Hani annemin dediği gibi ben hep gün batarken iştaha gelirim ya, vakit akşama yaklaşırken giriştim yaprak sarmaya. Pek seyrek niyet ederim aslında, evcek çok sevsek de bileğimdeki sıkışık sinirim ve sırtımdaki fibromiyaljinin çok geçmeden başlayan ağrısı uzak tutar beni bu güzel yemeği yapmaktan. Bugün nasılsa aşka geldim, hazırladım içini, haşladım yaprakları ve başladım kundaklamaya. Ne zaman etli yaprak sarması görsem anneannemi hatırlarım, hem çok sever, hem de çok güzel sarardı. Bu işi yapmaya akşamdan niyetlenir, sabahın köründe yataktan kalkıp hane halkını içtimaya dizer ve emretmeye başlardı: "Ne yatırsınız uşaaak, aş da zabahın, iş de zabahın. Kalkın yaprağı haşılayın, pirinci ayıtlayın, sofra bezini serin, soğanı, samırsağı getirin, durman hadi hadi" diyerek salonun ortasına serilmiş örtüyü dizlerine çekip bağdaş kurarak yerleşir, bütün domestik işleri bize yaptırıp kendisi de lütfedip sarma eylemini gerçekleştirirdi. Sıkıysa yapma, bu emir bombardımanı karşısında daha kargalar kahvaltısını etmeden sarma hazırlıklarına başlardık. İnanılmaz incelikte ve düzgünlükte sarardı, adeta makinadan çıkmış gibi. Arada bir kızkardeşle gerçekleştirdiğimiz sarılmış yapraklardan aşırma girişimlerimizi elimize indirdiği şaplakla geri püskürtür, "Çiğ çiğ yimen, karnınızda kurt olur" diye azarlardı. Zaten anneanneme kalırsak herşey karnımızda kurt yapardı; ekmeksiz yenen peynir, pişirmeden yenen sucuk, çok fazla meyve. O bir tutumluluk harikasıydı, bizim savurganlığımıza kızar, abur cubur şeyleri çok fazla yediğimizi gördü mü, "Yılan bile toprağı gıdayla yalar" diyerek ayıplardı. Savaşlar görmüş bir kuşakta ortaya çıkan tipik iktisat modeliydi anneannem.
Kafamda anneannemle sarmaya girişince çok geçmeden onun çok sevdiği ve benim de onun hüzünlü, heder olmuş gençliğine çok yakıştırdığım bir türkü geldi dilimin ucuna yerleşti:
"Cevizin yaprağı dal arasında,
Güzeli severler bağ arasında
Üç beş güzel biraraya gelmişler,
Benim sevdiceğim yok arasında"
Derken türkü türküyü kovaladı, elim yaprak sararken zihnim bu dünyadan gitmiş sevdiklerimizde, dilimde onları hatırlatan ezgiler daldım gittim. Anneannemin kardeşi Yaşar Dayı ile özdeşleşmiş bir türküye geldi sıra:
"Yarim İstanbul'u mesken mi tuttun,
Gördün güzelleri beni unuttun
Sılaya dönmeye yemin mi ettin
Gayrı dayanacak özüm kalmadı
Mektuba yazacak sözüm kalmadı
Gençlik elden uçtu gitti,
Dönmeye yüzüm kalmadı aman"
Sonunda iyice coştum. Çocukluk yıllarımın olmazsa olmazı, yaz tatillerimin neşe kaynağı annemin teyzelerinin bahçelerine ve orada geçen tatillere kadar uzandım ve ailenin çok sevilen eniştelerinden birinin dilinden düşürmediği "Dostum Dostum"u söylemeye başladım. Artık mutfakta yaprak falan sarmıyordum ben, her dizede başka bir anı canlanıyordu gözümde. Kâh Niğde'deki o uçsuz bucaksız bahçede kurulmuş sofralardan birinde tüm aile toplanmış neşe içinde ahçı olan Yaşar Dayı'nın pişirdiği Niğde tavayı yiyor, kâh bir düğünün keyifli telaşını yaşıyor, kâh 4-5 yaşlarıma dönüp kafama iple büzülmüş bir beyaz tülbenti geçirerek bitmez tükenmez gelin olma oyunlarımdan birini oynuyor, kâh teyzemin kızına çok sevdiğim "Güllü Diba" masalını anlattırıyordum. Küçük taş evin arkasındaki kavaklıktan yaprakların hışırtısı geliyor, arıktan akan suların şırıltısı evin "Kurtuluş" isimli ineğinin böğürtüsüne karışıyor, ağaçların birinden çayırlığa düşen olgun bir armudun patırtısı arılıktaki saltanatı bitmiş kovanların artığı birkaç arının vızıltısına karışıyordu. Bir sininin başına toplanarak kıpkırmızı bir karpuzu yiyip çekirdeklerini saatlerce çitliyor, iki diş atıp gerisini üstünde bıraktığım elmaları evin babası görmesin diye toprağa gömüyor, sabah serinliğinde toprak hayatı yarışarak süpüren teyze çocuklarıma kırmızı tulumbadan su çekiyordum. Burnumda toprak kokusu, yüzümde sabah yelinin esintisi, gözümde yaprakların yeşili dalmış "Sensiz dünya malı neyleyim Dostum" derken son yaprağı da sardığımı farkettim. Ben bir yemek yapmamış çocukluğumu ve ilkgençliğimi yeniden yaşamıştım sanki. Sarmaları ocağa koyarken bu yemek gereğinden fazla tuzlu olursa sebebi farketmeden tencereye akan gözyaşlarımdandır diye düşünmekteydim. Şair Dıranas doğru söylemiş:
"Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyle gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima."
"Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyle gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima."
okudum,okurken de seninle dolaştım çocukluğunda.Dün de ben iki çocukluk arkadaşımla buluştum.İki Fatma ile .
YanıtlaSilBu hafta maziye bakışlarla geçti demek ki.
Döndün mü sen Ankara'ya Nalancım?
YanıtlaSilSen dolma sardığını mı sanıyorsun.
YanıtlaSilO parmaklar kaç anıya dokundu kaç sevgili yüzü okşadı.
Ben seni farkında olmadan rahatlatan, bu günün karmaşasından uzaklaştıran ve bir tencere sarmayı yorulmadan anlamadan bitirmeni sağlayan gözyaşlarına sebep olanın "hoyrat" bir akşam üzeri olduğuna inanmıyorum.
Hoyrattır dostum hoyrattır!!!
YanıtlaSilBir indimi akşam karanlığı, darmadağın eder yüreği
Anılar böyledir işte nerede akla düşeceği belli olmaz.
YanıtlaSilSevgiler kocaman:)
Bence de bu sarma sarmak olmamış, anılarda bir gezi olmuş, sarma tetik görevi görmüş sadece.
YanıtlaSilBu yaşıma kadar kaç kere denedim, pazarlardan makinesini bile alıp denedim, daha bir kere sarmayı beceremedim o yaprakları ben. Çok da özendim ama şimdi, keşke sarabilseydim böyle bir anılar yolculuğuna çıkarma yetisi varsa şu sarmanın.
Sarma sarmak böyle bir şeydir ama..Zararlı düşüncelerden uzaklaşıp en masumane olanlarına uzanan süper bir yolculuk. Nitekim seni de almış götürmüş. Ah Leylağım, keşke şu carpal tunnel'in ve fibromiyaljin olmasa da daha sık yapsan:)) Beddua etmiyorum valla:)) Ellerine ve kalemine sağlık..
YanıtlaSilNe güzel yazmışsınız Leylak Hocam, sarma nankördür derdi benim babaannemde, sararsın saatlerce, bir oturursun masaya tükeniverir anında.Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilanneannecimi hatırladım, ağzınıza elinize sağlık:)
YanıtlaSilAnnem hala annanen gibi yaprak sarıyor , kendimi buldum satırlarda..Bugün anneme dedim ki " lahana saralım " cevabı çok netti " bus aaatte mi , sabah sararız" Hayallerim suya düştü anlayacağın...
YanıtlaSilEllerine sağlık buu arada , afiyetle yersin inşallah..
Okumaya doyamadım yazını , akşam yatmadan evvel bekliyorum , yayınladığın postunu okuyorum , ohh diyorum , tebessümümü alıyorum ve uyuyorum..Çok güzel yazıyorsun :)
Ya ben o resme bakamıyorum. Çünki yaprak sararken kurt olacağını bile bile çiğ olarak yiyenler cemiyetindenim. Resme de bakamıyorum canım çekiyor ekşili ekşili ayy..
YanıtlaSil'dikkat yazı da türküler de çok güzel' diye de uyarsaydın keşke. Hele hele dostum. O kadar çok severim ki.
YanıtlaSilAnneannem de böyle törensel hale getirirdi sarma işini. Ne çok sararlardı kaç tencere.
Pişmemişini pişmişten daha çok severim.Bu arada çok güzel olmuş kalem gibi:)
"cevizin yaprağı" benim en sevdiğim türkülerden biridir. babamım kafası hafiften çakır oldu mu, bir de istemesi lazım elbette, söyler ince ince belki ondan. şimdi akşama kadar bunu mırıldanırım, ne iyi oldu anımsatmanız:)
YanıtlaSilLeylak Ablam benim, dünya öykü gününe yakışır bir öykü gibi anıların...
YanıtlaSilToprağa gömülen elmalar, sarılan sarmalarla bir olmuş da neler hatırlatmış sana. Şahitliğini yapmak çok güzel.
Pir Sultan Abdalım gülüm dermişler oy
YanıtlaSilBu şirin canıma nasıl kıymışlar oy
İster isem dünya malın vermişler oy
Sensiz dünya malı neylerim dostum dostum
leylak ablam, merak etmiş halimi hatırımı sormuşsun.teşekkürler.iyiyim diyemeyeceğim,içerimde çok şiddetli bir kan kaybı var.
yazın beni çok ağlattı.ağlamaya hazırım gerçi,suç sende değil.kelimeler boğazıma düğümleniyor.ne konuşasım ne yazasım ne de okuyasım var.ben buralarda yokken beni unutma oldu mu?
Sen sarmaları sararken sarmalar seni sarmış Leylakcığım.Ne güzel yazmışsın, sarmışsın.Eline koluna kalemine sağlık.
YanıtlaSilO sarmalar ne lezzetli olmustur kimbilir...
YanıtlaSilBak lezzeti burayi bile sarmis. Midemiz degilsede ruhumuz doydu bir an kendimi senin annanenin evinde gibi hissetim...
Ama sarma dedigin zeytinyagli olur:)
Yani bizim bölgede öyledir..
Yüreğinizin güzelliği,yüreğinizin sözcükleri hiç tükenmesin.Anlardaki çocukluğunuzu tebessümüme karışmış gözyaşımla okudum.Teşekkürler,sevgiyle kalın Leylak Dalım...
YanıtlaSilokurken ne fena oldum. çocukluğuma gittim, annanemi hatırlamaya çalıştım. burnuma kokusu geldi. bu anılarla yoğrulmuş, bu sarma nasıl lezzetlidir kimbilir.
YanıtlaSil