.

.
.

1 Kasım 2009 Pazar

ISLAK BİR MANAVGAT GEZİSİ

Dün öğlen ani bir kararla Manavgat'a gittik. Manavgat'taki yazlık sezonunu hala kapatmamış çok sevgili bir lise arkadaşımın davetini kırmadık ve kapalı havaya aldırmadan düştük yola. Serik'ten itibaren yağmur başladı ve ufak aralar dışında bir daha da kesilmedi. Bize de bütün zamanı evde geçirmek kaldı. Olsun varsın benim derdim arkadaşlarımla birlikte olmaktı, deniz Antalya'da da var nasılsa. Arkadaşım bize fotoğraftaki gibi kucak açtı. Kapıdan girerken sohbete başladık ve ayrılana kadar da devam ettik muhabbetimize. Biz ki 30 yıllık aradan sonra birbirimizi bulmuş ve lisede bıraktığımız yerden aynen devam etmiş arkadaşlarız, yağmur bize ne yapar ki?

Bulutlu havaya ve arada serpen yağmura aldırmadan balkona yerleştik; çay, kek, börekle tatlandırılmış koyu bir sohbete daldık. Uzun uzun konuştuk, ta ki hava serinleyip üşümeye başlayıncaya kadar. Ne gam, sohbetin devamının içerde getirdik. Bu arada yağmur hızını arttırdı, gök gürleyip şimşekler çakmaya başladı. Biz de akşam yemeği hazırlığına giriştik. Akşam yemeğinin ağır topu balıktı, kendisine eşlik eden anason kokulu, beyaz renkli sıvıyı antibiyotik kullanımım nedeniyle koklamakla kifayet ettim. Benim payıma şalgam suyu düştü, kader utansın.

Karnımız doyup bulaşıklar da ortadan kalkınca evsahiplerimiz ifademizi almak istedi ve "Okey" masasının başına yerleştik. İfademizi daha iyi alabilmek için değişik bir tür okey öğrettiler bize. Malum acemiyi yenmek daha kolaydır. Başlangıçta aldığım iki ele güvenerek şişinip havalara girmiştim ki ayağım taşa takıldı. Biz bu el neyi açacağız, nasıl açacağız diye kavramaya çalışırken onlar karı koca pat pat aldılar oyunları ve utanmadan evlerinin üstünde verdiler karnemizi elimize: Sınıfta kaldık.

Bu arada iki-üç kez elektrikler kesildi, mum ışığında romantizm yaptık ama fazla romantizm bünyeye zarar vermeden tekrar yandı ışıklar neyse ki.

Geç vakit çekildiğimiz odalarımızda rahat bir uykudan sonra sabah yukarıdaki görüntüye uyandım. Gece boyu indiren yağmur belli ki sabah biz uyurken güneşle karşılanmış ve bulutların başına bu rengarenk tacı takmıştı. Lakin biz uyanıp da kendimize gelene kadar güneş kaçmış, yine kara bulutlar kaplamıştı gökyüzünü ve az sonra da damlalar düşmeye başladı.

Bu yağmurla yıkanıp paklanmış güzelim renkli Sardunyaların fotoğrafını kimin için çektim acaba? Üstüne alınan parmak kaldırsın...

Uzun, sıcak, bol sohbetli ve çok güzel bir Pazar kahvaltısının ardından "yolcu yolunda gerek" diyerek gitmek üzere ayaklandık. Arabamıza binmek için park yerine geldiğimizde öyküsünü öğrendiğimiz ve çok etkilendiğimiz sitenin köpeğini ürkütmemeye çalışarak uzaktan fotoğrafladım.

Arkadaşların anlattığına göre birkaç gün önce yavrulamış "Patris" adlı köpek, bir yavrusu olmuş ama ne yazık ki ölmüş. Patris"i yavrusunun öldüğüne ikna etmek ve ölü yavruyu yuvadan çıkarmak mümkün olmamış. Bir yandan ağlamış, bir yandan da küçük ölü köpeği vermemekte direnmiş, yuvaya girmeye çalışanlara saldırmış. Bir-iki gün beklemeye karar vermiş site sakinleri ama daha sonra baktıklarında yuvada yavruyu görememişler, muhtemelen gömmüş anne köpek ve fotoğrafta önünde duran patlak bir topu yavrusunun yerine koyup koynunda yatırmaya başlamış. Şimdi o patlak topa sıkı sıkı sahipleniyor ve o yokken yuvaya doğru yürüyenlerin üstüne saldırıyormuş topu alacaklar diye. Uzun zamandır tanık olduğum en iç acıtıcı hikayelerden biriydi ve burnumun direğini sızlattı. Nitekim arabaya binmek için o tarafa yürüyünce bize de diklendi topu almaya geliyoruz düşüncesiyle. Annelik, ne garip bir duygudur bu?

Yolun bir kısmını fotoğrafta gördüğünüz bulutların altında katettik ama kısa süre sonra hava günlük güneşlik oluverdi, Antalya'ya geldiğimizde yağmurdan eser olmadığı gibi güneş gökte parlıyordu. Ne yapalım hava ettiğini bulsun, bize arkadaşlarımızla birlikte olmanın güzelliği yetti de arttı bile...

8 yorum:

  1. Köpeğin hikayesini okuduktan sonra bu el başka bir şey yazamıyacak Leylak' cım. Güzel bir hafta sonu geçirdiğine sevindim. Ben gidip Paçozuma biraz sarılmak istiyorum. Öptüm canım...

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel bir hafta sonu bu böyle. Bizde lise arkadaşım Sümeyye ile bir araya gelince eşlerimizi bile unutuyor sohbete dalıyoruz.
    Patris kalbimi çaldın, içimi burktun yaaa.
    Ne azyık ki ben Asuman yelen gibi şanslı değilim. Oğluşum Lucky'den hala haber yok keşke burda olsaydı şimdi ne sarılması yerdim galiba onu :(

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Şeniz,
    Size Leylak aracılığıyla gerçekten üzüldüğümü belirtmek istiyorum. Mutlaka zordur. Kaçtı mı, çalındı mı ne kadar oldu bilmiyorum ama ne kadar üzücü bir durum olduğunu tahmin edebiliyorum. Umarım bulursunuz.
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. :))Merhaba öğretmenim:))
    Vallahi ben de sizi özledim.Birkaç haftasonudur çok yoğunum hem de sizin bloga girmekle ilgili bir sıkıntı yaşıyordum epeydir.Hatta mail adresiniz olsaydı yazacaktım size..Sizin blogu tıklayınca Mozilla uyarı veriyordu ve bağlantıyı sonlandırıyordu sanırım spam denen şey oluşuyordu.Neyse ki şimdi rahatça girebildim :)
    Patris'e çok üzüldüm :( Canım yaa..
    Çok sevgiler ve selamlar Zehr@

    YanıtlaSil
  5. Çok teşekkür ederim o güzel çiçekler için. En çok da yazın 3 ay kaldığım yerleri ummadığım bir anda bana yeniden gösterdiğin için....

    SArdunya

    YanıtlaSil
  6. Burada 4 gündür durmadan yağmur yağıyor...Çok ama çok sıkıcı...

    YanıtlaSil
  7. köpeklerin-hayvanların- duygu yoğunluğu ne müthiş
    insanı utandıracak kadar

    YanıtlaSil
  8. patris ne üzdü bizi şimdi :(
    bi bebeciği daha olsun da o yaşasın, bıdı bıdı dolaşsın ortalıkta en kısa zamanda.

    YanıtlaSil