.

.
.

6 Eylül 2010 Pazartesi

BALKON SEYRANI

Akşam serinliğinde "Ejderha Dövmeli Kız"ı aldım elime balkona çıktım. Niyetim hem okumak hem seyran eylemek. Daha ikinci sayfada "Leptospermum rubinette" isimli bir çiçekten bahsedilince girdim içeri, aradım Google Amca'yı. Yukarıda gördüğünüz beyaz çiçekler çıktı karşıma. Haydi bakalım çiçekle başladık işler nereye varacak. Tekrar balkona döndüm kitabı açtım ama etrafı seyretmekten pek okuyabildiğimi söyleyemeyeceğim.

Balkonun altından koşturarak iki erkek çocuk geçti, biri 12-13 yaşlarında diğeri az daha küçük. Büyük olanın ayaklarında üstünde fosforlu kırmızı Nike işareti olan eflatun bir ayakkabı, bir ayakkabı için korkunç bir renk, korkunç bir model. Ancak o yaşlarda giyilir herhalde. Ama ufaklıktaki çalımı göreceksiniz, muhtemelen binbir ısrarla aldırıp ayağında taşıdığı ayakkabıların kendisine verdiği özgüvenle keklik gibi sekerken diğeri sıradan spor pabuçları içinde kös kös yürümekteydi. Onlar caddenin sonunda kaybolurken tasmasından tuttuğu bembeyaz Sibirya kurdu ile yaşlı bir hanım göründü. Köpeğin o kadar asil ve hoş bir görüntüsü vardı ki gözden yitene kadar baktım arkasından. Zemindeki oto kılıfçısının önünde yine bir araba vardı, kılıflar yerleştirilirken içinden inen genç ile kel kafalı, göbekli ve çakal suratlı orta yaşlı bir adam da bu işlemi dikkatle izleyip zaman zaman müdahale etmekteydiler. Tam o sırada önlerinden son derece düzgün vücut hatlarına sahip incecik bir genç kız geçti. Her ikisi de kılıfları kendi haline bırakıp genç kızı izlemeye başladılar. Sonra göbekli olan genç olana el kol hareketleri ve vücut dilinden anladığım kadarıyla kız hakkında kaba şakalar yapmaya başladı. O kadar sinirlendim ki balkondan eğilip iki tel saçını yana tarayarak örtmeye çalıştığı kel kafasına tükürmemek için zor tuttum kendimi.

Bugün mahallede Sibirya kurdu gezdirme günüydü sanırım. Bu defa yine bir kadının zinciriyle yönettiği siyah-beyaz bir tane göründü uzaktan. O da en az diğeri kadar güzeldi, hele de gözleri. Tam alt kattaki berber dükkanının önünden geçerken berberin minik oğlu koşturup durdurdu köpeği ve minicik elleriyle okşamaya başladı. Çocuk köpeği severken kadın da berberin kalfasıyla sohbete girişti. Onlar sohbet ederken akşamın bu gölgeli saatinde gözlerine kapkara güneş gözlükleri takmış bir genç kız hızlı adımlarla yürüyerek yanaştı, başını kaldırıp köpeği gördüğü anda da "zınk" diye durdu. O kadar panikledi ki bir an ne yöne gideceğini şaşırdı, caddeye bile inemedi, doğrudan karşı kaldırıma geçerek kendini emniyete aldı, neredeyse eziliyordu aceleyle caddeyi atlarken. Hatta köpeğin bulunduğu hizayı geçene kadar adeta koşar adım yürüdü. "Benden beterleri de varmış" diye düşündüm. Üstelik köpek zincirli, zincir sahibince sımsıkı tutulmuş ve hayvan kızın farkında bile değildi.

Köpek sahibiyle yürüyüşe devam ederken berberin minik oğlu da akülü arabasına yerleşmiş dükkanın önünde dört dönmeye başlamıştı. Dizlerinin altına inmiş siyah penyeden bol şortunu çekiştirerek yürüyen, sandaletli ayaklarından kirli tırnakları görünen adamı da caddenin sonunda gözden kaybettikten sonra 2. sayfasından öteye geçemediğim kitabımı alıp doğruldum yerimden. Bayağı iyi vakit geçirmiştim. Aslında zamanın ne kadar eğlenceli geçebileceğini düşünüp insanların nasıl sıkıldıklarına akıl erdiremeyerek sofrayı hazırlamak üzere mutfağa yollandım.

Görsel: Buradan

8 yorum:

  1. Ahhhh ne kadar haklısınız ...Ben de anlamam bir türlü canı sıkılan insanları,ben yapacak bu kadar çok şey varken yapacak zamanı yettiremiyorum diye üzülüyorum.Çok güzel bir kitap bu arada,keyifli okumalar...

    YanıtlaSil
  2. Eskiden o köpekten korkan kız gibiydim bende. Şimdiyse Kangal hariç gördüğüm her köpeği o ıslak burunlarından seven biri oldum çıktım..

    YanıtlaSil
  3. Hayata dalıp gittiğim için elimde kalakalan bir çok kitap olmuştur benim de. En çok otobüs yolculuklarında olur, camdan dışarıda akıp giden hayat bir film gibi gelir, seyretmeye kaptırıp kendimi elimdeki satırları unuturum çoğunlukla.

    Kel adam beni de sinir etti, şu erkek psikolojisi tedavi edilmesi gereken bir hastalık bence...

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  4. Merhaba Leylakdalı!

    Her yazınızı keyifle okuyorum. Hayat görmesini bile romanlarını en âlâsı :)

    Siyah Süt hakkında yorumlarımı yayınladım şimdi. Okursanız ve yorumlarsanız çok sevinirim.

    Edebiyatla kalın...

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Leylak Ablacığım, ben de canım sıkılıyor diyenlere sinir oluyorum. Anladığım kadarıyla can sıkıntılarını başkaları geçirsin diye bekliyorlar. Çiçeğe bayıldım, tabi yazınada. Okurken zaten gözümün önünde kısa filim tadında geçti, elimi uzatıp sibirya kurduna dokunasım geldi. Öpüyoruz:))

    YanıtlaSil
  6. Hayatı seven can sıkıntısı yaşamaz.Yeter ki bakmasını bilsin...senin gibi:)) Sevgiler

    YanıtlaSil
  7. Valla o kadar doluyum ki, istesem de canım sıkılamıyor:))

    YanıtlaSil
  8. hoşgeldiniz öncelikle.
    ne zaman bu şekilde kızı yaşında bir genç kızın arkasından arsızlık yapan birini görsem görünmez olup şöyle okkalı tarafından tekme tokat girişmek isterim. ama nerde?
    hep var olacaklar sanırım.

    YanıtlaSil