.

.
.

30 Eylül 2010 Perşembe

BİR KİTABIN HATIRLATTIKLARI

Aslında neredeyse bir yıl olmuştu alalı, okunmamış kitap yığınlarının altında tutsak kalmış, unutturmuş kendini. Ne zamanki şu yemekle ilgili anılarımı anlattığım blogu açtım, o zaman hatırladım "Sofranız Şen Olsun"u. Başlamamla bir solukta yarısına gelmem bir oldu. Mutfak kültürüne özel bir ilgi duyan benim için yazılmıştı sanki, hem değişik yemekler, hem değişik bir kültür, hem de doyumsuz anılar.

Kitabın yazarı Takuhi Tovmasyan Ermeni bir ailenin torunu olarak ninelerinin mutfağını ve mutfak kültürünü anlatıyor "Sofranız Şen Olsun"da. Birkaçı dışında tanıdık bir yemek çıkmadı karşıma, bu merakımı ve ilgimi iyice kamçıladı. Ama yakaladığım bazı ipuçları beni çocukluğuma, hiç unutamadığım Ermeni komşularımıza götürdü. Çocukluğumun en eski ve en sevgili arkadaşlarından, saçlı ve gözleri açılıp kapanan bebeğini içten içe kıskandığım Elizabet'i, ağabeyi Noman'ı, annesi yardımsever ve iyi yürekli Valentin teyzeyi andım özlemle. O Valentin teyze ki annemin uzun süre yatmak zorunda kaldığı bir hastalık sırasında o yıllarda pek az ailede bulunan merdaneli çamaşır makinesini ortak balkondan sürükleyerek bizim eve taşımış ve çamaşırlarımızı yıkamıştı. İki yılımız canciğer bir komşuluk ilişkisiyle birlikte geçmişti Valentin teyzelerle, sonra mücevher ustası olan kocasının işleri bozulunca İstanbul'a göç etmişler, bir daha da haber alamamıştık.

Kitabın yazarı Takuhi hanımın da babası mıhlama ustası, takılara taş yerleştiriyor. Yani aynı meslekten. İsmine gelince o da bir komşumuzla ortak; çocuk aklımızla "Takunya" olarak dillendirdiğimiz ve böyle bir ismin neden konduğuna akıl erdiremediğimiz Takuhi teyze ve zarif kızı Olga abla alt katımızda otururdu. Beş yaşımın hamhalatlığıyla bir türlü beceremediğim ip atlamayı bana beş dakika içinde öğretip gönlüme taht kuran Olga abla, Valentin teyzelerden de erken terketti apartmanımızı. Hayalime incecik vücudu, selvi boyuyla yerleşen Olga ablayla 2 yıl evvel bir vesilyle tekrar karşılaştım. Birileri söylemese tanımam mümkün değildi. Hatırladığım kadar uzun boylu olmadığı gibi inanılmaz derecede kilo almıştı. Herşeye rağmen eskilerden uzun uzun söyleştik.

Apartmanımızda en uzun süre oturan, anneannemin bitişik komşusu Madam Ağavni ise apayrı bir alemdi. Ağavni ismi yalnızca kendi ailesinde kullanılırdı, yıllarca komşularının Avniyanım'ı, biz çocukların da Avniyanım teyzesi olarak anıldı. Ufak-tefek sessiz kocası Ohannes ve üç yetişkin oğlu ile o küçücük, sosyal konut tipi daireye nasıl sığarlardı şimdi hafsalam almıyor, üstelik kısa süre sonra büyük oğul evlenecek, gelin de aynı eve gelecek, çok geçmeden iki de torun eklenecekti bu kalabalığa. Nice bayramları, nice yılbaşlarını birlikte geçirdik onlarla. Doğumgünümü kutladıklarında neden "İsim günü" olarak adlandırdıklarını ise bu kitaptan ancak öğrendim. Hediye olarak getirdikleri, 7 yaşımın parmağına bol gelen, ucundan burcumun simgesinin oyulduğu minik bir paranın sarktığı altın yüzük ise zamanın kuyusuna düşüp yitti gitti. Keşke kalabilseydi de bu kitabı okurken serçe parmağıma geçiriverseydim, keşke Valentin teyzeninkini hayal ederek bir kadeh vişne likörü içseydim yanında.

Bu kitapta sözü geçen yemeklerin hiçbirini yemedim onların elinden, bir tek Valentin teyzenin vişne liköründen artan alkollü vişneler düştü payıma Elizabet ile birlikte. Muhtemel ki kendi aile sofralarında benzer yemekler tükettiler ama onun dışında herşeyleri bizimle aynıydı sanki. Tek ayrıksı şey balkona bakan mutfak penceresinin kıyısına dizilen boş şarap şişeleri idi. Çoğunluğunu muhafazakar insanların oluşturduğu apartman halkının kadınları fısıldaşırlardı aralarında "onlar yemekte hep şarap içerlermiş". Ama ne beis, bayram ziyaretlerinde de ağırladık onları, çay sofralarında da. Derin bir komşuluk ilişkisi farklı dinsel inançların ötesine geçmişti. Madam Ağavni'nin ortanca oğlu Civan'ın nikahında kilise sıralarına dizilmiş bir grup başörtülü komşuyu hiç unutamam.

Pişirme ve yiyip içme ritüelleriyle anlatılmış yemeklerin çoğu o cemaate özgü yemekler ama içlerinde tanıdıklarımız da var, bizim aşureye benzer bir tatlıyı onlar yılbaşlarında "Anuşabur" adıyla pişirmekte ve bereket getirdiğine inanmakta, biz de aynı amaçla yapmaz mıyız? Bildiğimiz pilav ve zerde, patlıcan kızartması, isimleri değişik olsa da yapılışları benzer daha nice yemek. Ve hepsinden ilginci, ölüleri anmak için pişirilen hep aynı: İrmik helvası.

Not: Keyifsiz bir günümdeydim, bu nedenle kitabıma bu kez kahve değil, sevgili Yurdanur'un önerisiyle ballı, limonlu adaçayı eşlik etti.

19 yorum:

  1. Geçmiş olsun,çok keyifli bir yazıydı...Sevgiler Leylak'cım.

    YanıtlaSil
  2. Ben de beğendim leylak dalım,tekrar geçmiş olsun

    YanıtlaSil
  3. ne dinlenesi hatıraların var senin.anlattıkça çoğalıyor sanki.

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel anlatmışsın.Farklı bir kültürü çocuk beyniyle algılayıp bu günlere taşımak, üstelik zaman zaman ta içlerinden bir yerlere yerleşmiş o kültür kırıntılarını bu yaşında farketmek benim de zaman zaman yaşadığım hisler.Tüm çocukluk yıllarım alt katımızda oturan Fransız bir ailenin kültürüyle geçti.En iyi çocukluk arkadaşlarım bu Fransız ailenin İsabella ve Olivia isimli çocuklarıyla, İtalyan Tatiana olmuştu.Ben kızlarına türkçeyi öğrettiğim için hiç üşenmez bana her öğlenden sonra Fransızca ders verirdi.Tabii o yıllardan bana kalan ballı krep ve bitter çikolatanın dayanılmaz lezzeti oldu. Şimdi şimdi kaplumbağa çorbası olduğunu anladığım lezzetini anlatmaya doyamayacağım çorbanın tadı dilinde. ve kavanoz dolusu sümüklüböcekler hala gözümün önünde. Bir de suda yüzen sonra çorba olan kaplumbağalar:((

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Defne,
    Şu yoruma yazdığın anıları bile zevkle okudum, blogunda paylaşmayı düşünmez misin?
    Güzel sözlerine teşekkür ediyor sevgiler yolluyorum...

    YanıtlaSil
  6. Adsız,
    Aleykümselam ama keşke adını da yazsaydın:))

    YanıtlaSil
  7. Nalancım,
    Sağol canım velakin bir türlü geçiremedim şu ağız yarasını:)

    YanıtlaSil
  8. Butterfly,
    Çok teşekkürler iyi diyeklerine ve beğenine. Sevgiyle kal...

    YanıtlaSil
  9. özlemişim seni Leylak Dalıcım... çok geçmiş olsun önce , ağrıyan sızlayan her yerini sever okşarım, geçti geçti derim....
    Biliyosun benim kaderim hep farklı kültürlerle bir arada yaşamak... çocukluğum gençliğim hep böyle bir çevrede geçti, sonra baktım Kocanın çevreside öyle... sonra kızlar büyüdü onların çevreside öyle olunca biz zenginleştik, büyüdük , çoğaldık hep.
    Yeşil Peri Gecesine başladım, hatta yarılıyorum neredeyse... Ayfer Tunç'un yazım dilini çok sevdiğimi bir kez daha anladım.

    Öptüm çok çok

    YanıtlaSil
  10. Anılar, anılar, anılar... Bu kitap 2004 yılının Aralık ayında, o zamanlar hayatımın sonraki 6 yılını paylaşacağım bu cemaate mensup bir özel insan tarafından hediye edilmişti bana. sadece mutfakta olmanın değil, mutfak hikayelerinin de bende yarattığı keyfi bildiğinden, içindeki bu güzel lezzetleri, kendi hikayelerimi yaratarak pişirmemi dilediği bir notla üstelik... Ve böylece ben ve mutfağım topikle, akabi yaya böreğiyle, onların pişerken çıkardıkları o eşsiz kokularla tanıştı. Ben de çok özel bir insanla, Takuhi Tovmasyan'la... Sizin gibi değerli, gönül gözü açık ve tüm bunların kıymetini bilen biri, yine benzer kıymetteki bir insan olan Digin Takuhi ('Digin' Ermenice'de 'Hanım' demektir) ile tanışır bir gün umarım. Siz yaşadığınız her anı yazmalısınız. İyi ki yazıyorsunuz:) sevgiler

    YanıtlaSil
  11. leylakcığım,
    yazmışlar ama ben de yazayım istedim. bayılıyorum senin bir şeyi kendine özgü üslubunla okunası bir yazı haline getirmene. Bir kitap sadece ama bir kitap bu kadar mı yaşanmışlıklarla bezenir de anlatılır ya. Klavyene ya da kalemine, hangisiyse ona sağlık.

    YanıtlaSil
  12. Leykakcığım,yzılarını nasıl özlemişim.İçimi ısıttı yine :)
    Yeni blogun hayırlı olsun.İzleyenlerine katıldım bugün.
    Diğer yazılarını da şimdi sırası ile okuyacağım Leylak akşamı ilan ettim bu akşamı :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  13. Leykakcığım,yzılarını nasıl özlemişim.İçimi ısıttı yine :)
    Yeni blogun hayırlı olsun.İzleyenlerine katıldım bugün.
    Diğer yazılarını da şimdi sırası ile okuyacağım Leylak akşamı ilan ettim bu akşamı :)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  14. Nanem Şekerim,
    Ben de seni özledim yahu, kayboldun gittin, dön artık aramıza.
    Güzel sözlerin için çok sağol canım, kolay gelsin diyeyim benim yolluk boyutundaki yazılarımı okuyacağına göre:))
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  15. Sevgili Zero,
    Bu ne güzel yorumdur, sağol canım. Sana da yazdım yorumumda, bu kitap benim içimi ısıttı, keşke tanışabilsem yazarı ile. Ama inanıyorum ki ilerde yazılacak buna benzer bir kitabın yazarını tanıyor olacağım, sanal da olsa:))
    Çok sevgiler...

    YanıtlaSil
  16. Lalem,
    Gerekli yazışmaları faceden yaptığımıza göre sana kocaman bir öpücük yolluyorum:)))

    YanıtlaSil
  17. Sevgili Sis,
    Dalgınlığıma gelmiş şu anda farkettim, özür dilerim yorum cevabı yazarken atlamışım, oysa yazdığın o güzel şeyler için aklımda bir sürü teşekkür cümlesiyle oturmuştum buraya.
    Sağolasın böyle söyleyerek yazma isteğimi arttırıyorsun. Yazar olamadım şu dünyada bari blogger olayım da iki satır karalayım belki bir okuyan bulunur demiştim gördüm ki doğru düşünmüşüm, tekrar teşekkürler ve sevgiler.
    Sen de uzun süre kapatma dükkanı:)

    YanıtlaSil