Görsel: Buradan
Kapının
zili duyulur duyulmaz heyecanla fırlar küçük kız ama büyükler onun heyecanının
farkında bile değildirler, dirsekleyip öne geçerler. Anneanne “gişilik” dediği
giyimlerinden biri sırtında, beyaz yaşmağı başında en öndedir, kapıyı anne açar.
Büyük dayının yanında içeriye giren orta boylu, frapan giyimli, küçücük ayaklı,
göz makyajı kuyruklu kadın siklamen rengine boyalı dudaklarında kocaman bir
tebessümle “Merhaba” diye bağırarak küçük kıza doğru yönelir, “sen dayının
bahsettiği küçük kız olmalısın, adını çok duydum”. Küçük kız kalbinin
kapılarını ossaat açar ve “dayının evlenmeyi düşündüğü kadın” sıfatıyla aileye
ilk ziyaretini yapan yenge adayını mutena bir yere yerleştirir. Kalpteki yer
yılbaşında hep özlemini çektiği türden bir oyuncak bebek ve doğum gününde 36
renk suluboya hediyeleriyle giderek genişleyecektir. Sadece küçük kızın kalbi
değildir aday yengenin fethettiği, ailenin tüm bireylerini güler yüzü, cana
yakınlığı ve konuşkanlığı ile kendine bağlayıp bitirmiştir ilk tanışma akşamını.
Huysuz anneannenin bile gözleri parlamış, dudağının kenarına çaktırmak
istemediği bir tebessüm yerleşmiştir. Onay işlemi tamamdır, hazırlıklar başlayabilir.
Sırada
aday yenge ve ailesine verilecek yemek daveti vardır. Anneanne sabahtan
başlamıştır hazırlığa, küçük kız anneyle akşama doğru gider, baba mesai sonrası
gelir, sofra kurulur, konuklar kapıda hararetle karşılanır, sonunda yemeğe
oturulur. Pirinç çorbası pişirmiştir anneanne, anne servisi yapar. Küçük kız
ikinci kaşığı aldığında pirince benzemeyen bir şeyler fark eder, inanmak istemez
ama o şeyler tombul, minnak kurtçuklardır. Anneden “niye bitirmedin çorbanı”
azarını işiteceğini bile bile sessizce kaşığı bırakır, masadakiler ya farkında
değildir ya da değilmiş gibi yapıyorlardır. Bir şekilde biter yemek ve gece.
Ertesi gün tekrar anneanneye gidilir. Dayı herkesin salonda olduğu bir an “Bir
dakika” der ve içeriye yönelir, az sonra elinde katlanmış minik bir kâğıtla
geri döner, kâğıdın katını açtığında küçük kız bağırır: “Aaa işte bu kurtlardan
dün benim çorba tabağımda da vardı”. Dayı üşenmemiş biriktirmiştir çorbasındaki
kurtları. Herkesin bakışı anneanneye yönelir, omuz silker anneanne: “Nidiyim,
dul garıyım ben, maaşım mı var, evde ne varsa onu pişirdim, kurtlanmış zahir
pirinç, bişey olmaz o kadardan”.
Menüsünde
kurtlu çorba olan tanışma yemeğinin olumsuz bir etkisi olmaz, iki aile kaynaşır,
nişan, düğün yapılır. Anne küçük kıza pembe dantelden bir elbise diker düğün
için. Çok sükse yapar onunla, kendi evlerinden anneanneye giden yolda salına
salına yürür de B Bloğun normal zamanda yüz vermeyen kızları arkasından ısrarla
adını seslenirler, dönüp bakmaz bile. Düğünde gelinin eteğini tutar, kimi bulduysa
dans eder, kim fotoğraf çektiriyorsa kadraja girer, tek yeğen olmanın tadını
çıkarır. Dayı ve yenge balayının ardından iki katlı tipik bir Yenimahalle
evinin balkonu hanımeliyle sarılmış üst katına yerleşirler. Öyle güzel kokar ki
baharda çiçekler, küçük kıza o zamandan beri balkonunda hanımeli olan evler hep
mutluymuş gibi gelir. Dayıyla yengenin evi çok güzel döşelidir, küçük kızın
evinde olmayan, hatta bildiği başka evlerde de olmayan eşyalar vardır; tam
ortasında bir pikap olan siyah büfe, her
minderi başka renkte, siyaha boyalı sandalyeler, damla biçiminde kristal
sarkaçları olan avizeler, yatağın üstünde yengenin büyük anneannesinden kalma
sırma işlemeli kadife örtü, pencerede yeşil organze üstüne yağlıboya laleler
resmedilmiş perdeler, tuvalet masasının üstünde antika kristal parfüm şişeleri,
silindir biçimli Tolon marka çamaşır makinesi ve
küçük kızın evine daha uzun süre giremeyecek olan bir ayrıntı, duvara asılı
siyah bir telefon.
Sadece
telefon ve dekorasyonda değildi farklılık. Küçük kız ilk yemek davetinde
anlayacaktır bunu, yenge müthiş sofralar kurar, bilinmedik şeyler pişirir.
Tablo gibi hazırlanmış masada yenilen yemeğin üstüne tek kişilik kâselerde
şeffaf bir tatlı gelir, henüz jöle nedir bilmeyen küçük kız kaşığında titreyen
sarı renkli şeye bakakalır.
