.

.
.

25 Şubat 2025 Salı

SOĞUK, ÇOK SOĞUK, DAHA DA SOĞUK OLACAK* / 25 ŞUBAT


Galiba iyileşiyorum, iyileştim demiyorum bakın, çünkü hala geniz akıntısı devam ediyor ve kulaklarımdaki tıkanıklık da önceki kadar olmasa da sürüyor. Bu edepsiz hastalık idrak yollarımı tıkadı, ne menem bir şey çözemedim, defolsun gitsin, bir daha da gelmesin mümkünse. 

Bugün çok soğuktu, öyle ki öğlene kadar ayaklarımı hissetmedim, buz gibilerdi, üstelik elektrik sobası da tam ayaklarımın dibinde yanıyordu. Benim en çok ayaklarım üşür, ayaklarım ısınmayınca da kendim ısınamam, rahat edemem, uyuyamam. Antalya başka şehirlere yağan karın soğuğunu bize ayaz olarak ikram etmekte. Allahtan güneş varken yapıyor bunu da güneye ve batıya bakan pencerelerden giren güneş evin içini ısıtıyor. Bu şehirde yakın zamana kadar yapılan inşaatların büyük çoğunluğunda ısınma sistemi yoktur. Çünkü burası Akdeniz ya, dört mevsim sıcak olur duygusu yerleşmiştir. Oysa toplasan 15-20 günlük poyraz ayazı ve yağmurlu günlerin nemli soğuğu insanın canına okur kışın. Şimdilerde doğal gaz geldiği için yeni binalar kaloriferli olarak yapılıyor. Şehre taşındığımız ilk yıllarda soba yaktık, küçük bebek vardı, ev iyi bir cephe olmasına rağmen ilk kat olduğundan güneş almıyordu, kömür yaktığımızı bile hatırlıyorum. Sonraları oduna döndük, şimdi oturduğumuz eve taşındıktan bir süre sonra da o yıllar pek yaygın olan tüpgaz sobasına geçtik, aman ne kötü bir şeydi. Havadaki oksijeni emer, camlar buğulanır, evin içini kötü bir koku sarardı. Bir mevsim zor dayandık, verdik eskiciye götürdü. Klima denedik bir sezon ama bence klima ısıtma değil soğutma aracı, hiç sevmedik. Sonunda elektrik sobasında karar kıldık. Böyle ayaz olan 15 günü saymazsak ev güneş aldığı için tek çubukla gayet güzel ısınıyoruz. Asıl üşümeyi evde değil okulda yaşadık zamanında. Bizim okul Otelcilik Okulu ile aynı zamanda inşa edildi, kalorifer kazanları da ortak imiş. Ne hikmetse bizimkinin borularında bir arıza gelişti ve kaloriferler asla yanmadı. Tamir ettirecek ödenek de olmadığı için ısınma tertibatsız sınıflarda ders yaptık, başlangıçta sınıflar güneye baktığı için sıcak oluyordu ama okul kalabalıklaştıkça kuzeye bakan cephelerdeki kütüphane, laboratuar, idare odaları da sınıf olarak kullanılmayı başladı ve soğuğun tadına o zaman baktık. Bütün öğrenim hayatım Ankara'da geçti, okullarda bir gün bile üşüdüğümü hatırlamam, en karlı günlerde dahi. Lakin Antalya'daki okulda, o kuzeye bakan sınıflarda ellerim buz, burnum havuç, ayaklarımı hissetmeden sözümona dersler yaptım. Çocukların hali iyice haraptı. İdare baktı olmuyor, her sınıfa soba kurdu ama baca sistemi yok, mecburen borular pencereden dışarı uzatıldı. Ülkenin en turistik kentinde, insanların kaydolmak için birbirini kırdığı bir okulda gecekondu gibi pencereden çıkan isli soba boruları düşünün. Bir yıl kadar iyi kötü ısındık ilkel koşullarla da olsa, sonra müfettişlerin geleceği tuttu ve sobaları yasakladı. Söküldü hepsi, yine üşümeye mahkum edildik. Üşüye üşüye emekli olduk, bizden sonra idarenin aklı başına geldi de sınıflara klima takıldı. Hasılı kelam bu şehir de üşütüyor arkadaşlar.

Kuşlar da üşüyor bu ara, rüzgardan tüyleri didik didik bizim nispeten korumalı mutfak balkonunun demirine diziliyor sabahleyin kumrular ve içeride bir hareket görünce başlıyorlar: Ku kuuk kuk, ku kuuk kuk. Bu kahvaltımız nerede demek. Hemen ekmekleri ufalıyor ve seriyorum önlerine, onlar yerken serçeler de geliyor, fakat onlar uyanık. Kırıntıları aşağı itiyor ve uçup aşağıda yemleniyorlar, yoksa kumrular kanatlarıyla savuşturuyorlar onları:


Bu aralar yeni konuklarımız var, Arap bülbülleri. Bugün oturmuş film izliyordum, değişik bir ses geldi dışarıdan: Cibucik, cibucik. Kafayı çevirdim, pencere denizliğinde kara kafalı minicik bir şey, gövde grimsi ama kanatlarını açınca sapsarı seriliyor tüyler ortaya. Müthiş sevimliler. Henüz kahvaltı sofrasına buyurmadılar, onlar tek çeşit sevmiyor, serpme kahvaltı istiyorlar galiba 😂

Şubat ayı çöpe gitti gibi bir şey oldu bu sene, neredeyse tamamında doktora gitmek dışında evden çıkamadım. Ben de kendimi gidemediğim tüm etkinlikler aşkına film izmeye verdim. Oscar adayları, aklımda olanlar, sağdan soldan övülenler izledim de izledim. Fırsat buldukça da kitap okudum, bu ay dökümde bolca film ve kitap göreceksiniz. 

Yazımı bulunduğu yeri ve ışığı seven kalanchoemun fotoğrafıyla bitireyim. Lesliyancığımla (Mindmills) karar aldık, Mart ayında her gün yazacağız bloga. Şimdilik kalın sağlıcakla...

 *Emre Altuğ'un "Sıcak, Çok Sıcak" şarkısından ilhamla...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder