Öğretmenliğimin ilk yıllarında Eylül döneminde bütünleme sınavları yapılırdı. Bu sınavlardan birinde "Turizm" dersinden bile bütünlemeye kalmayı başarmış bir grup öğrenciye "Müze nedir, çeşitleri nelerdir?" şeklinde bir soru yöneltmiştik. Lakin konuyla çok yakından ilgili olduğu belli olan öğrencilerimizden biri "Müze"yi "Füze" olarak okuduğu gibi, Turizm dersinde "Füze"nin ne işi var diye düşünmemiş, şöyle bir cevap vermişti: "Füze bir savaş aracıdır, çeşitleri: tepkili füze vs vs...". Kağıtları okurken kahkahalarla gülmüştük, bunca zamandır unutmadım. Üstelik dersin özelliği gereği onları her yıl toparlar okulun hemen yanında olan müzeyi gezmeye götürürdük. Gerçi sergilenen eserlere bakmaktan ziyade tepişirlerdi ama en azından müze nedir bilmeleri gerekirdi, bu cevap nereden çıktıysa. Bu anıyı yılların öncesinden bulup deşmemin sebebi dünkü müze ziyaretimdi. 5-6 yıldır gitmemiştim, geçen yıl müzede alt kısmı sergilenen Herkül heykelinin yıllar önce Amerika'ya kaçırılmış üst kısmı çeşitli uğraşılar sonucu Türkiye'ye getirilmiş ve Antalya Müzesi'ndeki yerine yerleştirilerek heykelin bütünlüğü sağlanmıştı. Eh ben Herkül kardeşimi ziyaret etmezsem çok üzülürdü, o sebeple gittim, "Hoşgeldin" dedim, geciktiğim için özür diledim, biraz sohbet ettik sonra ben müzedeki diğer tanrıların hatırını da aldım dolaşıp.
Fotoğraftaki baş tanrı Zeus baba, az değilmiş kendileri. Karısı Hera'nın üstüne gül koklayıp Miken Kralı'nın kızı Alkmene'ye yanaşmış ve bunun sonunda Herkül ya da Yunan mitolojisindeki adıyla Herakles doğmuş. Lakin Hera kocaya yöneltemediği intikam oklarını zavallı Herkül'e çevirip ölümüne sebep olana kadar uğraşmış bu genç irisi koca adamla. Daha birkaç günlükken bebeğin üstüne iki tane zehirli yılan salmış ama yer mi Anadolu-pardon Olympos-çocuğu, sıkıp suyunu çıkarmış yılanların acı kuvvetiyle. Herkülümüz büyümüş, iyi eğitim almış, güreşte, ok atmakta, at sürmekte üstüne adam tanımamış. Ünlü bir canavarı da öldürünce kendisine ödül olarak Teb kralının kızı Megara verilmiş, üç tane koç gibi oğulları olmuş. Lakin hain üvey ana Hera yine devreye girip Herkül'ün beynini bulandırmış, cinnet geçirtip karısını ve çocuklarını öldürtmüş. Bunun üzerine işlediği bu suçtan arınması için Miken kralı onu hizmetine almış ve 12 tane çok ağır görev vermiş. Görevleri tek tek yazmayım burada ama, devlerle güleşmekten, altın elmaları çalmaya, Kyrenia geyiğinin boynuzunu kırmaktan Ölüler Ülkesinin yeraltındaki köpeğini günyüzüne çıkarmaya kadar bir dizi zor ötesi iş buyrulmuş biraderimize. Bunlar Herkül için basit işler, hepiciğini şıpın işi başardıysa da çilesi dolmamış garibin. Lidya kraliçesinin yanında kadın kılığında yün eğirmiş, Argonotlarla sefere katılmış, Promete'yi kurtarmış, Troya'yı tahrip etmiş. Sonra yeniden evlenmiş lakin karısı kendisini aldattığından şüphelendiği kocasına kanlı gömlek giydirip ölümüne sebep olmuş. Ah bu kadınlar ah, Herkül'e bile güçleri yetiyor. Garibim Herkül mok yoluna gitmiş gitmesine ama adamın babası baş Tanrı Zeus, torpili yüksek yerden yani. Cümle tanrılar bir olmuşlar ve naaşı alıp Oympos'a götürmüşler, Herkül'ü diriltip ölümsüzlük bahşetmişler. Bir de helal süt emmişinden kız bulup Gençlik Tanrıçası Hebe ile evlendirmişler. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.
