.

.
.

10 Mart 2010 Çarşamba

ANILARIN İZİNDE

Pazar günü kızkardeşle bir nostalji turu yaptık. Çocukluğumuzun geçtiği Yenimahalle'deydik bir işi halletmek için ve sonrasında eski anıların izinden gittik. Çok duygulandık, çok hatırladık, çok hayal kırıklığına uğradık, çok şaşırdık, çok yorulduk ama çok mutlu olduk.

Metrodan indiğimizde gördüğümüz merdiven bütün eskiliğine ve yıpranmışlığına rağmen yaklaşan baharı müjdeliyordu. Rutubetli köşelerden mine çiçekleri fışkırmış, çimenler boy vermiş, yan taraftaki salkım söğüdün yaprakları eni-konu yeşermişti. Hava da şansımıza öyle güzeldi ki, gökte bir tek bulut yoktu, güneş parlıyordu, yağmur bir günlüğüne bizim için mazeret iznine çıkmıştı. Vurduk kendimizi ara sokaklara.

Maksadımız biraz da eski Yenimahalle evlerinden hala müteahhit eline geçmemiş ve ayakta kalabilmiş olanlarını fotoğraflamaktı ama o kadar az kalmışlardı ve çoğu o kadar bakımsız bir halde ölümünü beklemekteydi ki içimiz buruldu. Şu yukardaki sarışın mesela, onca yıpranmışlığına, onca eskiliğine rağmen öylesine sevimliydi ki, bir daha gelişimizde yerinde bulamayacağımızı bilmenin hüznüyle fotoğrafladık. Çocukluğumda ve ilk gençliğimde tipik bir memur semti olan Yenimahalle'nin bütün evleri fotoğraftaki gibi bahçeli, iki ya da tek katlı, şirin müstakil evlerdi. Şimdi hepsini toplasan bir sokağı doldurmaz. Yerlerini müteahhit işi, hepsi birbirine benzeyen, çoğu sevimsiz, betebe kaplı apartmanlar almış.

Sokak isimleri de öyle güzeldi ki Yenimahalle'nin; Damladol Sokak, Dereboyu Sokak, Nurlu Sokak, Anıl Sokak, Kaynak Sokak, Sevgi Sokak... İsminin yazdığı tabela çiçek açmaya çabalayan bir badem ağacının dibinde yükselen Dereboyu Sokak'ta anneannemin bir hemşehrisi otururdu, sık sık giderdik. Binbir çeşit çiçeğin açtığı, meyve ağaçlarıyla dolu, yaz-kış sebze tarhlarında taze sebzeler yetişen bir bahçenin içinde, iki katlı şirin bir evde otururlardı Saime Hanım Teyze ile Mehmet Amca. Bayram ziyaretlerimiz özellikle yer etmiştir aklımda. Saime Hanım Teyze boynuna birkaç dizi külte incisini takar, mutlaka emprime desenli bir elbise giyerdi. Thonet tipi sandalyeleri, oymalı ceviz bir büfesi, goblen kumaştan koltukları olan misafir odasında ağırlanırdık diğer ziyaretlerimizin aksine. Çok sıkılırdım, bir an önce Eyüp Sabri Tuncer'den arife günü kuyruğa girilerek alınmış Beyaz Zambak kolonyası dökülsün, oymalı gümüş tepsideki çikolatinin ikramı yapılsın, büyükler kahvelerini içsin de gidelim diye beklerdim. Arada bir "Sıkıldım" diye dürterdim bizimkileri, aldığım cevap çatılmış kaşlar olurdu evsahiplerine çaktırmamaya çalışılarak. Ah, şimdi yine o serin salonda oturup çikolatin yesem. Hiç sevmediğim beyaz zambak kolonyası kokusuna bile razıyım. Sora sora bulduğumuz evin yerinde azman bir apartman yükseliyordu, bahçeden mendil kadar bile iz kalmamış. Bir ümit zillere baktım isimleri var mıdır diye çoktan toprak olmuş insanların, hüznümle kalakaldım ağır demir kapının önünde.



