Pazar gününe karnıyarıkla giriş yaptım. Yanlış bir planlama sonucu bir orduyu doyuracak kadar hazırlayarak hem de. Ne zaman karnıyarık pişirsem çocukluğuma ve Yenimahalle'deki evin merdiven sahanlığına bakan küçük mutfağına dönerim. Biz fast food nedir bilmeyen bir dönemin çocuklarıydık, dışarda yemek yeme lüksümüz pide-döner ikilisiyle sınırlıydı, o da kırk yılda bir. Şehirlerarası yolculuklarda verilen molalarda, annem yolüstü lokantalarının mutfağına pistir diye burun kıvırır, çok zorunluysak yoğurt-ekmekle bastırırdık açlığımızı. Hal böyle olunca mutfaktan çıkan menü sebze ağırlıklı tencere yemekleri olur, patates kızartması ise sofraya şenlik getirirdi. O zamanki patateslerin tadını şimdikilerde ara ki bulasın zaten. Benim çok üşendiğim ve son yıllarda kızartıldığı için iyice az pişirilecekler kategorisine soktuğum karnıyarıksa neredeyse her hafta pişerdi evimizde. Patlıcanı çiğ bile yiyebilecek kapasiteye sahip şahsım için de o gün mızmızlanmadan geçecek bir öğün demekti bu. Annem zorunlu bazı durumlar hariç mutlaka öğleden önce o günün yemeklerini hazır ederdi. Salondaki şahsıma ait ilan ettiğim, anneannemin bitişik komşusu Ağavni teyzenin eve sığmadığı için bize verdiği, üzerinde "hanım dilendi, bey beğendi" denilen, renk renk ipliklerle örülüp birleştirilmiş üçgen parçalardan oluşan bir yastığın baş köşede durduğu küçücük somyaya yayılmış ya kitap okur ya bebeklerimle oynarken burnuma dolan kokuyla mutfağa seyirtirdim anında. Annem, ortak balkondan geçenlerin görmemesi için yüksek tutulmuş pencerenin perdesini ve camını sonuna kadar açmış, iki kişinin zor sığdığı mutfaktaki üçlü Mobilgaz ocağının üstünde bir yandan patlıcan kızartıyor, bir yandan soğanla kıyma kavuruyor olurdu. Mutfağa girdiğimi görür görmez ya bir iş buyurur, ya da kalabalık etmememi emrederdi. Esasen niyetimi anlamış, beni mutfaktan kaçırmaya çalıştığı aşikardı. Ben yüzsüzce "azıcık karnıyarık içi" diye yalvarırken o "az yaptım zaten, patlıcanlara yetmez" diyerek geri püskürtme taktiğine başvururdu. "Yaa bana ne, bana ne azıcık, noolur" ısrarlarıma, "kahvaltı bulaşıklarını yıkarsan belki" diyerek şart koşar, çaresiz söylene söylene 2 bardak, 3 tabağı sabunlamaya başlardım. Sonra da ekmeğin en sevdiğim yerini, köşesini koparır (evet, kesmez koparırdım, öylesi daha zevkliydi), hatta köşe ve taze ekmek yoksa hiç üşenmez, bir koşu caddenin karşısındaki dedikoducu Niyazi Bakkal'a gider, yüzüne bile bakmadan "Naaber Niyazi abi" diyerek ekmeklerin bulunduğu bölmeye dalardım, parayı tezgaha fırlatır ve soluğu evde alırdım. Açtığım köşe ekmeğin içine annem 2-3 kaşık karnıyarık içini koyup kovalardı beni mutfaktan. Domatesin suyuyla kızaran ekmeği köşesinden dişleyerek küçücük somyama döner, Yenimahalle İlçe Halk Kütüphanesi'nden ödünç aldığım kitaplardan birine gömülürdüm. Mevsim yaz, hayat henüz güzel, annem hayatta, sebzeler doğal tadında ve ben çocuktum.
Az evvel kendi yaptığım karnıyarığın içinden aşırıp yine bir köşe ekmeğe doldurup yedim. Mevsim yine yazdı ama hayat yorucu, annem başka bir alemde, sebzeler sünger tadında ve ben artık yetişkindim. Neyse ki ruhumdaki çocuk henüz büyümemişti de bir Miyazaki animesi açıp sarma yapmaktan hâlâ zevk alabiliyordum...
Beni de kendi çocukluğuma götürdünüz, bayıldığım o karnıyarık içini ben de ekmeğin köşesine koyup çok yedim :) Şimdilerde kızıma alıştırmaya çalışıyorum ama nafile galiba. Biz biliyoruz ya o zamanların kıymetini, diliyorum bizim çocuklarımızın da böyle anlatacakları başka başka hatıraları kalsın ileriye, biz başka alemlere göçsek de....
YanıtlaSilSevgiler...
Karnıyarık en sevdiğim yemeklerin arasındadır. İçini yaparken yemeği severim çünkü o esnada açıkmış olurum ve midemi birazda olsa bastırır. Sizin hatıralarınızda kalanlar güzelmiş hani... Sevgiler.
YanıtlaSilBeni de çocukluğuma götürdünüz.Birden gözümün önüne annemin sabah kahvaltısı için yaptığı pişiler aklıma geldi.
YanıtlaSilBizim zamanımızın bütün çocukları ekmeğin köşesine karnıyarık içini koyup yemekten, kek hamurunun dibini sıyırmaktan, dolma içi yemekten hoşlanırdı sanırım... Anneler de çocukları mutfaktan kovalar, azimle direnmelerine sözde kızar ama aslında hoşlarına gider, sonra da "sinirimden gülüyorum" deyip gülerlerdi... :))
YanıtlaSilokurken gözlerim doldu. ben patlıcan sevmem, karnıyarık da yemezdim küçükken. ama karnıyarık günlerini çok severdim. çünkü ben de ekmeğin köşesine karnıyarık içini koyup yiyenlerdenim.
YanıtlaSilleylağım ruhundaki çocuğun ömür boyu çocuk kalması dileğimle
YanıtlaSilsevgiler öpücükler sana
Çocukluğuma gittim, geri geleydim iyiydi...
YanıtlaSilkarnıyarık içi ya da kavrulan kıyma ve ekmek ikilisi.
YanıtlaSilve ben de kesinlike her zaman koparılan ekmek severim.
Nurşen ablacım, yazılarınız hikaye tadında olmuş, sanki ünlü bir edebiyatçının yazılarını okuyor gibi hissettim kendimi.
Arkadaşlar anladığım kadarıyla karnıyarık içini ekmek arası yapıp yemeyi sevmeyen yokmuş, hepimizin çocukluğuna ve hala yiyenlere afiyetler olsun ve sevgiler...
YanıtlaSil