Sabah kendimi zorla erken uyandırıp bir süredir dalgınlığımdan yararlanıp kan değerlerimde halay kuran kolesterol ve benzeri zararlıların yaptığım diyetle ne kadarını yok edebildiğimi öğrenmek için sağlık ocağına gittim. Geçen ziyaretimde çok basit bir testi bilemeyip "bu neymiş?" diye soran aile hekimimle tekrar muhatap olmak bahasına hem de. Galiba yıldızlarımızda bir uyumsuzluk sorunu var ki bu defa da testleri yazmadı. "1 ay önce yaptırmışınız zaten, 1 ayda değişmez bu değerler" deyip savdı beni başından. "Damar benim, kan benim, sağlık sigortası benim, keyif benim" ama sahip olduğum bu varlıklar yeterli değilmiş demek ki, "yetki de benim" diyen bir otoriteye saygısızlık etmeyelim diyerek kös kös döndüm eve. Yolda anneannemi andım, o her ay gidip "golusturunu ve şekerini" ölçtürür, sonuç kağıdını da akşam babam kapıdan girerken eline tutuştururdu. Şayet değerler normalse biraz bozulurdu, "hastalık imajı" her zaman önemli bir faktördür ilgi çekmek için. Yok eğer değerleri yüksek çıkmışsa bu defa da neleri yiyemeyeceği konusu gündeme gelirdi. Babam sıralardı: "Ana, et yasak, tereyağ yasak, hamur işi yasak". Anneannem sorardı: "Pastırma?" "O da yasak", anneannem sorardı: "Sucuk?". "O da yasak". Anneannem sorardı: "Zeradar, bi damlam yesem bile mi yasak?". Babam haini cevaplardı: "Yasak, hatta sen dünyada sucuk diye bir yiyeceğin olduğunu unut". Anneannem meyus köşesine çekilir, tesbihini çekerek gözlüklerinin üstünden televizyon izlemeye başlardı ama gözü bakar gönlü sucuk, pastırma, et, ekmek üzerine güzellemeler düzerdi. Üç gün yemez dördüncü gün "Biz koca öküze benzeriz, yemezsek çökeriz. Yenmeyecek olsa icat edilmezdi hem" diyerek alıştığı usulde devam ederdi, nur içinde yatsın.
Yolda simit fırınına denk geldim, hem de Ankara usulü, diyet kaçamağı yapmak bahasına daldım içeri. Simit aldım, yarım yemekti niyetim ama eve gelip de tartıya çıkınca gördüğüm -2 rakamla keyfim yerine geldi, tam simit yedim, 1 aydır süren diyete rağmen gram oynamayan kiloları ekarte ettim ya, sefam olsun. Eh ben diyetteyim yağsız-yavan yiyorum diye hane halkını da bu kadere mahkum edecek değilim ya, mutfağa yemek yapmaya girdim. Eksilen kilolarımın keyfiyle midir nedir soğan doğrama sırasında kendimi şarkı söylerken yakaladım. "Kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına"; annemin en sevdiği şarkı, benim çocuk yaşta ilk öğrendiğim şarkı. Gözümün önüne beş yaşım ve bir otobüs yolculuğu geldi. Yazları babamın akrabalarını ve annemin teyzelerini ziyaret için birbirine komşu Orta Anadolu şehirlerine giderdik. Konya aktarmalı bir Ulukışla yolculuğuydu sanırsam. Pencere kenarında oturuyor ve sağ yanımdan akan bozkıra bakarken içimden bu şarkıyı söylüyordum: "Ey ufuklar diyorum, yolculuk var yarına". Kucağmda Konya çarşısından alınmış bir bebek, hazırolda duran mavi üniformalı şirin bir oğlan çocuğu. Babam adını "Mektepten gelmiş Memet" takmıştı. O kadar sevimliydi ki her zaman oynadığım parmak boyutundaki kolu bacağı hareketli plastik bebeklerin yerine bu yumuşak dokulu, bayağı büyücek bebeği tercih etmiştim. Sonrası biraz flu. O gece birilerinde kaldık, kimdi net hatırlamıyorum, sabah Ankara'ya doğru yola çıkmak için hazırlanırken bebeğimi bulamadım, bizimkiler ev sahiplerini müşkül duruma sokmamak için fazla tantana yapmadılar, yenisini alırız diye kandırdılar beni. Kimbilir giren-çıkan çocuklardan biri özenip almış mıydı yoksa bir yerlere girip gözden mi yitmişti bilinmez. Bir daha aynısından bulamadık tabii, günlerce yasını tuttum. Ne zaman "Kapıldım gidiyorum" şarkısını duysam önce annemi, sonra o bozkır manzaralı yolculuğu ve "Mektepten Gelmiş Memet"imi hatırlarım.
Bu da böyle bir an yoklayan bir anıydı, hafıza garip, ne zaman nerelere gideceği belli olmuyor ama benim şimdi ne yapacağım belli. Yabancı dilde Oscar adayı filmlerden birini daha, "Leviathan"ı izleyeceğim. Kalın sağlıcakla...
Not: Fotoğraf "Baharı beklerkene gözümün kökü sarardı" isimli çalışmamdan :)
Bu günlerde sizin evde Leylak Sinema Günleri hüküm sürüyor sanırsam. ;)
YanıtlaSilBakalım Leviathan'a ne diyeceksin? Benim bir yanım görmek istiyor, diğer yanım daha hafif birşeyler dene diyor. :)
"Baharı beklerken gönlüm böcelendi"
YanıtlaSilAnkara simidi, bahsi geçince nasıl özlediğimi anımsadım.
YanıtlaSil