Gördüğümüz her sokağa dalıp çıktık, kimi biraz elden geçmiş, ışıldamış, kimi boynu bükük yıkılmayı bekleyen, perdesiz pencereleri kör bir göz gibi bakan eski evleri gözlerimizle sevdik, tanıdık mekanlar gördük, bir zamanlar oralarda yaşamış eşi-dostu yadettik ve ilkokulumun önüne geldik. Meşhur okul pembesi duvarları sarımsı-yeşil bir renge boyanmış, ilköğretim okuluna dönüştüğü için, bir zamanlar açılış töreninde "yaya" görevi alıp daracık sokaklarında kurallara uygun yürüdüğüm Trafik Parkı'nın yerine ek bina yapılmış. İlginçtir ki bunca yılda kapı ve pencere demirleri ile korkuluklar hiç değişmemiş. Görüşünüze sunuyorum, soldaki fotoğraf diploma törenimde sağda bugünkü halini gördüğünüz kapının önünde çekilmiştir. Ağaçları ve sarmaşıkları kesmişler, onun dışında aynı kalmış. İnanır mısınız bahçe kapısının karşısındaki köhne bina ve el değiştirmiş olsa da küçük bakkal dükkanı bile duruyor. Oradan ders öncesi külah içinde leblebi tozu ve hala içeriğini çözemediğim "zunkla şekeri" denilen kağıtlı bir şeker alırdım. Çocukluğum, ah çocukluğum...

Bunca dolaşmadan sonra yorgun ayaklarımızı dinlendirmek için bir Yenimahalle klasiği olan, yıllardır aynı yerde, aynı kaliteyle hizmet veren Avrupa Pastanesi'ne oturduk ve bir bardak çay eşliğinde pastanenin spesiyali, meşhur "Prenses" pastasını yedik. Babamın bana en çok aldığı pastaydı bu, diğer pastalardan farklı, sert bir hamuru vardı, o zamandan bu yana tad değişikliği olmuş mu çıkaramıyorum ama keşfettim ki bu pasta şimdiki "Çokoprens"in babaannesi imiş.

Bir diğer sürprizi ise hesap öderken keşfettik; yıllardır hiçbiryerde rastlamadığım ve yemediğim "Horoz Şekeri". Cüssesi biraz büyümüş olsa da seneler öncesinin bildik horoz şekeriydi işte. Okul çıkışları kapının önüne gelen sepetli satıcıların meşhur horoz şekeri. Alıp yemedik ama belgeledik gördüğünüz gibi.

Komik denecek kadar düşük bir hesap ödedikten sonra yürüyüşe devam ettik. Önlüklük kumaşlarımızın alındığı bir zamanlar Sümerbank olan bina aynen duruyordu ne mutlu ki. Tüm vesikalıkların ve düğün-nişan fotoğraflarının çektirildiği Foto Hülya da. Kardeşimi sık sık getirdiğim Çocuk Bahçesi aynı yerde, sadece oyuncakları yenilenmiş, bayram-yılbaşı öncesi önünde kurulan tezgahlardan kartlar seçtiğimiz, mektuplarımızı atıp, telgraflar çektiğimiz PTT binası da. Yılların tuhafiyecisi Enstitü Pazarı tam karşısında, ilk kornet dondurmayı Yenimahalle halkına tattıran Vardar Pastanesi de yerinde. Gelmişken bir de meşhur Çınar Fırını'na uğramadan edemedik. Gözlerim çocukluğumun sütlü ekmekleriyle tuzlu galetalarını aradı ama yoktu heyhat. Yine de çok taze ve lezzetli çavdar ekmekleri aldık, yorgun fakat mutlu döndük evimize. Bu uzun yazıyı sonuna kadar sabredip okuduysanız sizlere de kocaman bir teşekkür sevgili arkadaşlarım, nostaljiniz bol olsun...

23 yorum:

  1. Bu çok zevkli bir o kadar da riskli geziyi çok da hasar almadan atlattığınıza sevindim. Taş taş üstünde kalmamış olabilirdi de. Merdivenlere ve sarışın eve bayıldım. Çok güzel fotoğraf çektiğinin bilincindesindir umarım. Başından sonuna zevkle okudum. Çok güzeldi.
    Sevgiyle öpüyorum...

    YanıtlaSil
  2. hep huzur hep keyif bulurum böyle anlarda.
    benim olmasada oralar,
    adeta benden de bir parça !
    eskiyi eski haliyle çok seviyorum her nedense !