Hazır müzeye kadar gelmişken diğer tanrı ve tanrıçaların da hatırını alayım dedim, kısa bir ziyaret yaptım hepiciğine. Sıkılmışlar kapalı yerde hareketsiz kalmaktan. İki kelam ettik, dışarıdan havadis verdim onlara. Yunanistan'da ekonomik kriz olduğuna üzüldüler, teselli ettim, turizm sezonu açılıyor düzelir biraz vaziyet dedim. Sevindi garipler. Vedalaşıp ayrıldım sonra.
Onca görüşmeden kafam şişince kendimi Müze'nin Kahvesi'ne attım. Aldım elime kahvemi, mor salkımların mis kokular saçtığı kameriyeye geçtim, karşımdaki lahitten bana bakan kabartmalara kahve bardağımı kaldırıp "şerefinize" dedim ve satış mağazasından aldığım minik Herakles defterine notlar alarak yanımda getirdiğim "Hisar'dan Ahmet"ten birkaç sayfa okudum. Oh, mis gibi bir gündü, devamını diler cümlenize selamlarımı iletirim...
ohh canına değsin ne de güzel bi gün geçirmişsin öyle..
YanıtlaSilt6ürk romatoloji günlerinde gel,rd,k oraya bütün klinik.. iü arkeoloji bölümünün misafir evinde kalırdımüzeden yürüme 15 dakkamesafede..bazı konuşmalar da oradaolurdu.. pek severdim.. =)
YanıtlaSilkeyifle..
atalet..
Hepsi harika...Keşke yanınızda olsaydım bu müzeyi gezerken sonra da o defterden alıp o masada birlikte kahve içseydik:)
YanıtlaSilİstanbul'da gezmekten bıkmadığım iki müze vardır, biri Arkeoloji diğeri Kariye...
Son fotonun ne güzel bir ışığı var, sizi yansıtan, çok sevdim;)
Darısı başıma:)
YanıtlaSilYıllar önce gitmiştim bu müzeye, tabi Herkül kardeşimiz yarımdı o sıralar, geldiğimde gidip ben de bir hal hatır sorayım, tabi bahçeye oturup kahve içmek de farz oldu:))
YanıtlaSilGençler öyle işte:)) Ağabeyimin hoş bir hikayesi aklıma geldi. Lisedeyken Antalya'ya okul gezisine gitmişlerdi. Gezdiren hoca otobüsün durduğu bir yerde ön tarafından seslenmiş ''sağda Adrianos Kapısı...'' Arkadan bir velet sesi gelmiş... ''Solda İzmir Kız Lisesiii...'' Hurra inen sola hücum tabii:)))
YanıtlaSilben müze nedir biliyorum Leylak Dalı Örtmenim...lakin müze gezmeyi falan sevmiyorum
YanıtlaSilaha da itiraf ettim :)
bak böyle hikayeleri birisi anlatsın ben dinleyeyim...o kadar işte
sıkılıyorum ne yapayım...
Sonra yeniden evlenmiş lakin karısı kendisini aldattığından şüphelendiği kocasına kanlı gömlek giydirip ölümüne sebep olmuş
YanıtlaSil-------
Bunu cok merak ettim :)Anlatmani sitesem ayip etmis olur muyum?
Ben de seviyorum muze gezmeyi ama anladim ki muze dinlemeyi,okumayi da seviyormusum.Anlatanin basarisindan olsa gerek
Nurşen hn. Herkül'ün bir yumruğuyla kayalıklara vurup, Cebelitarık boğazını açtığını biliyormuydunuz. :)
YanıtlaSil