Hanımeli
kokulu evden bir süre sonra taşınır dayı ile yenge, artık üç kişilerdir, bir
küçük kızları olmuştur. Kocaman bir dairedir yeni ev, kot farkından dolayı
merdivenle inilir, üç bölüm halinde uzanan devasa salon apartmanın arka
bahçesine bakar. Yatak odaları ve evin büyüklüğüne oranla küçük kalan mutfaksa
merdiven boşluğuna. Karanlık mutfağa neşe katmak için ne varsa kırmızıya
boyatmıştır yenge, o kırmızı mutfaktan her davet sofrasında farklı bir yemek
çıkar, farklı takımlarda sunulur.
Küçük
kız yavaş yavaş büyüyordur artık. O gün ailenin tamamı yengenin evinde yemeğe
davetlidir. Sofra hazırlanmış, masanın demirbaşı kulpu çatlak sürahi-ki kimin
elinde kırılırsa dayı ile yenge o kişiye sürpriz bir ödül vaat eder-başköşeye
konmuştur. Küçük kız mutfağa, yengenin yanına gider. Kırmızı ocağın üstündeki
kocaman kırmızı tencerede su kaynıyordur. Yenge kırmızı dolaplardan birini açar,
içinden neredeyse bir metre uzunluğunda ince bir paket çıkarır. Spagettidir bu,
küçük kız hiç o kadar uzununu görmemiştir, gözleri tencere ile spagetti paketi
arasında gidip gelir, tencere ne kadar büyük olursa olsun o kocaman
makarnaların sığması mümkün değildir. “Kıracak mısın?” diye sorar. “Hayır” der
yenge, “bak böyle yapacağım”. Kapağı kaldırıp fokurdayan suya eline aldığı
spagettileri diklemesine yerleştirir. Bir çiçek gibi açılan spagettiler
tencerenin kenarına dayanırlar ve alttan yumuşadıkça dibe doğru yol alırlar.
İki dakika geçmeden upuzun spagettilerin tamamı açılmış bir yün yumağı gibi
suyun içine yayılmış, pişmeye başlamıştır. Küçük kız ilk spagetti pişirme
dersini yengeden almış olmanın heyecanını taşıyarak aile bireylerini sofraya
çağırır. Masanın etrafına yerleşirler. Küçük kızın artık bir kız kardeşi vardır,
anneannenin bir yanına küçük kız, diğer yanına kız kardeş oturur. Dayı ve baba
yan yanadır, dayı rakı şişesine uzanır, bardakları doldurup su ekler, sonra
kadehleri birbirine vurup çok eski yıllardan kalma, çok sevilen bir komşudan
öğrendikleri şarkıyı söylemeye başlarlar adetleri üzere:
“viva
la viva la viva la amur
Viva
la amur viva la amur
Viva
la kampaniiiii”
Anneannenin
bu şarkıyı her duyduğunda olduğu gibi yine suratı asılır, “Vangil çığırıp durman
papaz gibi” der oğluyla damadına, onlar gülüşürler. Anneannenin kızgınlığının,
anlamını bilmeden öğrenip sevdikleri, aslında aşka ve dostluğa bir övgü olan
şarkıya değil içilen içkiye olduğunun farkındadırlar ama aldırmazlar, “şerefine
ana” der damat gülerek. Yüzünü tabağa eğip “babamın bokunu için” diye fısıldar
anneanne kimseye duyurmadan, sonra iki yanında oturan küçük kızla kardeşini
dürtükler: “Kırıtıp durman kız, yiyin”. Kızlar yüksek sesle koro halinde cevap
verirler: “Dürtmesene anneanne yiyoruz işte”. Anneanne iyice sinirlenir,
“babasının ikinci porsiyon bokunu” ikram olarak küçük kızla kardeşine sunar…
:) bi güldüm ki...
YanıtlaSilsıcacık...
YanıtlaSilBu küçük kızın yaşamı böylesine güzel gözlemleyebilmesi, ileride bu güzel hikayeleri yazabilecek mükemmellikte bir yazar olacağının işareti imiş bence. Devam Leylak' cım.
YanıtlaSilGüzel bir filim seyrettim ,anneanne benm büyük teyzem gibi ruhları şad olsun.Sevgiler Leylak 'cığım.
YanıtlaSilDevamı gelecek herhalde yarım kaldı gibi...
YanıtlaSilAnane eski yaşamı, yenge yeni yaşamı simgeliyor. Daima ileri, hep ileri.
Yazılarınızı çok beğeniyorum. Benim eksik olan yanımı anlatıyor bana, ben çok teferruata bakmıyormuşum, bir çok şeyin inceliklerini hatırlamıyormuşum. Hayatımdaki eksiklik bu bence. Sizi okuyarak geliştiğimi hissediyorum bu yaşımda...
Teşekkürler yazılarınız için.
İşte yaşamdan sıcacık bir öykü. Ellerine sağlık.
YanıtlaSilLeylak Dalı!!!!! Ne güzel anlatıyorsun. Seni tanıdıktan sonra daha da güzel geliyor insana. Bence öykü değil roman yazmalısın.
YanıtlaSilHepinize en kocamanından teşekkürler, başladım gidiyorum bakalım, umadım birşeyler çıkarabilirim...
YanıtlaSil