışla gelsin, sağlıkla gelsin 2017. Aşağıdaki fotoğraf Belek'ten, küçük bir hafta sonu kaçamağından:
Kitaplarla, sanatsal ve kültürel olaylarla ilgili döküm de başka bir güne kalsın...
Soldaki fotoğraf Ulucanlar, İçcebeci dolaylarından, sağdaki ise yeni açılmış bir rekreasyon alanından, Karapürçek'teki Altınköy.
Eylül'ün ilk yarısını Ankara'da tamamladıktan sonra ikinci yarıda Antalya'ya, kürkçü dükkanına geri dönmüşüz. Ankara'daki son günlerde ikinci bir Eskişehir seyahati ve rehber eşliğinde, pek de yararlı ve bilgilendirici olmayan bir Ulus turu yapmışız. Bayramın hemen ertesinde de Antalya'ya yollanmışız.
Üstteki fotoğraf Eskişehir Seramik Parkı'ndan, alttaki ise UlusTuru'nda uğradığımız Yahudi Mahallesi'nden. Bu ev özürlü bir delikanlının ailesine ait ve evin dişı ve tüm odaları tamamen bu genç tarafından naif desenlerle boyanmış. İlginçti.
Yaşadığımız tüm gerilimlerden sonra Antalya'ya ve eve dönmek iyi geldi desem yalan olmaz. Çocuklar da yanımızda olunca deniz, kum, güneş ve gezme tozma havasına girdik biraz. Üstteki fotoğraf hepimizin çok sevdiği Adrasan'dan, alttaki ise kalabalığı ile bunaltan Side'den. Eylül bu koşturmalar nedeniyle pek kitap okuyamadığım bir ay oldu.
Ekim ayına damgasını "Antalya Film Festivali" vurdu. 20'yi aşkın filmi o salondan bu salona koşturarak izlemiş ve uzun zamandır ilk kez gündemden uzaklaşıp sanatla kucaklaşmanın huzurunu yaşamışım. "Amelie" filmiyle gönüllere yerleşen Audrey Tautou'yu bir galada izlemek de festivalin bonusu olmuş.
Kasımla sonbahar gelmiş güya takvimlere ama Antalya güzel bir yazı yaşamaya devam etmiş. Parklarda yürüyüp deniz kenarı cafelerde kahveler içmiş, bol bol tiyatro, opera, konser izlemişiz. "Karşılaşmalar" adındaki sergi de bu sezonun en güzel sergilerinden biri olmuş.
Ve nihayet yılın son ayı. Aralık yılın ikinci yarısındaki aylar gibi bizi üzmeye devam ediyor, bir aya iki patlama, bir suikast sığdı. Dilimi ısırarak söylüyorum, üstelik daha ayın üçte biri önümüzde, bitmedi. Huzursuz, endişeli yaşayıp gidiyoruz, yeni yıl dilekleri bile dilemeye varmıyor dilimiz. Yine de huzurla gelsin, barışla gelsin, sağlıkla gelsin 2017. Aşağıdaki fotoğraf Belek'ten, küçük bir hafta sonu kaçamağından:
Kitaplarla, sanatsal ve kültürel olaylarla ilgili döküm de başka bir güne kalsın...
Leylak ablam ne kadar güzel gezdin sen öyle , bayılıyorum senin bu etkinlik gezilerine ;) Kocaman öpüyorum seni
YanıtlaSilLeylak'ım senin de performans iyiymiş ama. Yarışırız vallahi :)
YanıtlaSilBakalım 2017'de ne yapacağız?
Siz bol bol sergi, film, tiyatro gezin, kitap okuyun, biz de sizin nefis yazılarınızı okuyalım :)
YanıtlaSil