    YanıtlaSil
  3. Ayni değişimi Mebusevleri'nde yaşadık. Son 30 senede cânım bahçeli, iki katlı evler teker teker yıkılıp yerlerine 4 kartlı apartmanlar yapıldı.Aileler yavaş yavaş çekiliyor,binaları iş yerleri dolduruyor. Tek değişmeyen şey sokaklardaki atkestanesi ve çınar ağaçları.
    Yazını her zamanki gibi sonuna kadar okudum canım.Yine içim cızlaya cızlaya tabii.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. Ne güzel bir gezi olmuş Leylakcığım, ne güzel tazelenmiş anılar. Kolonya dediğinde benim de aklıma babaannemin bayramlarda sürdüğü tütün kolonyası geldi.Sevmezdim hem de hiç.Ama şimdi..Burnuma her geldiğinde gözyaşlarıma engel olamıyorum.Sarışın eve de bayıldım.Umarım sahipleri onu o şekilde muhafaza etmek için sabır ve dirayet gösterebilirler. Çok üzülürüm o tipteki evlerin yerine dikilen sevimsiz ve zevksiz apartmanları gördüğümde. Horoz şekeri ise beni çok sevindirdi.Çok zaman oldu görmeyeli kendisini :)) Pek bi sevindirik oldum.
    Sevgiler gönderiyorum Leylakcığım.

    YanıtlaSil
  5. Leblebi tozu, horoz şekeri, sümerbank!!!
    Ah çocukluğum ah!
    Sarışın eve de talibim, ne kadar sıcak ve samimi.
    İçim burkularak okudum, paylaşımın için sağol arkadaşım, iyi ki varsın.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  6. Sıkılmak ne demek yaa... Ben de o beyaz zambak kolonyasının dökülüp çukulatinin verilmesini bekledim. O çatılmış kaşlarıda bilirim offf... Her okulun karşısında bakkal olurmuş demek ki okuduğum İzmir Zafer İlkokulunda da vardı. Bizde leblebi tozu alıp yiyip ıslık öttürmeye çalışırdık :)) valla çok canım çekti bende bir gün doğup büyüdüğüm Eşrefpaşa, Yapıcıoğlu semtinde dolaşıcam...

    YanıtlaSil
  7. Bu uzun yazıya bittim :) Resimlere de ..Okulunu çok sevdim, mahalleni de ama okulun önündeki ağaçları hangi zihniyet keser onu da anlamış değilim.İçim acıdı.

    YanıtlaSil
  8. Ne güzel bir günmüş, zevkle okudum. Annemler hala büyüdüğüm semtte, hatta aynı bahçeli evimizin yerine yapılan(onlar da hayat şartlarına yenilip müteahhite verdiler evi)apt.da oturuyorlar ama o kadar değişti ki mahallemiz, her gittiğimde sanki başka bir yere gitmişim gibi geliyor.

    YanıtlaSil
  9. çok güzel bir gezi olmuş.keşke büyüdüğünüz evi de görme şansınız olsaymış.ben de malatya doğumluyum,ama malatya'yı hiç görmedim.belki bir gün hala yerinde duruyorsa ben de doğduğum evi görebilirim.horoz şekeri ben de uzun zamandır görmemiştim.:)))

    YanıtlaSil
  10. Canım Asu,
    Gerçekten çok zevkli bir geziydi. Duygusal enlamda biraz hasar verdi tabii ki. O günden beri rüyamda annemi görüyorum üstüste.
    Foto konsununa gelince, sen beni hep gazla Asucum, zaten bir "Hadi"ye bakıyorum, 24 saat fotoğraf çekebilirim:))

    YanıtlaSil
  11. Nunucum,
    Ben de öyle inan. Hatırladığım halindeki değişiklikler çok üzüyor ama yaşam böyle ne yazık ki. Yenimahalle de epey değişmiş sonuçta ama yine de çok şey bulduk çocukluğumuzdan...

    YanıtlaSil
  12. Nedret Hanımcım,
    At kestaneleri ve çınarlar Ankara'nın simgeleri, korkuyorum ki birgün onlar da yerle bir olacak. Değişim iyiye, güzele doğru olsa insan bu kadar üzülmeyecek ama görüyoruz işte...

    YanıtlaSil
  13. Sevgili Çoban Yıldızı,
    Bana da "Altın Damla" kolonyası anneannemi hatırlatır. Nefret edilesi ağır bir kokuydu ama o bayılırdı. Şimdi ara ara anneannemin yüzüyle birlikte dolanır o koku zihnimde. Sarışın ev de dahil olmak üzere kalan az sayıdaki eski evin akibeti de benzerleri gibi olur birkaç seneye korkarım. Sahipleri de haklı, bakımı, ısıtması sorun oluyordur, dışardan güzel görünüyorlar ama. Sonuçta birgün hepsi yokolacak ve kalan "Elde var hüzün" olacak.
    Horoz şekerine ben de sevindirik oldum inan. Bu sevindirik lafını duyduğuma da çok sevindim, biz de çok kullanılır ama pek az kişiden duydum:)))

    YanıtlaSil
  14. Nurcuğum,
    Sümerbank'ın o bez ve naftalin karışımı kokusu ve loş havası hep zihnimdedir. Şeniz de yazmış leblebi tozu yerken ıslık çalmak:)))) Bir de düdüklü şekerler vardı hatırlar mısın?

