Eh, bugün Cumartesi'dir dedik, kız kardeş ve minik yiğenle gezmece tozmaca yaptık. Meşhur bir lokantada matah olmayan bir yemek (hatta kız kardeşinkinden saç ve kirpik çıktı) yedikten sonra Kuğulu Park'a uzandık. Orada kendini boyamış bir mim sanatçısı gösteri yapıyordu, fazla mı takıp takıştırmıştı ne:
Şemsiyeyi beğendim ama istesem mi diye düşünmedim değil :) Vermeyeceğini bildiğim için ses etmedim, zaten parkın karşısındaki, Paris Caddesi'ne çıkan merdivenleri şemsiyenin renklerine boyamışlardı, gidip orada fotoğrafladık kendimizi:
Kuğulu'dan sonra yürüyerek her zaman çay içtiğimiz mekana girdik ama o kadar kalabalıktı ki caydık, yürüyüşe devam edip yakında oturan arkadaşa gitmeye karar verdik. Arkadaşın evi bahçeye açılıyor ve Femina isimli bir de köpeği var;
Karşınızda Femina Hanım, nasıl güzel değil mi?
Bahçeye sonbahar gelmiş bile. Kutsal ağacım, hayat kurtarıcım at kestaneleri yapraklarını kahverengi biyelerle çevirip kestanelerini yere dökmeye başlamış, sarmaşıklar da güz kızıllığına bürünmüş:
Ankara sonbaharının olmazsa olmaz çalısı ateş dikeni, insanın neşesini arttırıyor:
Tam bahçeden ayrılırken Femina hareketlendi, "ne oluyor?" demeye kalmadan yan bahçeden giren kediyi kovalamaya başladı:
Ankara'da sondan bir evvelki Cumartesi'mizi de böyle sonlandırdık. Şimdi izninizle gidip "Rojin"in kalan 30 sayfasını okuyayım...
Femina'yla nerdeyse adaşız :) Çok güzelmiş, bir dahaki sefere benim yerime de sev ablacığım şöyle bir gıdısından :)
YanıtlaSilAh özledim Ankarayı. ne de olsa gençlik yıllarımın bir bölümü
YanıtlaSilorada geçti. Sonbahar da başka bir güzel oluyor Ankarada..
Ankara'da eylül en güzel aydır. Özledim
YanıtlaSilAnkara'yı seviyorum, şemsiyeye bende bayıldım
YanıtlaSil