Hava sıcak, hem de fena sıcak, bir nevi rutubetsiz Antalya hali. Üç gündür o kadar yorulmuşum ki bugün ceza yazacaklarını bilsem evden çıkacak halim yoktu. Neyse ki böyle bir girişim olmadı, sere serpe oturuyorum evde, kâh bilgisayar başında, kâh kanepede yayılarak. CD çalarda Serkan Çağrı'nın bir albümü çalıyor ve işin açıkçası pek de kulak vermiyordum. Ta ki "Nazende Sevgilim"in ilk notaları dökülene kadar. Şarkı boyunca 13 yaşımda gezindim.
17 yaşına kadar oturduğumuz kalabalık apartmanda çok çocuklu bir aile vardı, oğullarından biri sınıf arkadaşımdı hatta; neşeli, sevimli bir ergen. Sonra aynı semtte başka bir mahalleye taşındılar ve bir akşam bizi başka bir komşu ile birlikte evlerine davet ettiler. Toplanıp gittik, buyur edildiğimiz salona geçtik, hoş-beş başladı. Fakat hane halkında bir hareketlilik vardı ki kapı zili çalınca anlaşıldı, yeni bir konuk daha gelecekmiş. Evin büyük kızı "işte asıl beklediklerimiz" diyerek kapıya koştu. O yaşımda bile bu laf tuhaf gelmiş "bizi beklemiyordunuz da niye çağırdınız madem" diye düşünmüştüm. Ebeveynlerin günahını almayım şimdi, güzelliğinin farkında olan her genç kız gibi biraz burnu büyüktü hanım kızımızın, pek sokulmazdı aynı apartmanda otururken de aramıza. Her neyse kapı açıldı ve içeriye girenleri görünce az daha oturduğum koltuğun altına saklanacaktım. Sosyal Bilgiler öğretmenim, karısı ve genç kızlarıydı gelenler. Ortaokul 1 ve 2. sınıfta haftada 5 saatten dersimize giren ve o sırada da girmekte olan, tıknaz, bembeyaz saçlı, kırmızı yüzlü ve biraz sert tabiatlı öğretmenimizin aslında evimizin bir üst sokağında oturması nedeniyle tüm ailesine aşinaydım. Havalar güzelleşmeye başlayınca balkon sefası yaparlardı ailecek ve oradan her geçişimde aynı o andaki gibi saklanacak delik arardım. Çocukluk işte, oysa severdi beni. Sonradan aklıma geldi ki konuk olduğumuz evin subay olan ve o anda başka bir şehirde görev yapan oğluyla öğretmenimin kızı nişanlıydı. Neden ayrıcalıklı oldukları ve evin kızını neden telaşlandırdıkları anlaşılmıştı böylece. Sohbet muhabbet gırla gidiyor, ben mümkün olduğunca öğretmenin dikkatini çekmemeye çalışarak büzüldüğüm yerde konuşulanlara kulak kabartıyordum ki nişanlı genç kızdan şarkı söylemesi istendi. Bir-iki nazlandıysa da yanakları kızararak "peki" dedi, "uzaktaki nişanlım için söyleyim öyleyse" ve başladı:
"Değdi saçlarıma bahar gülleri
Nazende sevgilim yâdıma düştün
Sevenin bahtına bir güzel düşer
Sen de tek sevgilim aklıma düştün
Nazende sevgilim yâdıma düştün"
13 yaşın romantizmiyle pek etkilenmiş, öğretmenimden utanmayı falan bırakıp bakakalmıştım şarkı söyleyen kızcağıza. Şimdi torunları bile büyümüştür olduysa, umarım birliktelikleri de hala sürüyordur. Ne zaman bu şarkıyı duysam o sahne çıkıp gelir geçmişten. Öyleyse haydi hep birlikte bir kez daha dinleyelim bu kez Nalan Altınörs'den:
Bayılırım o şarkıya da; niye gözüm yaşardı anlamadım :(
YanıtlaSilNurşen ablacım,eski şarkılar beni de ilk duyduğum noktaya taşır. Babamn dinlediği, annemin bu şarkı dediği, babaannemin mırıldandığı şarkı, hem o ana, hem de onlara anımsattıkları eski günlere gittikleri günleri gözümde canlandırmaya zorlar. Nedense hepte ağlatır, Geçen gün masumiyet müzesini gezerken, rahmetli dedemin kullandığı benzer eşyalar,yaşadıkları Boğaziçi gibi birçok şeyi düşündürüp, ağlattı.
YanıtlaSilŞarkılar neler söylemez ki? Hele hele TSM.. Güzel bir yaşanmışlik dökülmüş yazılara. Benim artik bütün dinlediğim şarkılar "Rüzgâr söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı" modunda..
YanıtlaSilNalan Altınörs'ü ben de çok beğenirdim.farklı,ama akılda kalan buğulu bir ses....nostalji yaptım...
YanıtlaSil