    YanıtlaSil
  15. Şenizim,
    Bak bahar geldi gelecek, çık birgün sen de gez şöyle çocukluk mekanlarını. Yaş itibarıyla seninkiler fazla değişmemiştir hem. Bize de yazarsın bir güzel okuruz, hem belli olmaz belki leblebi tozu da bulursun:))

    YanıtlaSil
  16. Sevgili Banu,
    Elma şekeri de vardı biliyor musun:)))


    Asortiğim Krebim,
    Hepimiz çocukluğumuzu arıyoruz değil mi? Ağaçları niye kesmisler anlamadım ama gezerken gördüm ki sadece okulda değil birçok yerde ağaç kesimi yapılmış. Kimbilir büyüklerimiz bizden iyi biliyorlardır bazı şeyleri:)))

    YanıtlaSil
  17. Çenebaz,
    Haklısın, mahalle aynı kalsa da havası kalmıyor. Benim çocukluğumun geçtiği ev duruyor, biz de annenler gibi müteahhite vermeye çalışıyoruz, o kadar eskidi ki ama koca bir blok olduğu için bir türlü ortak paydada birleşilmiyor ve evler yerinde dursa da o eski hava artık yok.

    YanıtlaSil
  18. Kara Kitapçım,
    O semtte oturduğumuz 2 ev de duruyor, hele biri yenilenmiş, 2 yıl önce gidip buldum, komik bir öyküsü var, birgün anlatırım. Diğeri ise çok eskidi, aynı sitede anneannem de oturduğu için sık sık giderdik o ölmeden önce. Bu sefer o nedenle oralara uğramadım, diğer mekanları dolaştım. Hem sevindim, hem dertlendim. Bence herşey yokolmadan sen de bir Malatya yap:))

    YanıtlaSil
  19. bir zamanlar gidip geldiğim yenimahlle 5.durakta otobüsten inerdim bu evler memleketteki evime benzetir teselli bulurdum ankara günlerimi yeniden yaşadım fotoğrafların ve yazdığın nostalji kokan yazınla birde küçük bir park vardı 5. durakta bu evleri geçer geçmez sanırım..hele o horoz şekeri nerelere götürdü beni yüreğine sağlık arkadaşım çok güzel bir yazı dilerim o evler hep korunur çünkü yaşanmışlıklar var her sokakta her merdivende ve o badem ağacında sevgilerimi yolluyorum..

    YanıtlaSil
  20. Ben Ankara' ya yeni geldiğim için hep dağ taş beton yığını gibi görünüyordu gözüme. Yazınızı okuduktan sonra etrafımın da bir zamanlar bahsettiğiniz gibi olduğunu düşünüp, hüzünlü bir gülümseme geçti yüzümden. Etrafta ki en büyüğünden en küçüğüne açmaya çalışan badem ağaçlarını ise her gördüğüm yerde durup seyrediyorum. Sevgiler..

    YanıtlaSil
  21. Nuriş'ciğim,

    Benim için Ankara= hanımeli. Gençlik yıllarımda kısa süreliğine misafir olduğum bir uzak akrabamızın Bahçelievler semtindeki bahçeli evinden hatta tüm sokaklarından aklımda kalan ve ilk aklıma geliveren; bu güzel koku.(En sevdiğim çiçek)

    Bir de sağlam komşuluk ilişkileri.

    * Anılarından bir kesiti tadıyla, dokusuyla, kokusuyla ne güzel anlatmışsın. Gönlüne sağlık.

    Çok çok öpüyorum.

    YanıtlaSil
  22. Kemal,Fatih İlkokulu,19585 Ocak 2012 21:33

    Bana 'zunkla' deme.Oradan buraya sürekli taşınma telaşesi içinde kaybettiğim zunkla kolleksiyonuma tekrar sahip olabilmek için neler vermezdim.Bu arada Zunkla,akide şekeri benzeri bir tür şeker içindeki incir ezmesidir.Selamlar

    YanıtlaSil